Saraçoğlu Mahallesi, Erken Cumhuriyet döneminin önemli değerlerinden biridir. Mahalle, kent merkezindeki stratejik konumuyla, 1990’lı yıllardan itibaren Tansu Çiller ve Melih Gökçek de dahil olmak üzere birçok kesimin sonuçsuz kalacak biçimde iştahını kabarttı.

Yakın zamanda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın öne çıktığı bir projeyle Saraçoğlu, sonucunu tam kestiremediğimiz bir dönüşüm yaşıyor. Proje ve uygulamayı kâr ortaklı/paylaşımı modelleriyle bilinen Emlak Konut GYO yapıyor.

Büyük kentlerde stratejik ve rant getiren hemen her projede, belediyeleri devre dışı bırakan bir merkezi yönetim-özel sektör iş birliği devreye giriyor. Saraçoğlu bu mantığı yansıtmakla birlikte bir miktar bu modelden saptı. Projenin ilan edildiği toplantıya Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen katılıp, proje bileşenleriyle birlikte podyumda poz verdi. Saraçoğlu’nda ruhsatları da Çankaya Belediyesi verecek. En son toplantıya Taşdelen’le birlikte Mansur Yavaş da katıldı.

Başta Mimarlar Odası Ankara Şubesi olmak üzere Ankara’yı kendine dert eden çevreler projenin yaratacağı dönüşümden kaygılılar. Bu çerçevede tepkilerden, projenin koruma amaçlı olduğunu ve bunu sağlamak için projenin parçası olduklarını söyleyen Alper Taşdelen de nasibini aldı.

Bu yazıyı kaleme alışım, bu tartışmaya katılmaktan çok oturduğu ekseni sorgulamayı amaçlıyor. Mimarlar Odası, anlaşılır nedenlerle, bu tür bir projeciliğin Saraçoğlu’nu tanınmaz hale getireceği kaygısını taşıyor. Bakan, Saraçoğlu’nun fiziksel halinin zarar görmeyeceğini söylüyor. Benzer bir koruma söylemi Emlak Konut GYO tarafından da kullanılıyor. Çankaya Belediye Başkanı da Saraçoğlu’nu korumaya vurgu yapıyor.

Saraçoğlu’nun korunması kuşkusuz önemli ama tartışılması gereken bir boyut ne yazık ki gündeme gelmiyor. Saraçoğlu ya da bir başka kritik alan, yukarıda da ifade ettiğim gibi, nerede rant ve prestij sağlayacak bir taşınmaz varsa merkezi yönetim el atıyor. Hızla belediyeleri devre dışı bırakan düzenlemeler yapılıyor; belediyelerin dışarı çıkartıldığı kapıdan birtakım şirketler içeri alınıyor.

Saraçoğlu toplantısında Ulus Projesi’ne de dikkat çeken Bakan Kurum, Ankara’da üstlendikleri projelerin bir bölümünü şöyle özetliyor;

“Ankaralıları tarihle buluşturacak bu projemizi Ankara Kalesi çevresinden başlayarak, Hergelen Meydanı’nın, Ulus’taki Yahudi Mahallesi’nin ve belediye binasının bulunduğu bölgeleri kapsayacak şekilde planladık. Bu tarihimizi yeniden gün yüzüne çıkarma projesi Hergelen Meydanı’ndan başlayıp, Atatürk Orman Çiftliği, AKM Millet Bahçesi, Gençlik Parkı ve eski 19 Mayıs Stadı’nın olduğu alanı içine alan son derece geniş bir yeşil koridorla birleşiyor. Projemiz tamamlandığında Ankara’nın göbeğinde kilometrelerce uzunluktaki bir kültür ve tarih aksını, yeşil koridoru Ankaralılarla buluşturmuş olacağız. Bununla da yetinmedik. Yeşil Ankara’mıza değer katacak İmrahor Vadisi Millet Bahçesi’nden başlayarak, Eymir Gölü, Gölbaşı Millet Bahçesi, Mogan Gölü ve Gölbaşı Arboretum alanını içine alan yeni bir yeşil koridor daha oluşturuyoruz.”

Başta Çankaya Belediye Başkanı’nın kendisine ve Şehircilik Bakanına sorması gereken soru, eğer Ankara’nın tüm önemli bölgelerine işaret eden bu projeleri merkezi yönetim yapacaksa, seçilmiş belediye yönetimlerinin ne iş yapacağı olmalıdır.

Belli ki belediyelere biçilen görev, en fazla ruhsat verme sorumluluğu! İstanbul’da pandemi kontrolden çıkarken, büyükşehir belediye başkanı ve yetkililer ilgili toplantıya bu anlayış çerçevesinde çağrılmadı! Aynı dışlamayı hayati bir konu olan deprem çalışmalarında da görüyoruz.

Tam da bu nedenle Saraçoğlu resminin içinde yer almak, ruhsat verme ile sınırlanmış bir görev tanımını kabul etmek demektir.

Geçtiğimiz günlerde Çankaya eski Belediye Başkanı Doğan Taşdelen’in Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e Saraçoğlu ile ilgili yazdığı bir mektubu, Çiğdem Toker yayınladı. Taşdelen, o mektupta, lojmanları satmak için Tansu Çiller Hükümeti girişimiyle TBMM’de kaldırılan sit alanı kararının Demirel tarafından veto edilmesini ve sit alanı olarak alandaki sorumluluğun Çankaya Belediyesi’ne verilmesini istiyor.

Altını bir kez daha çizelim; Doğan Taşdelen, ruhsat yetkisini değil, seçilmiş bir başkan olarak tüm projenin sorumluluğunu talep ediyor!