Saray yönetimine karşı halk iradesinin temsili olarak kurulan TBMM, 101’inci yılına yine Saray rejiminin gölgesi altında giriyor. Meclis işlevini yitirirken Cumhuriyet’in tüm değerleri ayaklar altına alınıyor. Ülkenin aydınlık geleceği, toptan bir mücadele ile yeninin kuruluşunda yatıyor.

Saray’a karşı halkın iradesi

POLİTİKA SERVİSİ

Ülke, İstanbul’daki saray yönetimine karşı Ankara’da halk iradesini temsil etmek için kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılışının 101’inci yılına Saray rejiminin gölgesi altında giriyor. 23 Nisan 1920’de kurulan ve 1921’den bu yana Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı adıyla kutlanan Meclis’in açılışı, ulusal egemenliğin temsili olarak ülkeyi emperyalistlerin işgaline bırakan ‘tek adam’ saltanatına karşı itirazın ve bağımsızlık mücadelesinin sembolü oldu. Bugün gelinen noktada ise yine ‘tek adam’ rejiminin kuşatması altında.

2017 Anayasa referandumuyla birlikte bugünkü Türkiye tipi başkanlık sistemiyle tüm yetki tek elde toplandı. Yürütme, yasama üzerinde mutlak hakimiyet kurarken Meclis de Saray’ın gerek gördüğünde onay verme mekanizması işlevi haline getirdiği bir aparata dönüştü. Hukuk Saray’ın oyuncağı haline geldi, yargı bağımsızlığı ortadan kalktı. Siyasal İslamcıların laiklik başta olmak üzere Cumhuriyet’in temel değerleriyle hesaplaşması da farklı bir boyuta evirildi.
Ayasofya’nın açılışından Diyanet’in skandal fetvalarına, tarikatlardan hilafet çağrısı yapan odaklara kadar yaşamın her alanı kuşatıldı. Tüm bunların yanında yoksulluk ve pandemi ise 19 yıldır ülkenin başında bulunan Saray’ı derin bir yönetim krizine sürükledi. Her fırsatta sandığa işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık ‘milli irade’ söylemini de terk etmiş durumda. Kitlelerin rızasını alamayan Saray rejimi, iktidarının ömrünü ve ‘iradesini’, millete baskıyı her geçen gün artırarak uzatmaya çalışıyor.

Ülke, gelinen noktada bir sis perdesi ardından yönetiliyor. 128 milyar doların nerede olduğunun yanıtı verilmiyor, bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılıyor. Lebaleb kongrelerde iktidara serbest olan ne varsa halka yasaklanıyor. Gemisini yürütebilmek için ülkeyi emperyalistlere koşulsuz altın tepside sunuyor, gerekirse Montrö’yü bile tartışmaya açıyor. Ne ekonomi ne salgın ne de ülkenin yakıcı sorunlarına çözüm üretiliyor. Her şeyi yapıp hiçbir şeyin hesabını vermeyen Saray, toplumsal muhalefeti de savcı ve polis gücüyle susturmak istiyor.

ÜLKEYİ YENİDEN KURMA İRADESİ

Meclis, bugün ülkenin yakıcı sorunlarına çözüm üretmekten uzak. Saray’ın ajandasına ters düşecek herhangi bir somut gündemi ya da işlevi kalmamış durumda. İktidarın ezberiyse toplumsal muhalefeti dar alana hapsedemediğinde bozuluyor. 128 milyar doların akıbetini ısrarla soran, parti binalarına pankart asmaktan vazgeçmeyenler, Saray rejiminin yumuşak karnına işaret ediyor. Meclis işlevini yitirirken ülkede ne halk egemenliğinin ne de Cumhuriyet’in ilerici değerlerinin kaldığını söylemek mümkün. Laikliğin kırıntıları dahi süpürülüyor.

1920’de kurulan rejimin tüm aygıtları işlevsiz hale gelirken, tüm değerleri ayaklar altına alınırken, çare kendini ancak toptan bir mücadele ile yeninin kuruluşunda gösteriyor. Ülkenin geleceğini; iktidarın çizdiği sınırlarına hapsolmayan, Cumhuriyet’in ilerici kazanımlarını emekçilerin talepleriyle birleştiren, Türkiye’yi yeniden kurma iradesinde aramak gerekiyor. Politika Servisi