Siyasi tablonun altüst olacağı, kimi aktör ve partilerin sahneden silineceği, yeni aktör ve partilerin arz-ı endam edeceği, eskilerin yeniden palazlanmaya çalışacağı günler yaşayacağımız kesin gibi. Gidişata soldan ve ezilenlerden yana müdahil olmak isteyeceklerin işi her zamanki gibi zor olacak. Neo-Faşist niteliği her geçen gün daha belirginleşen AKP-MHP koalisyonu karşısında -konjonktürel de olsa- pozisyon alan her […]

Siyasi tablonun altüst olacağı, kimi aktör ve partilerin sahneden silineceği, yeni aktör ve partilerin arz-ı endam edeceği, eskilerin yeniden palazlanmaya çalışacağı günler yaşayacağımız kesin gibi.

Gidişata soldan ve ezilenlerden yana müdahil olmak isteyeceklerin işi her zamanki gibi zor olacak.

Neo-Faşist niteliği her geçen gün daha belirginleşen AKP-MHP koalisyonu karşısında -konjonktürel de olsa- pozisyon alan her yapıyı eşitleyen bir muhalefet anlayışı git gide yerleşiyor. Epeydir eleştirdiğimiz siyasetsizliği besleyen ana dinamiklerden birisi bu oldu. O kadar ki yaşanan yıkım ve yağmanın sorumluları bile bu muhalefet çorbası içerisine dahil ediliyor.

Bunun üzerine örgütlerin/partilerin kendi kadro, ilke ve ideolojisini koruyarak belli hedefler için geçici işbirliği yerine ittifakın devamının bizatihi hedef haline geldiği bir anlayışı koyunca kitleler de bundan nasibini alıyor.

Öncelikle eşitsizliği, işsizliği, yıkımı yeniden yeniden üreten düzen/sistem yeterince sorgulanmıyor. Hükümetin, ekonominin, idarenin başına kişisel ahlakı ve CV’si daha iyi olanların gelmesi hatta bunun talep edilmesi yeterli görülüyor. Pratikte de AKP-MHP nobranlığı karşısında asgari nezaket gösteren hatta susanlar kahramanlaşabiliyor. Yılgın kitleler şekilsiz, renksiz, tutkusuz, öfkesiz, hayalsiz oyun hamuru misali bu figürlerden ekonomik deha hatta sosyalist lider çıkarabiliyor.

Muhalefet ve muhaliflik içeriğinden bağımsız hale gelince iktidarın eli de rahatlıyor. Yanlış bir millilik, ulusal çıkar ve güvenlik anlayışının baskısı altında toplumu sağın ilkel ezberleri üzerinden okuyan ana akım muhalif hareketler, temel meselelerle ilgili olarak iktidarın vesayeti altında kalıyor. İşte Suriyeli sığınmacı meselesi.

Öncelikle çağımızda sağın ve faşizmin en belirleyici alamet-i farikalarından birisinin yabancı düşmanlığı olduğu konusunda sanırım hem fikiriz. Yabancı düşmanlığının türlerinden birisi olan sığınmacı/göçmen karşıtlığı faşizan/sağ/neoliberal iktidarlar için hep olağanüstü elverişli olmuştur. Öncelikle sistem ürettiği işsizliği, yoksulluğu yabancılar üzerine yıkar. En alttakilerin altında kölelik koşullarında emekleri, bedenleri, cinsellikleri sömürülen, tutunmaya çalışan, derme çatma işyerlerinde yanarak can veren emperyalizmin kurbanı olmuş insanlar bir anda kötüye giden her şeyin sorumlusu olur.

İşsiz işsizliğinin, işleri kötüye giden esnaf krizin, sırada bekleyen ve ücret ödeyen hasta yeterli sağlık hizmeti alamamasının, öğrenci istediği okula kaydolamamasının nedeni olarak sığınmacıları görmeye başlar. Cinsel istismarın zirve yaptığı yerli ve milli vakıflar için kıllarını kıpırdatmayan kitleler bir dedikodu ile insan avına çıkar. Bu arada gerçeklerle efsaneler birbirine girer ve krizlerin ulusal ve uluslararası dinamik ve sorumluları kendilerini gizlemiş olurlar.

İktidar da işine geldiğinde Ensar/muhacir edebiyatı yapar, işine geldiğinde  “üzerinize salarım ha!” diyerek batıya karşı “koz” olarak kullanır, kah “10 liralık saat satarak” ekonomiyi çökerten bir Afrikalı, kah “kötü görüntü oluşturdukları” için göz önünden kaldırılan lanetliler olurlar.

Sola ve demokratlara düşen, genel olarak emperyalizmin ve iktidarın rolünü bıkmadan usanmadan deşifre etmek ve ezilenlerle dayanışma olmalı. Dış politika, sığınmacılar, ekonomik tercihler, güvenlik harcamaları… bunların tamamı ile ilgili tutumlar siyasi yelpazedeki yeri de belirler. Onayı ve desteği solun/sosyal demokratların/sosyalistlerin kitlesinden ve değerlerinden alıp tam tersi politikalara hizmet eden figürler, yanlış bir sol anlayışını git gide yerleştiriyorlar.

Sol amorf ve belirsiz, içinden her şeyin herkesin ve her sözün çıkabileceği değerlerden oluşmaz.

Sanırım önümüzdeki günlerde iktidarın yıkımı ile mücadele etmek kadar bu “sanki solu” deşifre etmek de önemli olacak.