Trump sevgisinin yanına eklemlenen Şanghay İşbirliği Örgütü hevesi Türkiye’deki siyasal İslamcıların ne menem bir kafa karışıklığı içerisinde olduklarının da somut göstergesi. İçeride ve dışarıda yaşamış oldukları sıkışmışlığın verdiği telaşın yol açtığı ‘akıl tutulması’ bir yanlıştan bir diğerine savuruyor!

Şanghay Beşlisi’nden başlayalım.

Erdoğan, Pakistan-Özbekistan ziyaretleri dönüşünde Avrupa Birliği ile yaşanan gerilimin de etkisiyle Türkiye’nin ‘Şanghay Beşlisi’ ile rahatlayabileceğini, bunu Putin ve Nazarbayev’e de ilettiğini söyledi. “Şanghay Beşlisi’nde Türkiye niye olmasın” diyen Erdoğan’ın çıkışı yandaş saflarda da büyük sevinç yarattı.

Peki, iddia edildiği gibi Türkiye’nin Şanghay Beşlisi içinde yer alması, “çok rahat hareket etmesini” sağlar mı? Burası büyük bir muamma işte!

Öyle anlaşılıyor ki İslamcıların arzuladığı, Avrupa Birliği’ne alternatif olarak öne sürdükleri Şanghay Beşlisi’nin nasıl bir şey olduğundan haberleri yok.

•••

Nisan 1996’da Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan öncülüğünde kurulan Şanghay Beşlisi’nin temel amacı ekonomik ve askeri birliktelik sağlamaktı. Eski Sovyet coğrafyasında radikal İslamcıların CIA’in de desteğiyle palazlanmasıyla birlikte örgütün öncelikleri de değişmeye başladı.

ABD’nin işgali altındaki Afganistan’a sınırı olan Özbekistan’ın 2001’de ittifaka dâhil oluşuyla radikal İslamla mücadele örgütün temel hedeflerinden birisi haline geldi. Özbeklerle birlikte Şanghay Beşlisi de Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) dönüştürüldü.

Şanghay Beşlisi bu tarihten itibaren, “üçlü şeytan” diye adlandırdığı “aşırı dindarlık/radikal İslamcılık, ayrılıkçılık ve terörizm”e karşı savaş açtı. Çin’in kuzey batısındaki Uygur Özerk Bölgesi’nden Özbekistan ve Kırgızistan arasındaki Fergana Vadisi’ne, Hindikuş Dağları’ndan Kafkasya’ya uzanan geniş coğrafyada yuvalanan radikal İslamcılarla çetin bir mücadele başladı.

Afganistan’daki Taliban ve El Kaide, Pakistan’daki Leşkeri Taliban, Özbekistan’daki Hizbul Tahrir, Rusya’daki Kafkas-Çeçen radikaller, Çin’deki Türkistan İslam Partisi gibi örgütler bulundukları coğrafya için büyük tehditlerdi. Hindistan’daki İslamcı radikalizmi de buna eklemlemek gerek.

Moğolistan, Hindistan, İran, Pakistan ve Afganistan’ın gözlemci üye; Sri Lanka ve Beyaz Rusya’nın diyalog ortağı olduğu örgütün her bir ülkesi başlı başına bir sorun yumağı. Üyelik başvuruları kabul edilen gözlemci ülkelerden Hindistan ve Pakistan’ın katılım sürecinin gelecek yıl tamamlanması bekleniyor.

•••

Şanghay Beşlisi işte böyle bir yapılanma. Şimdi Türkiye’deki İslamcılar ana hedeflerinden biri radikal İslamla mücadele etmek olan Şanghay Beşlisi’ne üye olmaktan bahsediyor.

Irak’tan Suriye’ye, Libya’dan Mali ve Nijerya’ya uzanan coğrafyada yıllardır çeşitli radikal İslamcı unsurları destekleyen Türkiye’nin etnik-dini radikal, aşırıcı unsurlarla mücadele etmek amacıyla kurulan örgüte girmek için çırpınması yaşanan çelişkiyi göz önüne seriyor. Bir taraftan radikaller desteklenirken diğer yandan radikallerle mücadeleyi amaçlayan örgütte yer almak İslamcılara özgü karakter olsa gerek.

