Türkiye’nin NATO’dan çıkıp çıkamayacağı tartışmalarında sıklıkla vurgulanan değerlendirmelerden birisi de ŞİÖ’nün NATO ve/veya AB’nin muadili bir yapı olmadığıdır. Tespit tümüyle doğrudur. Öte yandan ŞİÖ’deki değişim de gözden kaçırılmamalıdır

Şangay aktarmalı Ankara uçağı nereye gidebilir?

HAKAN GÜNEŞ - İstanbul Üniversitesi Doç. Dr. - @hakangunesh

Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde her sorun yaşadığında Doğu’dan denge desteği aradığı çok kez yazıldı: Kurtuluş Savaşı’dan Britanya-Fransa-Yunanistan hattına karşı, 1925 Musul sorunu çerçevesinde Britanya’ya karşı, ve 1964 Kıbrıs Krizi’ni takiben ABD’ye karşı, Rusya/Sovyet hattından denge ağırlığı arandı. Doğu uzatılan eli hiç geri çevirmedi. Üç olayda da kendisine katılmayacağını bildiği halde Ankara’ya destek vermesi uluslararası tabloda “karşıtların karşıtı” siyaseti dışında hiçbir biçimde açıklanamaz. Bakü Kurultayı ve Komintern belgelerinde Ankara’nın yakınlaşmadan beklediği sonuçlar gayet gerçekçi okunmuş, hatta ülke içindeki komünistlere yönelik niyet ve eylemleri de görülmüş olduğu halde destek yine verilmişti. 1925 ve 1960’larda da niyet ve sınırlar biliniyordu. Ancak Batı ile mesafe açmasına destek verilen ülkenin ittifak içine alınması hiç gündeme gelmemiştir. İki taraf açısından da bu yakınlaşmaların hep bir sınırı olmuştur. Öyleyse Ankara bu kez neden daha yüksek tonda bir Şangay hedefinden söz ediyor? Ankara uçağı Brüksel’den kalkacak olsa bile Şangay’a mı uçacak, yoksa Şangay aktarmalı başka bir destinasyonu mu var?

Bugün Rusya ve Çin’in Ankara’ya Şangay’a yakınlaşma adımlarında verdiği desteğin hem gerekçesi hem de sınırları her iki ülkenin de en temel dış politika konseptlerinde birsi olan Anti-Hegemonyacı”lıkla izah edilebilir. İkinci olarak özne faktörüne yani Ankara’daki iktidarın dış siyaset rüyalarına bakmak ve davranışlarındaki öznel hedefleri göz önüne almak gerekir.

Önce Rusya ve ardından Çin’in Ankara’dan gelen yakınlaşma sinyallerine 2010’lar dünya siyasetinde hangi mantıkla ve hangi sınırlar içinde yeşil ışık yaktığını ele alalım.

Rus ve Çin Anti-Hegemonyacılığı ve ŞİÖ
Gerek Rusya Federasyonu gerek Çin Halk Cumhuriyeti dış politikalarının ana kavramlarının başında “Anti-Hegemonyacı Tutum” olarak adlandırdıkları yaklaşım gelmektedir.

Rusya açısından Anti-Hegemonyacı Tutum şöyle özetlenebilir: Batı ile işbirliğine öncelik verilen ya da verilmek durumunda kalınılan ilk yıllarda Rusya’nın askeri ve siyasal eski nüfuz bölgelerini birbiri ardına kaybetmesi, daha da önemlisi bunların ABD (geniş anlamda ABD liderliğindeki Batı, yani ABD+Avrupa Birliği+NATO) tarafından doldurulması, Rusya’yı strateji değişikliğine yönlendirerek anti-hegemonyacı bir siyaset üretmeye yöneltmiştir. Bu yönelimin ekonomik alandaki yansıması BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika), askeri-siyasal alandaki yansıması ise ŞİÖ (Şanghay İşbirliği Örgütü) olmuştur. Rusya ABD liderliğindeki Batı askeri ve ekonomik hegemonyasından çeşitli düzeylerde rahatsızlık duyan başka ülkeler ile söz konusu hegemonyayı dengeleyecek bir karşı ittifak politikası sürdürmektedir.

