Şapkadan kardeş çıktı

GÜNNUR AKSAKAL

Günışığı Kitaplığı’nın “Berk Mucit Oldu”, “Berk Operacı Oldu” ve “Berk ve Çıp Çıp Dedektif Oldu” gibi kitaplarıyla tanınan Kaan Elbingil, ilk çocuk romanı “Kardeş Mardeş Deme Bana!” ile okurlarının karşısına çıkıyor.

Yazar Elbingil, okurlarını yine tanıdıkça keyif alacağı biriyle tanıştırıyor: Salih Emre Aldilli. Salih Emre, paylaşımdan uzak, öfkeli, kıskanç, arkadaş istemeyen, 9 yaşında bir çocuk. Hayatında art arda değişimler oluyor. Dükkânları batıyor, evi ve okulu değişiyor, harçlığı çeyreğe iniyor ve kendisine bir kardeşin iyi geleceği konuşulmaya başlanıyor. Kardeş Mardeş Deme Bana!, Salih Emre’nin etrafında gelişen olayları ve ailesini anlatıyor. Beklenmedik hayal kırıklıklarının ve yanlış seçimler yüzünden ödenen bedellerin hem çocuklar hem de yetişkinler üzerindeki psikolojik etkileri bir çekirdek aile üzerinden işleniyor.

Anne Münevver, yaşadıkları maddi yıkımla mücadele ederken mahalle baskısını hissediyor. Toplumun tüm acımasızlığını omuzlarına yük edip meraklı komşulardan, dedikodudan, rezil olmaktan korkarak yaşamına devam etmeye çalışıyor. Ruh hali mecburi haller dışında dışarı çıkmasına izin vermiyor, evin içindeyse genelde kaygılı davranıyor. Baba Sabit, Sultanahmet’te -pek de müşterisi olmayan- bir çorbacı dükkânına sahip. Başlarına gelen her şey, bu çorbacılık sevdasından ve kardeşine duyduğu güvenden geliyor ya... Borçları yüzünden ailesiyle hiç bilmedikleri bir muhite taşınmak zorunda kalıyor. Bu ailenin başına gelenler ekonomik felaketlerle sınırlı kalmıyor. Anne ve babası Salih Emre’nin bir kardeşi olmasını istiyorlar, bu süreçte Salih Emre’nin biyolojik kardeşi olamayacağı gerçeğiyle karşılaşıyorlar. Hoş, Salih Emre halinden memnun ancak anne ve babası ona bir “sürpriz” hazırlıyor.

Salih Emre’nin kardeşlik duygusunu yaşamasını fazlasıyla isteyen Münevver ve Sabit, alternatif çözümler ararken, bir değişim programından haberdar oluyor ve evlerine konuk öğrenci davet ediyorlar. Şapkadan çıkan tavşan misali bir gün ansızın beliren bu kardeş Hans’tan başkası değil. Gelir gelmez aileye yeni bir soluk getiriyor. Hemen her şeyiyle Salih Emre’den farklı olan Hans, onda yepyeni duyguları tetikliyor. Salih Emre’yi, varlığıyla kendini tanıyamayacak kadar öfkelendiren ve kıskançlık krizlerine sokan bu yeni kardeşle ne tür maceralar yaşanacak? İlişkileri iyileşecek mi, yoksa kötüye mi gidecek? Salih Emre’nin hiç sevmediği yeni mahallede ve okulda herkesten sakladığı tek bir dayanağı var: Elif. İkisiyle ilgili fazla ipucu vermek hikâyelerine haksızlık olacağından sadece hatırlattıkları duygularla yetinmek gerekiyor.

Yazar, biz yetişkinlerin bulmaya çalıştığı aşkın tarifini Salih Emre’nin satır aralarına gizliyor. Onun Elif’ten ilk bahsettiği yerde “Onu düşünmek güzel. Yan yana olmaksa korkutucu. Karışık işte. Televizyonda aynı anda iki film izlemek gibi…” deyişi bizlere bu tarifi içimizde bir yerlere sakladığımızı ve eğer dikkatli bakarsak mutlaka yeniden bulabileceğimizi hatırlatıyor. Hele ardından gelen “midede kramp, kalp atışlarında hız, beton dökülmüş hissi ve içimizi ansızın basan çöl sıcakları!” Şu öfkeli çocuk bizi gülümsetmeyi nasıl da başarıyor.
Romanın kurgusuyla oldukça gerçekçi ve karakterleriyle canlı bir metin olduğunu söylemek gerekiyor. Tüm bunlara Elbingil’in unutmadığı şahane bir detayı eklemek lazım: “Kardeş Mardeş Deme Bana!” başlangıç ve son notlarıyla öğretmen farkındalığını selamlıyor. Bugün, mesleğe yabancılaşmamış nice öğretmen bir çocuğun yazdıklarından duygu dünyasını, aile hayatını, sorunlarını anlıyor. Açıkça söyleyemediklerini sezip tedbir alıyor. En önemlisi “bir çocuğun çıkaramadığı ses” oluyor. Bu vesileyle her birine bin şükran, bin minnet.