Türkiye’de hangi seçim önemli olmadı ki diyebilirsiniz ama bu seçim inanın başka. Yalnızca köhnemiş, yozlaşmış, çürümüş bir iktidarı alaşağı etme fırsatı olduğu için değil aynı zamanda şaibeli referandumla ‘rejim’ dayatma operasyonunu tersine çevirme imkânı sunduğu için de çok kritik.

16 Nisan’da toplumun en az yarısının Hayır’da buluşması iktidar blokunun tüm hesaplarını altüst etti. Aradan geçen 14 ayda tek adam rejiminin kurumsallaşmasını engelleyen Hayır’ın gücüydü. OHAL ve KHK düzeninin sunduğu imkânlara rağmen iktidar toplumu esir alamadı. Yüksek komuta kademesini, yargıçları kendine bağlasa da her bir kurumda sessiz bir biçimde varlığını sürdüren hoşnutsuzluğu yok edemedi. Böylece sermaye, ordu ve bürokrasinin mutlak bir biçimde tek adam rejiminde anlaştığı ve bunun geri dönüşsüz bir süreç olduğu iddiası inandırıcılığını kaybetti.

Erdoğan referandumu bir maymuncuk gibi görüyordu. 17 Nisan sabahından itibaren ‘olumlu’ gelişmelerin hepsini tek adam rejimi hanesine yazmak için kolları sıvamıştı. Ama o haneye yazacak tek bir güzel şey olmadı. Yönetim krizi derinleşti, ekonomi baş aşağı gitti, halk her geçen gün daha fazla borçlandı, daha hızlı fakirleşti. Mevcut sorunların baş edilemez hale gelmesinde tek adam rejimi büyük rol oynadı. Öyle ki sonunda iktidar bloku bile çatlamaya yüz tuttu ve mecburen baskın seçime gidildi. Seçmen bu gerçeği deneyimliyor, o nedenle 16 Nisan’da Evet diyenlerin dahi bir kısmının bu seçimlerde karar değiştirmesi imkân dahilinde.

‘Hayır’da ortaklaşmak kolay ama seçimlerde o rüzgar yakalanamaz’ diyenler yanıldı. Erdoğan’ın karşısına tek bir adayla değil çok adayla çıkma stratejisi Hayır’ın sahiplerine farklı seçenekler sundu, o seçenek ikinci turda bir adayda toplandığında da seçmen gönül rahatlığıyla sandığa gidecek. Zira kampanya sürecinde Erdoğan dışındaki hiçbir aday bir diğerini küçümsemedi, itham etmedi, sonradan pişman olacağı bir söz söylemedi.

Muharrem İnce başta olmak üzere muhalefet adayları Erdoğan’ın dokunulmazlığını yerle bir etti. ‘En iyi muhalefet defansı sağlam tutmaktır’ masalı tarihe karıştı. ‘Aman muhafazakârları, milliyetçileri ürkütmeyelim, atağa geçmeyelim kendi sahamızda oynayalım’ devri kapandı. Hamle üstünlüğü muhalefete geçti. İnce’den Akşener’e, Karamollaoğlu’ndan Demirtaş’a adaylar Saray’a yüklendikçe Erdoğan gaf üzerine gaf yaptı; üstelik yıllardır ustaca tekrarladığı muhalefeti birbirine kırdırma stratejisini de uygulayamadı. 24 Haziran öncesinde milliyetçi oyları kendinde toplama, Millet İttifakı ile HDP’yi karşı karşıya getirme tezgahı başarısız oldu. Geniş kitleler, Kandil’e bayrak dikmeyi ‘müjde’ olarak görmüyor aksine seçim yatırımı deyip geçiyor. Suruç’ta provokasyon kokan cinayetlerden İnce’yi suçlayacak kadar seviye düşürmenin zararı muhalefete değil bizzat AKP’ye.

HDP 7 Haziran öncesindeki taktiği uygulayarak ilerliyor. Barajı geçmesinin ne denli önemli olduğunu bilen Batı’daki seçmenden taktiksel oy da alacak. Buna rağmen muhtelif nedenlerden dolayı HDP’nin arkasında 7 Haziran rüzgarı yok. CHP’de ise tabanı, teşkilâtı sürükleyen İnce’nin performansı. Belli ki ana muhalefetin yakın tarihinde İnce’den önce ve sonra diye iki ayrı dönem olacak. Hata yapılmazsa daha önce kaybedilen mevziler geri kazanılacak, sahil bölgesinde sıkışmayı aşan bir İnce tablosu ortaya çıkacak.

Her seçimde sonucu etkileyen şehirler ve bölgeler vardır. 16 Nisan’da Hayır diyen büyükşehirler öne çıkmıştı. 24 Haziran’da da bu eğilim sürecek gibi. Ablukaya alınmış Kürt şehirleri bu seçimin de en hassas bölgesi. AKP ve MHP’nin oy deposu olan Orta Anadolu’da İyi Parti ve Saadet’e muhtemel oy kaymaları ise seçimin kaderini belirleyecek. 24 Haziran’da Akşener’in partisi sağ seçmen için yeni bir adres haline geldikçe CHP’nin sosyal demokrat kimliğine dönme refleksi güçlenecek.

Buraya kadar bardağın dolu tarafından bahsettik, bir de boş tarafı var. Orada ‘demokrasi’ deyince tüyleri diken diken olan şeriatçıların AKP’ye destek açıklamaları, toplumu korkutmak isteyenlerin B, C planları, kendisinden hesap sorulmasından korkanların hile ve haydutluk hazırlıkları var. Onlara fırsat vermemek için sandık mücadelesinin yanına tabanda örgütlenme imkanlarını çoğaltma kararlılığını koymalıyız. 24 Haziran sonrasında siyasal İslam’ın tarumar ettiği bu ülkeye sihirli değnek değmeyecek; rant baronları, tarikat patronları, mafyöz yandaşlar, medyadaki şaklabanlar, sahtekârlar bir anda yok olmayacak. Uzun bir mücadele bizi bekliyor, laiklik demeden, emek demeden, özgürlük demeden, bunların gereğini yapmadan kazanılmaz bu mücadele!