Çin açısından bu yaklaşıma ABD’nin Çin’i çevreleme siyasetinde gedik açmak için ittifak sahasını genişletme ve ülke içine yönelik müdahalelerine başka rejimlerden destek alarak yanıt verebilme ihtiyacını eklemek gerekir. Pekin, 1990 sonrası yeni dünya düzeninde Rusya Federasyonu ile ilişkilerine yeni bir gözle bakmaya başlamış ve bu yeni bakış, ülkenin küresel siyasetine, Orta Doğu, Orta Asya ve genel olarak enerji politikasına da yansımıştır.

Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın katılımı ile 1996’da ortaya çıkan Şanghay Beşlisi, şu anda bölgenin en etkin örgütlerinden birisi olan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün temelini oluşturmuştur. Bölge devletlerinin ortak sorunları olan “terörizm”, “aşırı akımlar” ve “kaçakçılıkla mücadele”yi öncelikli güvenlik sorunları olarak belirleyen ŞİÖ, bölgenin iki önemli gücü olan Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki diyalog sürecinin de güçlenmesini sağlamıştır. 40 yıllık bir fasıladan sonra Rusya, Çin’e silah satmaya başladı, petrol ve doğal gaz sağlama sözü verdi. İki ülke arasında yıllarca süren sınır uyuşmazlıkları çözüme bağlandı. Nitekim bu diyalog, ortak çıkar ve tehdit algılamaları nedeniyle hızla gelişmiş ve bugünkü düzeye ulaşmıştır. Bilindiği gibi Şanghay Beşlisi, Özbekistan’ın katılımı ile 16 Haziran 2001 tarihinde Şanghay İşbirliği Örgütü’ne dönüştürülmüştür. Dört Orta Asya cumhuriyetini yanlarına alan Pekin ile Moskova, bu çerçevede ŞİÖ’yü’ kurarak, bölge üzerindeki güç mücadelesine yeni bir aktör dahil etmiş durumdadırlar. Yine ŞİÖ, başka bazı önemli nedenlerin yanında bugün aynı zamanda ABD’nin “Renkli Devrimler” sonrasında devletlerin iç işlerine müdahale niteliğindeki politikaları karşısında rahatsızlık duyan otoriter bölge rejimlerinin birbirlerine sarılma ve dayanışma alanı olması bakımından da ayakta kalmaya devam edebilmektedir. Bu bakımdan bu oluşumu ayni zamanda “Rejimleri Koruma Birliği” olarak okumak da en azından konjonktürel olarak yanlış olmayacaktır. Erdoğan’ın “uluslarüstü değil uluslararası bir örgüt” diye ŞİÖ’yü övmesi tam da bu sebepledir.

sangay-aktarmali-ankara-ucagi-nereye-gidebilir-214434-1.

ŞİÖ Kabuk Değiştiriyor:
Türkiye’nin NATO’dan çıkıp çıkamayacağı tartışmalarında sıklıkla vurgulanan değerlendirmelerden birisi de ŞİÖ’nün NATO ve/veya AB’nin muadili bir yapı olmadığıdır. Tespit tümüyle doğrudur. Öte yandan ŞİÖ’deki değişim de gözden kaçırılmamalıdır.
ŞİO 2010’larda bileşim ve yönelim bakımından önemli bir değişim geçirmeye başladı: 6 ülkenin sahip olduğu “üyelik statüsü”ne 2012’den bu yanında “Aday Üye” (Hindistan ve Pakistan), “Gözlemci Üye”(Afganistan, Beyaz Rusya, Mogolistan ve İran) , “diyalog partneri” (Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan, Sri Lanka, Nepal ve Kamboçya) ve “misafir katılımcı” (Türkmenistan) gibi statüler eklenen ŞİÖ, uluslararası bir örgütten uluslararası bir foruma benzemeye başladı. ŞİÖ ne yapıyor sorusuna yanıt aradığınız yazılarda ya Rusya ya da Çin’in kendi başına yaptıklarını anlatan cevaplardan fazlasını bulmanız olanaklı değil. Bu bakımdan değişimin yönü ŞİÖ’nün ortak bir askeri-siyasi pakt olma özelliğinden daha da uzaklaştığına işaret ediyor.
Bu değişime ABD siyasetindeki değişim sinyallerini de ekleyelim: Batı İttifakının askeri ve siyasi lideri ABD’de Trump’ın NATO’yu küçültme, rolünü değiştirmeyi gündeme getirdiği yeni uluslararası konjonktürde NATO’dan çıkmanın ya da atılmanın geçmişten daha olası olduğunu da hesaba katalım.

