Saray’ın açıklamaya hazırlandığı reform paketi öncesi tansiyon yüksek. Batı’ya ‘yeni sayfa açalım’ mesajı verilse de içeride baskı giderek artıyor. Gezi davası yeniden açılıyor, Kaftancıoğlu üzerinden muhalefete sopa gösteriliyor… Reform söylemi, rejimin üzerine kurulduğu sert duvarlara çarpıyor.

Saray ‘reform’ dedikçe baskıya sığınıyor


Mehmet Emin Kurnaz

Her geçen gün biraz daha köşeye sıkışan Saray, tüm çabalarına rağmen krizden çıkamıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönem dillere pelesenk ettiği ve önümüzdeki hafta açıklayacağı konuşulan ‘reform paketi’ öncesi siyasette tansiyon giderek yükseliyor. Her fırsatta Batı’ya ‘yeni sayfa’ açma mesajı veren iktidar, inandırıcılığını yitiriyor. Reform söyleminin havada kalacağı malumun ilamıyken, kitlelerin rızasını alamayan Saray yönetimi yine elindeki tek aparat olan baskı ve zora yöneliyor.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Enis Berberoğlu’na yönelik ikinci kez hak ihlali kararı vermesi, reform paketi öncesi atılan bir adım şeklinde yorumlanırken, 24 saatte gerçekleşen birtakım hamleler tüm kurguları bozdu. Gezi davası yeniden gündeme getirilirken, Canan Kaftancıoğlu’na istenen hapis cezası ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AYM üyeliğine İrfan Fidan’ı ataması dikkat çekti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği Selahattin Demirtaş kararı karşısında hükümetin “bizi bağlamaz” çıkışı, Avrupa’dan yükselen tepkiler düşünüldüğünde gerilimin biraz daha tırmanmasını kaçınılmaz kılıyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül arasında yaşanan tutuklama polemiği iktidar içinde kırılgan fay hatlarını harekete geçirdiği gibi rejimin yaşadığı krizi de gözler önüne seriyor. Anketlere göre başkanlık sistemine verilen kamuoyu desteği en düşük seviyeye inerken, Cumhur İttifakı’nın tabanda yaşadığı erime devam ediyor. Panikleyen iktidar, dağılmayı önlemenin yollarını arasa da kimse ne Saray’a ne sisteme inanıyor. İktidar bloku rejimin dayandığı temeller gereği yumuşayamıyor. Reform söyleminin yankısı sürekli vesayet duvarlarına çarpıyor.

***

saray-reform-dedikce-baskiya-siginiyor-832993-1.

Fidan iki ayda AYM üyesi oldu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yargıtay'da AYM üyeliği için yapılan seçimde en çok oyu alan isimler arasından seçimini yaptı. İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan Yargıtay’a atanmasının hemen ardından, henüz hiçbir dosyaya bakmadan AYM üyeliğine atandı. Adı Gezi, Kavala, 17-25 Aralık, MİT TIR’ları dosyaları ile duyulan Fidan'ın, Anayasa Mahkemesi'ndeki üyeliği 12 yıl sürecek.

Fidan, önemli soruşturmalarda verdiği kararlarla dikkat çekmişti. Selam Tevhid, MİT TIR’larının durdurulması, dönemin Cumhuriyet gazetesi yayın yönetmeni Can Dündar ve Erdem Gül’e dava açılması, Balyoz’da kumpas iddiaları, Gezi olayları, Osman Kavala, akademisyenlerin barış bildirisi ile ilgili soruşturma, çok sayıda gazeteci soruşturması Fidan’ın yürüttüğü soruşturmalar arasında. Fidan, 17-25 Aralık soruşturması sonucunda aralarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ve Reza Zarrab’ın da bulunduğu 96 kişi hakkında “takipsizlik” kararı vermişti.

Yargıya güven sıfırlandı

CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi üyeliğine İrfan Fidan’ı atamasına “Yargıya güven sıfırlandı” tepkisini gösterdi.

Erdoğan Toprak, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şöyle dedi: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’ne gece yarısı yaptığı atamayla, hukuk, yargı, ekonomik-demokratik reform vaatleri yalanlandı. Yargıtay Başkanının bile yüzde 30’a düştüğünü söylediği yargıya güven sıfırlandı! Yine de yılmak yok; Hak, hukuk, adalet!”

