Geçenlerde Attila Aşut, o duyarlığıyla yine- Dilin Kemiği köşesine kimi yazım yanlışlarını taşıdı, özellikle Ali Suner adlı okuyucumuzun eleştirisi üzerine... Örneğin, alış veriş üzerine yazıyorsak; hani olay tecimselse “kâr” demiyor, şapkayı kaldırarak “kar” diyorsak, bu yağan “kar” olarak algılanabilir. Oysa “kazanç” desek sorun bitecek. Başka örnekler de var, tümü yabancı sözcük (şapkalı) olup da yanlış (şapkasız) yazılan. Ancak Türkçeleri var: “hâlâ” yerine “şimdi, bile”; “mahkûmiyet” yerine “hükümlülük”; “lağvetmek” yerine “kaldırmak” vd kullanılabilir, tümcenin akışına göre...

Bu yararlı yazıya ortaklıktan çok, başka bir yerlere kayacağımı biliyorum çünkü sürekli dil konusunda kapıştığım, o da bir gazetede yazan arkadaşım yanımda. Ona diyorum ki: “Sonunda yazıyoruz... Sen hangi dilde yazmak istersin?..” “Saçmalıyorsun!” diyor. “Herkes kendi dilinde konuşmalı, yazmalı, özgürce” diyoruz iyi de, ben bu Türkçe’yle özgür değilim; tutsak olmuşum Osmanlısından Arabına İngilizinden Fransızına, şapkalısından-şapkasızına...” “Sen de çok Öz Türkçe kullanıyorsun birader!” diyor. “Beni çıldırtma!” diyorum ona; “Ne demek bu? Türkçe’nin özü-özsüzü mü var?! Ha desen ki sözcüklerden tümce kuruluşlarına dek yabancılardan elden geldiğince arınma, o zaman ‘özleştirme’ denir buna... Türkçe duruyor elimizin altında çağlardan beri. Ama seni üşengeç seni; bakman, araştırman gerek biraz Dede Korkutlardan Karacaoğlanlara, Derleme, Tarama Sözlüklerinden, Terim Sözlükleri’ne...” “Yahu sen beni çıldırtma!” diyor; “Bütün dünya kullanıyor, artık yerleşmiş ‘futbol’ değil mi? Ama sen tutup ona da yok ayak topu...” “Dur, dur” diyorum, “sen sanıyor musun ki her ülke ‘football’ diyor? Hayır! Kimileri kendi sözcüklerini kullanıyor...” “Irkçılık yaptığın!” diyor. “Haydaaa” diyorum, “niye saptırıyorsun? Ben kendi dilinle yaratım olanaklarının varsıllığına gelmek isterken ve oradan da...” “Söyle kardeşim!” diye kesiyor beni. “Söyle: ‘Bugünkü futbol maçında harika goller seyrettik’. Bu cümleyi ne yaparsın, halkın konuştuğu dilden sesleniyorum sana.” “Ben de halkıma derim ki: ‘bugünkü ayaktopu karşılaşmasında olağanüstü sayılar izledik.” Gülmekten kırılıyor: “Gol de ‘sayı’ mı oldu şimdi...” “Tamam ya, ‘gol’ kalsın...” diyorum. “İşte nasıl yedin golü!” diye takılıyor. “Nereye” diyorum, “dil üzerine söyleyeceklerim bitmedi daha!” Beni gıcık edecek ya, giderayak demez mi “How are you mister now?”... Yapıştırıyorum Türkçesini: “Sen nasılsın şimdi?” “Sende iş yok, İngilizcen sıfır... Bye bye...” diye ayrılırken yanımdan, ben de “hoşça kal” diyorum. “Byeee...” diyor yine. “Hadi, diyorum, “güle güle...” Sesleniyorum bir de arkasından, “hey dostum unutma: özleştirme!..” Bağırıyor uzaklaşırken alaysı: “Şapkalı mı, şapkasız mı...”