İslamcıların unuttuğu bir şey var. Şanghay Beşlisi, AB’nin de NATO’nun da alternatifi olamaz. Üstelik ŞİÖ antidemokratik bir birlik. Otokratik, demokrasinin olmadığı, tek adam sisteminin hakim olduğu ülkelerin içinde bulunduğu bir oluşumu hedef almak Türkiye’nin dış politika yönü açısından başlı başına bir sorun.

•••

Benzer bir ‘akıl tutulması’ Trump meselesinde de yaşanıyor. Ankara sağcı-muhafazakâr milyarder işadamı Donald Trump’ı destekledi, seçilmesini alkışladı. Türkiye’deki İslamcılar Trump’ın seçilmesine ABD’li cumhuriyetçiler kadar sevindi!

Yabancı düşmanı, göçmen karşıtı ve sık sık İslamcılara karşı nefret suçu işlemekten geri kalmayan Trump’ı kutlama yarışına girildi!

Sağcı milyardere beslenen sevginin temelinde Kürtler ve Cemaat üzerinden Clinton’a duyulan öfke vardı. Ancak Trump birçok konuda Clinton’a oranla Ankara’nın dış politikasına daha uzak.

Trump’ın Ortadoğu ve Ankara politikalarını dört temel madde üzerinden ele alırsak;

1- Esad ile görüşmeye taraftar. Suriye lideri Esad ile görüşme eğiliminde olan Trump’ın öncelikli hedefi Esad değil, IŞİD. Ankara’nın önceliği ise Esad.
2-Ilımlı muhalifler diye bir şey yok. Trump’a göre “Ilımlı muhalif” diye bir şey yok, hepsi birer terörist! Ankara ise Trump’ın ‘terörist’ dediği gruplardan bazılarıyla Fırat Kalkanı Harekatı’nı sürdürüyor Suriye içlerinde.
3-Kürtleri destekleyecek. Trump da Suriye Kürtlerine ve onların yapılanmaları PYD/YPG’ye sempatiyle bakan bir isim. Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele eden Kürtlerin hayranı olduğunu defalarca söyledi.
4-Müslüman Kardeşler terör listesine alınabilir. Trump’ın yakın çalışma ekibinde yer alan Dış Politika Danışmanı Walid Phares Müslüman Kardeşler’in (İhvan) terör listesine alınacağını açıkladı.

•••

Peki şayet Hillary Clinton seçilseydi ne olacaktı…

1-Öncelikli hedef IŞİD değil Beşar Esad olacaktı
2-‘Ilımlı muhalifler’ adı altında cihatçılar desteklenmeye devam edilecekti
3-Tampon Bölge/Güvenli bölge konusu hayata geçirilebilirdi. Ankara’nın en büyük arzusu gerçekleşmiş olacaktı.
4-AKP’lilerin büyük hayranlık duyduğu ve kendilerine her anlamda referans aldıkları Müslüman Kardeşler hedef alınmayacaktı.

•••

Görüldüğü üzere Trump, Clinton’a oranla daha şahin konumda ve Ankara’nın canını sıkacak politikalara imza atabilir. Clinton bu dört madde içerisinde sadece Kürtler konusunda Trump’a oranla daha “radikal” bir bakışa sahipti. Kürtleri açıkça silahlandırmaktan bahsetmişti.

Trump’ın yavaş yavaş şekillenen kadrosu da Ankara için zorlu bir sürecin başlayacağının işareti. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na İslam karşıtlığıyla itham edilen emekli general Michael Flynn’i, Adalet Bakanlığı’na ırkçılıkla suçlanan Jeff Sessions’ı, CIA Başkanlığı’na da vatandaşları sıkı takibe almayı savunan Mike Pompeo’yu aday göstermesi bunun işareti.

AKP Türkiyesi yeni ittifaklar için arayışlara girse de ne Şanghay Beşlisi’nden ne de Trump’ın ABD’sinden kendisine yâr olmaz!