Saray rejimi kül oldu, yeniyi halk kuracak
Ülkenin her yanı yangınlarla boğuşurken kibrinden ödün vermeyen Saray yönetimi ısrarla ‘Devletimiz büyüktür’ diyor. Halkı yalnız bırakan o ‘büyük devlet’, yurttaşa ya borç veriyor ya da IBAN. Dayanışma içindeki milyonlar ülkenin yarınlarının gerçek kurucularıdır. İktidar ve ortakları her yangına körükle gitse de ülkedeki 19 yıllık yangını dayanışma içindeki halkın kendi iradesi söndürecek. ‘Tek adam’ rejimi tüm kurumlarıyla birlikte çözülüyor. Tel tel dökülen sistemin artık dikiş tutmayacağını vurgulayan siyaset bilimciler Saray yönetimi için bu durumun daha fazla sürdürülemez olduğuna, yenilik talebinin ise daha güçlü savunulması gerektiğine dikkat çekiyor.
POLİTİKA SERVİSİ
Ülke yangın yeri. Freni boşalmış kamyon gibi yokuş aşağıya iniyor. Selden, yağmurdan, yangından insanlarımız ölüyor. Ormanlar yok oluyor. Evler, yollar sular altında kalıyor. Üstelik her yıl en az birkaç kez tekrarlanıyor. Bakanlar hiç sorumlulukları yokmuş gibi bir çizme ve yelek giyerek ama her biri sadece kendilerine tahsis edilmiş özel uçaklarla felaket bölgelerine gidiyor. Birkaç kare fotoğraf bolca hamaset ve en nihayetinde halka ya borç alacağı bankayı adres olarak gösteriyor ya da yardım için IBAN numarası vererek olay yerinden uzaklaşıyor. Rize, Giresun, Erzincan, Soma, Van, Antalya ya da Muğla hiç fark etmiyor. İktidar yetkilileri her yerde aynı terane aynı aymazlıkla davranıyorlar. Aynı ezber cümleler ile halkın karşısına çıkıyorlar: “Devletimiz büyüktür.” Büyük devlet ya borç veriyor ya da para istiyor.
DEVLETİ SORANLARA: ZENGİNİN YANINDA
Türkiye son 18 yılın en yüksek temmuz enflasyonunu yaşadı. Yıllık enflasyon Merkez Bankası’nın faiz oranına yaklaştı. Üstelik bu TÜİK rakamlarına göre. Üretici enflasyonu ise yüzde 44’lere dayandı. Bu durum enflasyonun daha da yukarılara tırmanacağını gösteriyor. Dar gelirli, her hafta artan fiyatlarla nasıl baş edeceğini düşünürken maaşlar yerinde sayıyor. Hükümetin vereceği zam müjdesine bakıyor. Ama bu nasıl büyük devlet ve onu yöneten hükümet ki çalışanına enflasyon farkı oranında zam vermemek için elektrik zammını bile haziranda değil temmuz başında yapmayı düşünebiliyor. Zamlar yağmur gibi yağarken yurttaşını koruyacak bir şemsiyeyi bile çok görüyor.
Bir de hiç maaş alamayanlar var. Açlığa mahkum milyonlar. Bu gerçek ortadayken bile Erdoğan ekran karşısına geçip ihtiyacı olan herkese ne kadar çok nakdi yardım yaptıklarını övünerek anlatabiliyor.
BÜTÜN RANT YANDAŞLARA PAYLAŞTIRILDI
Kısıtlı kamu kaynaklarının neredeyse tamamı yandaşa ayrıldı. Otoyollar, köprüler, dev hastaneler, havaalanları yaptırılıp milyonlarca liralık rant paylaşıldı. Yalanlarını daha geniş kitlelere aktarmak için kamu bankalarından krediler kullandırılıp medya tekeli oluşturuldu. Yandaş medyayı yaratmak yetmedi yaşatmak için yine belediyelerin ve kamunun reklamlarıyla ayakta tutulmaya çalışıldı. Milyonlarca emekçinin alın teriyle biriktirilen kamu serveti çarçur edildi. Merkez Bankası’nın rezervi bile seçim politikasına kurban edildi.