Şangay Kartı’nın 3 Anlamı:
Ankara’nın giderek daha sık ve yüksek tonda Şangay kartını gündeme getirmesinin yukarıda ortaya koyduğumuz gevşek uluslararası ittifaklar düzeninde 3 başlıkta olanak sunduğu söylenebilir:

Öncelikle dış siyasetin çeşitlendirilmesi ve Batı karşısında yaşanan sorunlarda “alternatifleri” olduğunu anımsatarak çeşitli bahislerde pazarlık gücünü yükseltme taktiğidir Şangay kartı: PYD karşısında verilmeyen desteği alabilmek, AB’den yükselen sert demokrasi eleştirilerini frenlemek ve benzeri...

İkincisi Batı ile tarihindeki en sert restleşmelere girilen bu günlerde olası bir sertleşmede Doğu’dan destek alabilmenin sağlayacağı avantajları mümkün kılmak. Örneğin BM Güvenlik konseyinde Erdoğan rejimine ilişkin herhangi bir oylamada en azından Çin ve/veya Rus vetosunu arkasına alabimek. Ortadoğu’da kendine saha açmaya çalışırken Batı’nın bir parçası olarak değil daha dengeli bir partner olarak Rusya ile işbirliği olanakları aramak ve benzeri...

Üçüncü, daha uzun vadeli, ve daha ideolojik olan sebep ise Brüksel/Washington hattından uzaklaşır ya da uzaklaştırılırken - gerçekte Pekin ve Moskova’da da hakiki bir ittifak mümkün olamayacağına göre- iktidardaki hareketin yarım yüzyıllık dış siyaset rüyasına geçiş için bir ara süreç/zemin yaratmak. Bu güne dek her İslamcının bir rüya gibi anlattığı ve aslında sadece “yeni ve büyük Türkiye”nin öncülük edebileceğine inandığı bir İslam Ülkeleri İttifakı giderek daha açık dillendiriliyor. Doğrusu Batı ile yaşanan sorunların altında Neo-Osmanlıcı alt emperyal dış siyasetin yattığı anımsandığında Batı’dan uzaklaşmanın yönelteceği yeni adresi tam da sorunun kaynağında aramak gerekir.

Ülkenin gerçek bir “beka sorunu” yaşadığına inanan Ankara’daki iktidarın Şam, Tahran ve Bağdat’la Mayıs 2016’daki “az düşman çok dost” olarak özetlenen yeniden barışma programını bir türlü hayata geçirememesinin önündeki engel sadece “Reis” ile sınırlı olmayan güçlü bir İhvancı kadro damarının yeni müesses nizam içindeki varlığı ile ilgilidir. Bu bakımdan çok çok zor olmakla birlikte, Ankara uçağının Brüksel’den kalkması durumunda Şangay’a en fazla yakıt ikmali için ineceğini kestirmek güç değil.

Akıl tutulması akılsızlıktan değil, aklın bir takıntıya yenilmesinden kaynaklanır. Ankara’nın iç ve dış hevesleri için artık destek alamadığı Brüksel yerine şimdilik kısmı destek gördüğü Şangay’a meyletmesi ŞİÖ de bir istikbal gördüğü için değil, “İslam İttihadı” için kullanışlı bir fasıla yaratacağına inandığı içindir.