***

AKP rejimi ‘reform’a izin vermiyor

Siyaset Bilimci Akademisyen Fatih Yaşlı: İktidarın “reform” söyleminin denk geldiği konjonktüre baktığımızda, içeride derinleşen büyük ekonomik krizi, dışarıda ise ABD başkanlık seçimlerini Joe Biden’ın kazanmasını görüyoruz. “Ekonomik ve hukuki reformlar yapacağız” lafının ilk telaffuz edilişi Berat Albayrak’ın ve Merkez Bankası başkanının görevden alınışına denk düşmüştü. Bankanın 128 milyar dolarlık rezervinin eritilmesi ve döviz kurlarındaki durumu aklımıza getirecek olursak, bu reform söyleminin ana hedefinin döviz bağımlısı Türkiye ekonomisine yabancı sermaye girişini özendirmek olduğunu anlayabiliriz. Yani özetle para bitince ve ekonomide yolun sonu görününce iktidar reform söylemine sarılmak zorunda kaldı.

saray-reform-dedikce-baskiya-siginiyor-832992-1.Aynı şekilde, S-400’lerden kaynaklı CAATSA yaptırımlarını Trump’ın giderayak imzalamaya mecbur kalması ve Biden yönetiminin bu yaptırımları ağırlaştırarak devam ettirme ihtimalinin yüksekliği, iktidarı ABD’yle yeni pazarlıklar ve yeni bir uzlaşma arayışına itmiş durumda. Çünkü yaptırımlar ve Halkbank davası başta olmak üzere ABD’yle mevcut sorun başlıkları, eğer bir uzlaşma sağlanmazsa, ekonomik çöküşü çok daha hızlandırabilir ve derinleştirebilir.

Aynı durum AB ile ilişkiler için de geçerli. Türkiye ithalat ve ihracatıyla Avrupa’ya mecbur bir ülke. İktidar istediği kadar hamaset edebiyatına yaslansın, tüm bunların sonunda gelip çattığı yer emperyalist bağımlılık ilişkileri. Batı’ya bağımlı, sürekli dış açık veren ve yabancı sermaye girişine muhtaç bir ekonomiyle buraya kadar.

Öte yandan AKP’nin kurmuş olduğu rejimin gelmiş olduğu nokta, gerçek anlamda demokratik bir “reform” sürecinin başlatılmasına izin vermiyor, çünkü böylesi bir süreç rejimin dayandığı temelleri sarsacak ve ömrünü kısaltacaktır. Bunun böyle olmayacağını da zaten Kavala hakkındaki beraat kararının bozulmasından Anayasa Mahkemesi üyeliğine hülle yöntemiyle atama yapılmasına, Kaftancıoğlu’na yönelik davalardan ülkücülerin sokağa salınmasına uzanan bir genişlikte görebiliyoruz.

Bu saatten sonra iktidarın elinde kalan tek araç, milliyetçiliği ve İslamcılığı derinleştirmek ve baskıyı daha da artırmak olacaktır. Batı’yla yapılacak pazarlıklarda ise esas koz olarak “demokratikleşme” değil, bir kez daha Türkiye’nin jeopolitik konumu kullanılmak istenecektir. Burada bakılması gereken başlıklar, mülteciler, İran’ın nükleer programı ve Rusya’nın çevrelenmesi gibi ABD ve AB’yi doğrudan ilgilendiren meseleler olmalıdır. Ayrıca ABD ve Avrupa’nın “Türkiye’nin demokratikleşmesi” gibi sahici bir derdi olmadığını, buna bel bağlayan bir yaklaşımdan uzak durulması gerektiğini de eklemiş olayım.

***


Demirtaş için AYM’ye başvuru

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatı Mahsuni Karaman, “AİHM’in, ‘Demirtaş derhal serbest bırakılmalı’ kararına gösterilen dirence karşı, yeniden Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuru yaptıklarını” açıkladı. AİHM Büyük Dairesi, geçen 22 Aralık’ta Demirtaş ile ilgili 2018 yılında verilen "Serbest bırakılmalı" kararına ilişkin yapılan temyiz başvurusunu karara bağlamıştı. 17 yargıçtan oluşan büyük daire, 15'e karşı iki oyla Demirtaş'ın derhal serbest bırakılması gerektiğine karar vermişti.

***


NATO'ya 'Güya dostuz' sitemi

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Fırkateyni’nin denize iniş töreninde savaş araçlarıyla ilgili açıklamalarda bulundu. “Kötü komşular bizi ev sahibi yaptı” diyen Erdoğan, Türkiye’ye kamera vermediğini söylediği NATO’yu “Güya dostuz” ifadeleriyle eleştirdi.

***

‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ tutuklaması

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya sosyal medyadan hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatılan E.E., Cumhurbaşkanı'na hakaretten tutuklandı. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nca, Bakan Soylu'nun Twittter'daki paylaşımına hakaret içerikli yorum yazdığı gerekçesiyle gözaltına alınan, "kamu görevlisine hakaret" suçundan sevk edildiği hakimlikçe adli kontrol tedbiriyle serbest bırakılan şüpheli E.E. hakkındaki soruşturma kapsamında yapılan incelemeler sonucunda, şüphelinin sosyal medya üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da hakaret ettiği iddia edildi. E.E, Nöbetçi Bakırköy Sulh Ceza Hakimliğince, "Cumhurbaşkanına hakaret" suçundan tutuklandı.