Ekmek isteyen, iş isteyen milyonlara kapı gösterilirken, yandaşla bir olup servetlerine servet kattılar. Nerdeyse tüm AKP’li siyasetçiler en zenginler listesine girecek hale geldi. Devlet oldular, 80 milyonun yarattığı kaynağı kendilerine aldılar.
SIKIŞINCA YURTTAŞA ‘GÖREV SENDE’ DEDİLER
İktidar yurttaşı ancak çaresiz kaldığında hatırladı. Pandemiden ekonomik krize, doğa felaketlere kadar bu durum hiç değişmedi. Ranta açtıkları orman alanlarıyla, dere yataklarıyla ilgili de halkı suçlamayı ihmal etmediler. Sürekli görev tanımladılar. Felaket bölgelerinde Cumhurbaşkanı’nın etrafına toplanıp acaba ne yardım gelecek diye umutla bekleyenler kafalarına atılan bir poşet çayla karşılaştı. Milyonluk araçlarla ortalıkta dolaşıp, lüks uçaklarla halka yukarıdan bakanlar, insanları ayaklarına çağırmaktan çekinmedi. Çocuğuna mama alamayan vatandaşın “açım” çığlığına bile laf edip “aç olan bunu söylemez” diyecek kadar alçaldılar.
İktidar ancak çaresiz kalındığı anlarda yurttaşı hatırladı. Altından kalkamadığı büyüklükte gelişmeler yaşanınca para istenmekten bile çekinmediler. O kadar kibir ve gösteriş altında yarı aç yarı tok yaşayan milyonlardan yardım isterken yüzleri kızarmadı. Bu kadar rezillik sonrası bir avuç şakşakçı ve trol dışında etrafında tek bir aklıselim insan bile kalmadı. Ülke gerçeklikten kopmuş, ranta, şatafata ve lükse alışmış aç gözlü bir yönetici elitin pençesine düşmüş durumda.
DÜZEN KÜL OLDU YENİSİ GELİYOR
Son bir haftada yaşananlar bile tek başına gösteriyor ki yanan, kül olan sadece ormanlar değil bu düzenin kendisi. Dumanı tüten bir düzenle karşı karşıyayız. Büyük ortak o tarafa bakmadan durumu kurtaracağını düşünürken küçük ortak yaşanan rezilliği görmeden hâlâ hain arama peşinde.
YENİYİ MİLYONLARIN İRADESİ KURACAK
Bu yıkıntının altından kurtulmanın ilk ve tek yolu önce bu iktidardan kurtulmaktan geçiyor. Sonrasına dair ilk adımlar halkın içinde boy vermeye başladı bile. Dayanışarak, birbirini destekleyerek, uzağı yakın ederek ve iyiliği örgütleyerek kötülüğe karşı direnen milyonlar ülkenin yarınlarının gerçek kurucuları olacak. Kahraman aramadan, kendi öz gücüne inanıp yangına kovayla su taşıyan milyonlar bu ülkenin geleceğidir.
Kuşkusuz ki yanan, çöken, yok olan her ev bizim vatanımızdır. Vatan yanıyor. İktidar ve onun ortakları her yangına benzinle gitse de milyonlar elleriyle bile bu yangını söndürecek. Ülkedeki yangını halk söndürecek.
***
Siyaset Bilimci Akademisyen Seren Selvin Korkmaz:
Yangınla ilgi mesele sistem krizi olarak değerlendirilebilir. Yangına müdahale edilememesi ve diğer bir takım doğal afetlerde hükümetin, insanları sürekli başlarının çaresine bakmaya davet ettiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Başkanlık sistemi bir istikrar ve hızlı kriz çözümü vaadiyle gelmişti ama burada en büyük istikrar halkı başlarının çaresine bakmaya davet etmek oldu. Yönetim krizine ilişkin iki önemli nokta var: Birincisi sistemin tamamen şeffaflıktan uzak olması. Son dönemlerde özellikle yangınlarla ilgili hikâyelerde gözlemlediğimiz nokta doğru bilgilere ulaşamamamız ve yangın söndürme uçaklarıyla ilgili anlatılanlar oldu. Uçaklar var mı yok mu, satıldı mı? Tartışması devam ediyor. Demek ki şeffaflık bulunmamakta. Dolayısı ile yeni bir sistem talebinde de ilk üzerinde durulması gereken noktalardan biri şeffaflıktır.
