Google Play Store
App Store

Erdoğan’ın “Bu millet çileye alışık bir millettir” sözleri Rusya’nın olası bir doğalgazı kesme durumunda faturanın kime çıkarılacağını ortaya koydu. ‘Milleti çileye mahkum etmenin’ politik ve psikolojik arka planını uzmanlara sorduk

Saray nutuk çeker millet de çile…

CAN UĞUR- @canugur1987

Rusya’yla başlayan uçak krizinin ardından Rus yetkililerden gelen doğalgazı keseriz yönündeki açıklamalarına Erdoğan “Biz hayat boyu doğalgazla yaşamadık, biliyorsunuz. Bu millet çileye alışık bir millettir” diye yanıt verdi. Erdoğan’ın Kaçak Saray’ında doğalgazın kesilmeyeceği malumken ‘millet’in çilekeşliğine yaptığı vurgu ise dikkat çekti. Biz de olası bir kriz durumunda ‘millet çile çekmeye alışık’ söylemine sarılacağını belli eden Erdoğan’ın bu sözlerini sosyolog ve psikiyatristlere sorduk. Uzmanlar toplumun islamcılaşması nedeniyle krizin ‘biat kültürüyle’ hafifletilmek isteneceğini belirtiyor.

Çelişkili ifadeler
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nden Araştırma Görevlisi Yasin Durak, Cumhurbaşkanı’nın sözlerini “Erdoğan’ın yandaş medya tarafından “Rusya’ya rest çekti”, “Cumhurbaşkanı net konuştu” gibi dalkavukça başlıklarla aktarılan bu ifadeleri söylemsel bir çelişkiyi ve iktidarın kendi basiretsizliğinin ürünü olan siyasi krizin iktisadi kefaretini “halka” ödetmek konusunda hiçbir çekincesi olmadığını gösteriyor” diye yorumladı.

Tarihsel arka plan
Psikiyatrist Cemal Dindar’a ise ‘çile söylemi’nin iktidar açısından arka planında ne olduğunu sorduk yanıtı ise ‘Bu söylemin tarihsel ve psikolojik bir arka planı söz konusu. Düşman Rusya söyleminin bir hatırlatılması durumu var.

Meselenin sınıfsal boyutu
Yasin Durak Erdoğan’ın söylemlerinin sınıfsal boyutuna ilişkin de çarpıcı tespitlerde bulundu: Dışarıda eğreti politikalar ve içeride biat kültürüyle günü kurtarmaya çalışıyor. Çünkü memleketin kaderini değil kendi iktidarını sürdürmeyi dert edinmiş durumda. Meselenin sınıfçı boyutunu da, Rusya’nın Türkiye’den ithal ettiği ürünlere kısmi bir ambargo uygulamaya başlamasına karşı Erdoğan’ın sözleri teslim ediyor: “İşadamlarımıza eza çektiriyorlar.” Öyle mi? Halk çileye alışık ama işadamlarına yazık…

Dinci makyaj
‘Nihayet şu aşamada iktisadi açmazları dinci-milliyetçi nakışlarla bezeli bir taharet bezi ile örtmeye çalışacaktır.’ diyen Durak şunları söyledi: Tıpkı bazı küçük işletmecilerin işçilerine yaptığı gibi, aşkın bir “dünya sisteminin” oyunlarına kurban olmamak için zorlu şartlara “hepimizin” katlanmak zorunda olduğunu filan söyleyeceklerdir. Emeğin tevekkülünden kitlelerin tevekkülüne giden yolda “milletçe birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günler” hiç bitmez. Hükümet böyle bir kader birliği söylemi ekseninde krizleri lehine çevirmeye çalışacak.

‘Millet’ ‘Halk’a karşı’
Yasin Durak açıklamalarını şu sözlerle noktaladı: Ne diyelim, 2015 yılındayız, İnönü döneminde dünya konjonktürünün çok daha çetin koşullarında ortaya çıkan gaz kuyruklarında en azından tek bir halk sıraya girmişti, bugün iktidarın “milleti” illa ki “halkın” önünde yer alacaktır.

Tarihsel referanslar var…
Psikiyatrist Cemal Dindar’a göre ise Erdoğan’ın söylemleri tarihsel bir kutuplaşmaya ait referanslar içeriyor. Dindar ‘Tarihsel düşman’ Rusya imgesi üzerinden bir karşıtlık psikolojisi yaratıldığına değinen Dindar şunları söyledi: Yaşadığımız günler toplum ruhsallığı üzerine düşünenler için, yazık ki, derslerle dolu. Bu derslerin başında, toplumların da kendi tarihlerinde, öykülerinde geçmiş anlara, dönemlere gerileyebildiği tezi geliyor. Türkiye’de antikomünizmin bir belirleyeni Amerikancı kadrolar ve kurumlarsa diğeri Rus karşıtlığıdır. İlk sahnesi de panislamizm-panslavizm karşıtlığıdır. Rusya ile girilen gerilimli bir dönemde bu ‘gerekirse tezek yakarız’ söyleminin hortlaması da rastlantı olmasa gerek.

2. Abdülhamit’ten gelen…
Dindar tarihsel referanslara dayandırdığı görüşünü şu dikkat çekici analizle sonlandırdı:

Ben bunda uzun sürmüş Osmanlı-Rus savaşlarının anısını görüyorum. İslami siyasette II.Abdülhamit yüceltmesi bilinir. Günümüz sarayı ile Yıldız Sarayı arasında bir benzerlik yok mu? Fene halde bir deja vu yaşıyoruz bana kalırsa... Seferberlik söyleminin geri dönüşü... II.Abdülhamit’in panislamist hayalinin savaş söylemine raptiyelenmesi... İlkinin halk için trajedi olduğunu bölüyoruz. İkincisi umarız trajediye dönüşmeden vodvil düzeyinde kalır.