Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin (CRC) 34’üncü Maddesi, devletlerin çocukları şiddetten korumaya yönelik yasal zorunluluklar getiriyor. “Çocukların satılması ve çocuk pornografisi”ni engelleyen BM CRC Protokolü, “bu vahim suçların önlenmesi için ve özellikle çocukların cinsel şiddetten korunması adına yasal düzenlemeler yapılmasını” zorunlu kılar. 2007’de İspanya’da kabul edilen, özellikle çocukları cinsel şiddetten koruyan Lanzarote Protokolü, aslında bölgesel bir anlaşmayken 2010’da tüm Avrupa Konseyi üye devletleri tarafından “Lanzarote Sözleşmesi” adıyla kabul edildi ve uygulanmaya başlandı.

***

Bilindiği gibi “cinsel sömürü ve cinsel istismar” çocuklara yapılan en insanlık dışı şiddet uygulamasıdır! Türkiye’de yaklaşık her beş çocuktan birinin bir çeşit cinsel şiddete uğradığı ve istismar edenlerin yaklaşık yüzde 80’inin de çocuğun yakını ya da tanıdığı kişiler olduğu tespit edilmiştir! TÜİK 2016 verilerine göre, çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda yaklaşık 3 kat arttı; 250 bin çocuğun da istismara uğradığı açıklanmıştır!

***

Gazeteci/yazar Murat Ağırel’in araştırarak yazdığı makalesinde, “daha sık kız çocuklarının istismara uğradığı (kız yüzde 80,7, erkek yüzde 19.3), 15 yaşın altında cinsel istismar sonucu doğum yapan çocuk sayısının 15 bin 937 olarak kayıtlara geçtiği” belirtmiştir. Ayrıca ECPAT 2015 yılı Türkiye Raporu’na göre çocuklar, Türkiye’de cinsel şiddete en fazla maruz kalan grubu oluşturmakta ve cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işlenmektedir! Türkiye “cinsel istismar amacıyla yapılan insan ticareti ve çocuk evlilikleri nedeniyle Küresel Kölelik Endeksi’nde, Avrupa’da birinci konumdadır!”

***

Böyle bir giriş yapma nedenim Evrensel gazetesindeki 23 Ekim tarihli yazıda “Türkiye Aile Meclisi (!) ve Dünya Çocuk Hakları Derneği’nin (!), çocukları istismardan koruyan Lanzarote Sözleşmesi’nden çıkılmasını istemesidir. Gerekçe “sözleşmenin, çocukları fuhuşa, pedofiliye, kaosa, sapıklığa sürüklediğidir!” Haberin içeriğini okuyunca, tüylerim ürperdi. Haber, “Laik demokratik, sosyal, hukuk devletini yıkmaya niyetli şeriat isteyen gericilerin, AKP’nin koalisyon ortağı olan tarikatlarla iş birliği yaparak, tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı gibi Lanzarote Sözleşmesi’nden de çıkılarak sapık emellerinin önündeki engelleri kaldırmaktır! Bu nasıl bir ahlak anlayışı? Bir yandan “aile önemlidir” diyeceksiniz, diğer yandan ailenin temel direkleri olan kadın ve çocuğu korumasız olarak taciz ve ölümle karşılıklı bırakacaksınız!

***

Haftasonu Frankfurt Alevi Kültür Merkezi’nin davetlisi olarak, TİP Genel Başkanı Erkan Baş, HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’yla birlikte Türkiye ve dünya sorunlarına çözüm önerilerinin paylaşıldığı paneldeydim. Çok kalabalık bir kitlenin dikkatle, saatlerce dinlediği ve görüşleriyle katkı sunduğu çok ama çok verimli bir toplantı oldu.

Panelde laik, modern, insan haklarına saygılı, hak ve özgürlükleri önceleyen Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmek isteyen “siyasal İslam’ın, emperyalistlerle birlikte ülkeyi sömürge yapmasını engellemek” için tüm demokrasi güçlerinin bir araya gelmesi gerektiğine vurgu yapıldı. AKP’nin uyguladığı ekonomik modelle yoksulluğun kalıcı olacağına dikkat çekildi ve yeni öneriler sunuldu. Uygulanan ucube sistemin Türkiye’yi adım adım dikta rejimine götürdüğünün farkında olan izleyiciler, gerçek demokrasiye geçmek için yurtdışında da sandıklara sahip çıkılmasının zorunlu olduğunu dile getirdi. Bilinçli ve liyakatli bir kitleyle birlikte olmak doğrusu bana çok şey kattı. Böyle güzel bir toplantıyı düzenleyen FAKD Başkanı Yalçın Karakurt, yönetim kurulu ve katılanlara teşekkür ederim.

***

Frankfurt’ta 3 gün boyunca birlikte olduğum Tarsuslu hemşerim, gazeteci Mehmet Canpolat’tan biraz bahsetmek isterim. Canpolat, 40 yıl önce geldiği Almanya’da boş durmamış, bir yandan gazeteciliğe, diğer yandan da eğitime önem vermiş, doktorasını tamamlamış… Gazetesini çıkarmanın yanı sıra şiirler ve tiyatro eserleri de yazmış. Siyaseti yakından takip ediyor. Almanya ile ilgili genel kültürü üst düzeyde, saygın ve danışılan bir kişi. Türkiye ve Almanya arasında önemli bir kültür ve siyaset elçisi konumunda.

Langen’in en önemli parkının adını “Tarsus” koydurmuş! Parka Kleopatra Kapısı’ndan giriliyor. Langenliler Türk- Almanya kardeşliğine yaptığı katkı için Ona şövalye unvanı vermişler. Canpolat, beni çok etkileyen bir şey anlattı. Langen’deki Kleopatra Kapısı’nı Tarsuslu yapı ustalarına yaptırmış, kapı kemerinin içine koydurduğu çelik levhaya “Tarsus’un kadim kültürü ve Langen’le oluşan kardeşliğin tüm belgelerini kazıtmış!

***

Bir yanda çocuk tecavüzüne izin verip onların geleceğini karartmaya çalışan ahlak yoksunları! Diğer yanda geleceğe kardeşlik ve barışı bırakmaya çalışanlar… Çoğunluk kimden yana olacak? Seçim sonucundan anlayacağız!