Liyakat yok itaat var
İkinci bir nokta ise sistemin tamamen sadakate bağlı olması. Liyakat sahibi sorun çözebilen kişiler yerine kurumlara liyakatleri daha az ama daha sadık insanların doldurulduğu görülüyor. Yöneticiler sadakat ölçütünde işlerini yaptıkları sürece sorunlara çözüm bulamıyorlar. AKP güvenlikçi politikaları öne çıkaran bir parti. Yurttaşların bir kısmı güvenlik talep edebilir. Bugün insanların can ve mal güvenliğini bile sağlayamayan bir yönetim var. Hak, adalet, özgürlük bunların hepsini geçtim, can güvenliğimiz bile sağlanamıyor. Herkes endişe eder durumda.
Sistemin bu şekilde sürdürülebilir olmadığı görülüyor. Rejim bir takım çarpıtmalarla, yalanlarla, sürdürülmeye çalışılıyor. Bu yalanlar halkın yaşadığı gerçeklerle çatışır ise destek azalıyor. Sistem kendini sürdüremiyor çünkü eskiden de Türkiye’de ahbap-çavuş ilişkileri vardı ama bu ilişkiler ağından toplumun daha geniş kesimleri faydalanabiliyordu. Başkanlık sistemi o kadar merkezi ki hem kaynaklardan faydalanan hem de karar alma mekanizmalarındaki söz sahibi grubun niteliği çok azaldı. Toplumun AKP seçmeni bile iktidarın nimetlerinden uzak.
Sistem bu şekilde sürdürülemez
Kendi çıkar ağlarını da sürdüremez duruma geldiler. Çünkü sistem tümüyle merkezileşti, tek kişiye hapsoldu. Dökülen bir bürokrasi var. Bakanlar arasında yaşanan çatışmaları görüyoruz, belli bakanların sorunları ortaya çıkıyor. İktidarla ilgili sürekli bir sorun var. Bunları toparlayıcı bir mekanizması yok. Kendi içlerinde bile denge denetleme mekanizmaları yok oldu. Bu sebeplerden dolayı en ufak bir çöküşte bu sadakat ağları güçlü olmadığı için çok çabuk dağılıyor. Geminin batma hikâyesi gibi. Neredeyse parti diye bir şey kalmadı. AKP eridi. Bir yerde parti eriyip lider ön plana çıkarsa çok kırılganlaşır.
***
Siyaset Bilimci Akademisyen Berk Esen: Artan orman yangınlarına hükümetin yeterli tepkiyi gösterememesi durumundan bir kez daha Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ne kadar kötü bir siyasi rejim olduğunu ve Türkiye’yi ne kadar büyük bir felakete sürüklediğini görüyoruz. Zaten dış politikadan iktisada, pandemi yönetiminden orman yangınlarına kadar her alanda son 3 senede bunun örneklerini gördük. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırılan şey aslında bizim birçok rejimde gördüğümüz otoriter bir yönetim sistemi. Burada tepede bir kişi var ve bütün sorumluluk o kişide toplanmış durumda. Dolayısı ile onun altında yer alan farklı bakanlıklarda özellikle ve bürokraside bu tarz konulara müdahale etmesi beklenen ve aslında yetki sahibi olan kurumların ve makam sahiplerinin kendilerini sorumlu hissetmedikleri ve tek adam rejiminden korktukları için hamle yapamadıklarını görüyoruz.
