Dünyaya, ‘çok acımasızdın ama affediyorum’ notu ile veda eden Sarah’ı öldüren, onun özgürlüğünü çalıp işkenceye maruz bırakma hakkını kendinde bulan, renklerimizden korkan, ataerkil düzeni devam ettirme gayesi ile elinde var olan her zorbalığı ve haksızlığı kullanmaktan kaçınmayan, siyasal İslam’la kurduğu gericilik ittifakına dayanan rejimdir. Türkiye ya da Mısır, İran ya da Sudan gerici ataerkil iktidarların karanlığında yaşayan kadınların ve LGBTİ+’ların sesini duyuyor musunuz: ‘Nefes alamıyoruz!’

Sarah Hegazy anısına

Tan Su Göksu Cengiz

İnsan hakları savunucusu, feminist ve LGBTİ+ aktivisti Sarah Hegazy, bir konserde gökkuşağı bayrağı dalgalandırdığı için tutuklandı, işkence gördü ve cinsel saldırıya uğradı. Tüm bu yaşananların ardından Sarah, 30 yaşında intihar etti.

Hayatı boyunca eşit ve özgür bir yaşam için mücadele eden Sarah, yine aynı mücadelenin bayrağı ile gökyüzüne yükseldi.

***

"Ruhumda doktorların çaresini henüz bulamadığı bir kara delik açan adaletsizliği unutmadım"* cümlesini oluşturan 11 kelimenin hiçbiri Sarah’ın yaşadıklarını özetleyemedi. 11 kelimenin hiçbiri Sarah’ı hayatta tutacak kadar güçlü bir anlama bürünemedi. Ve ne acıdır ki yan yana gelen hiçbir kelime topluluğu, hayatını özgür ve aşkla yaşamak isteyen bir kadını, homofobinin, nefretin ve korkunun gölgesinde yaşadığı bu ataerkil sistemde, gökkuşağının renklerinin güzelliğine ikna edemedi.

***

Sarah, Mısır’daki bir konserde taşıdığı gökkuşağı bayrağı mazeret gösterilerek ‘ülkede eşcinselliği yaymaya çalışmak’ suçu ile tutuklanmasının ardından, çeşitli işkencelere maruz bırakıldı ve bu süreçte defalarca cinsel saldırıya uğradı. Sarah’ın maruz bırakıldıkları ‘o an orada’ bu fiili gerçekleştirenlerin ötesine, bir rejimin imzasına, bir toplumun içerisine sokulmak istendiği karanlığa işaret ediyor. Sarah’a işkence uygulamayı kendilerinde hak bulanlar aynı zamanda ataerkil ve gerici sistemin de en büyük savunucularıdır.


Farklı yaşayan, farklı hisseden herkesten korkan siyasal İslamcı iktidarlar, Ortadoğu siyasi politikasına hakimiyetleri sürecinde benzer ataerkil politikalar ile toplumda kadınları ve LGBTİ+’ları dışlamayı ve yabancılaştırmayı kendine görev edinmiştir. 1969 yılında ABD’de ateşlenen Stonewall Ayaklanması ile birlikte LGBTİ+’lar, eşit ve özgür bir aşk için yıllardır mücadele vermektedirler. Dünyanın her bir noktasında, dönemin siyasi ve sosyal politikaları ile birlikte evrilen mücadelenin en sert ilerlediği coğrafyalardan birisi de Mısır…

Tahrir meydanında başlayan isyanın eşitlik ve özgürlük talepleri Müslüman Kardeşler iktidarı ve bu iktidarın rejim tarafından orduyla devrilmesinden sonra da karşılanmış değil. 2007’den bu yana yoksulluğa ve diktatörlüğe karşı süren protestolardan geriye birden fazla kez kendi siyasal seçeneğini ve örgütlülüğünü yaratamadığı için isyanı çalınan halk kesimleri, birbirleriyle çekişme halinde gibi gözüken ama aynı gerici ve ataerkil siyasal söylemden beslenen siyasal İslam’ın temsilcisi Müslüman Kardeşler ve iktidarı ordu gücüyle elinde tutan rejim güçleri kaldı. Hepsinden daha kötüsü ise Mısır halkı için verili kabul edilen İslamcı ataerkil gericiliğin tüm iktidarların söylemlerini belirler olması… Sarah 2018 Eylül’ünde Mada Masr gazetesinde yayımlanan yazısında yaşamına son vermesine giden günleri anlatırken siyasal İslamcı hareketlerin ve iktidarların Mısır’daki etkisini "Müslüman Kardeşler, selefiler ve radikaller sonunda rejimle bir konuda anlaştılar: biz. Şiddet, nefret, önyargı ve zulümde anlaştılar. Elbette hepsi aynı paranın farklı yüzleri." diyerek ifade ediyor.

Siyasal İslam’ın iktidarda olduğu bütün ülkelerde kadına yönelik şiddet, cinsiyetler arası eşitsizlik, LGBTİ+’ları hedef gösteren, hayatlarını tehlikeye atan gerici söylemler tüm bu rejimlerin inşasının temel taşlarından biri olarak kullanılıyor. Sarah’ın sözcükleriyle ifade edecek olursak, siyasal İslamcı rejimlere göre ‘farklı olan herkes, heteroseksüel, Sünni, Müslüman ve rejimi destekleyen bir erkek olmayan herkes, zulme uğramalı ya da ölmelidir.’
Tersinden kadınların ve LGBTİ+’ların laiklik, eşitlik ve özgürlük talepleri de aynı hızla yükseliyor, büyük bir öfkeye dönüşüyor. Bunu yakın zamanda Sudan sokaklarını dolduranlar arasından yükselen bir sesin yankısıyla anlatalım: “Neden yüksek sesle kavga ediyoruz biliyor musunuz? İslami, muhafazakâr ve ataerkil sistemden bıkmış bir kuşağı zapt edemezler de ondan.” Taksim, Tahrir, Sudan ya da Lübnan; yükselen solun önüne bir barikat olarak kurulan siyasal İslamcı hareketlerin ve iktidarların toplumda yarattığı tahrifat uzunca bir süredir laiklik talebinin kadınlar LGBTİ+’lar ve tüm toplum için hayati olduğu kaçınılmaz bir gerçek. Aynı zamanda çeşitli ülkelere yayılan isyan hareketlerinde de karşılığını bulan bir ittifak ve gelecek imkânına işaret ediyor.

Dünyaya, ‘çok acımasızdın ama affediyorum’ notu ile veda eden Sarah’ı öldüren, onun özgürlüğünü çalıp işkenceye maruz bırakma hakkını kendinde bulan, renklerimizden korkan, ataerkil düzeni devam ettirme gayesi ile elinde var olan her zorbalığı ve haksızlığı kullanmaktan kaçınmayan, siyasal İslam’la kurduğu gericilik ittifaka dayanan rejimdir. Türkiye ya da Mısır, İran ya da Sudan gerici ataerkil iktidarların karanlığında yaşayan kadınların ve LGBTİ+’ların sesini duyuyor musunuz: "Nefes alamıyoruz!"

*Sarah Hegazy’nin madasmasr.com sitesinde yayınlanan ‘A year after the rainbow flag controversy’
yazısından alıntılanmıştır.