Otoritenin doğal sonucu
Türkiye Cumhuriyetinin devlet kapasitesi birçok gelişmekte olan ülkeye göre daha yüksek olmasına karşın Türkiye çok düşük bir kapasite ile çalışıyor. Bu da Türkiye’deki tek adam rejiminin ve onun yarattığı otoritenin bir doğal sonucudur. Biz bu sonucu yangınlara verilen ‘yetersiz’ tepkide gördük. Burada bir partizan uygulama olduğunu düşünüyorum. Yanan bölgelerinin çoğu muhalif seçmenlerin yaşadığı ve CHP’li belediyelerin yönettiği bölgeler. Oralara siyaseten de bir mesaj vermek için belki de o seçmenlere tepki olarak hükümet hiçbir çözüm önerisi getirmiyor. Buna karşı muhalefetin yapabileceği çok fazla şey var. Bunlardan bir tanesi ise pandemiden iktisadi sorunlara, dış politikadaki faciadan yangınlar konusuna kadar, her noktada bunların bir rejim sorunu olduğunu ve yaşanan sıkıntıların temel müsebbibinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu çok açık bir dille ve mütemadiyen ve sadece kendi seçmenlerini değil aynı zamanda AKP seçmenlerine yönelik bir şekilde aktarması gerekiyor. Bu bir sistem sorunudur. Bu sistem değişmeden ve bu sistemi kuran kişi iktidardan ayrılmadan bu sorunların hiçbirisine çözüm getirilemez. Hatta var olan sorunlarda daha kötü bir noktaya gelerek büyüyecek. Muhalefetin bulabildiği her kanaldan bunu seçmenlere aktarması ve bir rejim tartışması başlatması gerekiyor.
Biz artık Büyükşehir Belediyelerinden Türkiye’deki bu sistem çöküşünü telafi edebilecek hamleler bekliyoruz. Hükümetin müdahale edemediği her noktada sanki onlar hükümetmiş gibi müdahale etmeliler. Aslında bütün seçmenleri, ülkeyi AKP’den ve bu bozuk yönetimden çok daha iyi bir şekilde idare edebilecekleri mesajını vermeleri gerekiyor. Muhalefetin daha fazla AKP’li seçmenlere ulaşması gerekiyor. Bu bölgelerde evi yanan, evinden tahliye edilmek durumunda kalan birçok AKP’li ve MHP’li seçmen var. Onlara bu somut sorunları gündeme getirerek muhalefetin ulaşabilmesi gerekli. Bütün bunlar sonucunda Türkiye’deki gerekli rejim değişikliğinin yapılabileceğini düşünüyorum. Hükümet ülkeyi yönetemiyor dolayası ile erken seçime ihtiyacımız var. Muhalefetin zaman kaybetmeden erken seçim çağrısı yapması ve bunu her gün yinelemesi gerekiyor.
***
Halk ülkenin kötüye gittiğini düşünüyor
Metropoll Araştırma'nın kurucusu Özer Sancar, Haziran ayında yaptıkları Türkiye'nin nabzı araştırmasından bir bölüm yayınladı. Araştırmada 'Genel olarak düşündüğünüzde Türkiye iyiye mi gidiyor, kötüye mi gidiyor?' sorusu soruldu.
Ankete katılanların yüzde 59'u Türkiye'nin kötüye gittiğini düşündüğünü söylerken iyiye gittiğini düşünenlerin oranı yüzde 27.4'te kaldı. 'Fikrim yok' diyenlerin oranı yüzde 2.5, 'Ne iyiye ne kötüye gidiyor' diyenlerin oranı yüzde 10.7 oldu. Araştırmanın partilere göre dağılımına bakıldığında ise Cumhur İttifakı'nın ortağı MHP'lilerin de iktidardan rahatsız olduğu görüldü. MHP'lilerin yüzde 30.9'u Türkiye'nin iyiye gittiğini düşünürken yüzde 50.6'sı 'Kötüye gidiyor' dedi. Yüzde 11 'Ne iyiye ne kötüye gidiyor' yüzde 7.4 'Fikrim/cevap yok' seçeneğini işaretledi. AKP’de Türkiye'nin iyiye gittiğini düşünenlerin oranı yüzde 57.6 oldu. Kötüye gittiğini düşünenlerin oranı yüzde 28 'Ne iyiye ne kötüye gidiyor' diyenlerin oranı yüzde 12.7 olarak ölçüldü.
CHP'de Türkiye'nin kötüye gittiğini düşünenlerin oranı yüzde 88.4 olarak hesaplandı. Türkiye'nin iyiye gittiğini düşünen CHP'lilerin oranı yüzde 6.8. Türkiye'nin kötüye gittiğini düşünen partiler arasında en yüksek oran İYİ Parti'de çıktı. Yüzde 94 Türkiye'nin kötüye gittiğini düşünüyor. İyiye gittiğini düşünenlerin oranı yüzde 2.6. 'Ne iyiye ne kötüye gidiyor' diyenler ise yüzde 3.3. HDP'lilerin yüzde 81.8'i 'Türkiye kötüye gidiyor' seçeneğini işaretledi. Türkiye'nin iyiye gittiğini düşünenlerin oranı yüzde 2.4. Yüzde 14.1 "Türkiye ne iyiye ne kötüye gidiyor" seçeneğini işaretledi. Saadet Partisi'nin yüzde 57.9'u Türkiye'nin kötüye gittiği görüşünde. Yüzde 15.8'i Türkiye'nin iyiye gittiğine inanıyor. Yüzde 26.3 ise 'Türkiye ne iyiye ne kötüye gidiyor" diyor.
***
Sadece Saray’ın masrafları kısılsa uçak filosu kurulabilirdi
CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer, Türkiye'de devam eden orman yangınlarına ilişkin iktidara eleştirilerde bulundu. Saray'ın günlük masrafının 11 milyon lira olduğunu belirten Sümer, "Sadece Saray'ın masrafları kısılsa bırakın bakımı yangın söndürmede kullanılacak uçak filosu kurulabilirdi" ifadelerini kullandı. Sümer, Türkiye'deki orman yangınları ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. “Türkiye artık bu iktidarın yanlış politikaları yüzünden ağır bedeller ödemeyi hak etmiyor" diyen Sümer, "İktidar yetkilileri televizyon kanallarına çıkıp Ay’a gideceklerini, planlamaların başladığını dile getiriyorlar. Bir bakıyoruz kendilerini herkesten üstün gören iktidarın yangın söndürme uçağı dahi yok. 'Bakımına çok para gerekiyordu, kapasitesi yetersiz olduğu için THK’nın uçaklarını kullanmıyoruz' söylemleri liyakatsizliğin en net göstergesidir” dedi.
***
‘Erdoğan istifa’ çağrısı
İktidarın felaketler karşısında çaresizliğine tepki gösteren binlerce insan sosyal medyadan ‘Erdoğan İstifa’ kampanyası başlattı. Ülkeyi esir alan yangınlarda iktidarın basiretsizliğini ve yurttaşların mücadelesini paylaşan binlerce sosyal medya kullanıcısı Erdoğan’ı istifaya çağırdı. Sosyal medya hesabı üzerinden başlatılan #tayyiperdoğanistifa hastagine 335 bin kişi destek verdi.
***
Yalnızca birkaç örnek bile iktidarın halkı kaderine terk ettiğini anlatmaya yetti
• Erdoğan "Evimize ekmek götüremiyoruz" diyen esnafa, “Bu biraz bana abartılı geldi” ifadelerini kullandı.
• Pandemide ekonomik kriz derinleşti, işsizlik arttı. Desteksiz kalan binlerce esnaf kepenk kapattı.
• Her felaketin ardından yurttaşların yaralarını sarmayan iktidar, halka IBAN numarası verdi.
• Hangarlarda çürümeye terk edilen THK uçakları yangına müdahale edemedi. İktidar müdahalede yetersiz kalırken yurttaşlar yangınla dayanışma içinde mücadele etmek zorunda kaldı.
• AKP’li Gündoğmuş Belediye Başkanı Mehmet Özeren yeni yapılacak TOKİ evleriyle ilgili verdiği demeçte, “…Çok eski evi olan vatandaşlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler diye düşünüyorum” dedi
• Cumhurbaşkanı Erdoğan, sel ve yangın felaketlerinin ardından gittiği her bölgede yurttaşlara çay fırlatmayı bir gelenek haline getirdi. Bu davranışı yurttaşların yoğun tepkisine neden oldu.