“Kaptan, futbolda oyun içinde takım lideri.”
Lider olarak tanımlandığı zaman kaptanlığa yüklenen sorumluluk ve misyon farklı oluyor!
Hele hele tarihsel bir sürece sahip bir kulübün kaptanıysa; iki yönlü beklenti ortaya çıkıyor. Birincisi, takımın var olan misyonunun ve geleneklerinin saha içi ve dışında uygulaması, ikincisi ise mevcut yapı içerisinde varlığının ve başarının sürdürülebilir kıyınması için mücadele vermektir.
Beckenbauer ve Cruyff bu anlamda kaptanlığın nasıl bir mevki olduğunu gösteren iki öneli şahsiyettir.
78 Dünya Kupası’nın Arjantin’de yapılacağı zaman iktidarda cunta yönetimi vardı. Bu durumu boykot etmek için yapılan tartışmadan sonra her ülke gitmeyi kabul etti. Sadece Cruyff bu durumu protesto ederek gitmedi.
Ama en önemli görevi olan takımının Dünya Kupası’na katılmasını sağlayarak gitmedi. Avrupa’dan gitmeye hak kazanan ilk takım Cruyff’un kaptanlığındaki Hollanda idi.
Takım karara saygı göstermekle beraber, final maçında şeref tribününü selamlamayarak tepkiyi devam ettirmişti.
Gelelim bizim cunta döneminde doğan kaptanların durumuna!
Baba otoritesinin kutsallığı ile hayata başlayıp, öğretmen ve mahalle abileri ile devam eden kontrol mekanizması…
Emir komuta dengesi içerisinde davranan ama yetki kendine gelince otoriterleşen, hiçbir analitik öngörüye sahip olamayan bizim lider(!) kaptanlarımız…
Başkanların otoritesini takımda korumaya çalışan kaptanlar...
Farklılıkların ne olduğunu bilmeyen ve bunlara nasıl ulaşıp neleri değiştirebileceğini bilemeyen kaptanlar…
Ulusal Takım’da hocalarının mimikleri ile davranan ve tepkilerin genetik şifresini alan kaptanlar…
Hocasının emri ile koridorlarda yabancı futbolcu kovalayan kaptanlar…
Hiçbir zaman sorunun çözüm mevki olamayıp, sorunun parçası olmaya aday kaptanlar…
Maç kazanmanın sistematik oyun kurgusu değil de ilahi bir davranış sonucu olduğuna inanan muhafazakar kaptanlar…
Maçları spor olmaktan çıkarıp milli mesele haline getiren milliyetçi kaptanlar…
Kollarına taktıkları bantlarda kocaman bayrak ile mesaj vermeye çalışan, fakat ırkçılık karşıtlığı veya uluslararası yardım kuruluşlarının tanıtımı için bir şey yapamayan kaptanlar…
İktidarları seven kaptanlar?
Gelip geçen dönemlerde maalesef hafızalarda bir şey bırakamadılar.
Fenerbahçe’ye yapılan saldırı sonucu birden kaptanların farkına varılarak Saray’a çağrıldı, iki ‘kamber’ ile beraber.
Anlayamadığım ne çıkacağını sanıyorlardı bu toplantıdan?
Kocaman bir nasihatten başka…
Provokasyonun derinliklerine inmek onları aşar zaten… Geriye sadece alacakları tavsiyeler kalıyor.
Cunta doğumlu kaptanlar, otoriteden aldıklarını bir emir algısıyla vazifelenerek kulüplerine döndüler.
Sonuç: Sıfır.
Bir takımın yok edilmesiyle ilgili ortada çok vahim bir eylem varken, takımın kaptanının ortaya koyacağı tavır çok önemlidir.
Fenerbahçe kaptanı büyük bir camiayı temsil etmektedir, her türlü ortamda bu bilinçle hareket ederek beklenen tavırları göstermekle mükelleftir.
Yoksa:
Hiçbir şampiyonluk takımın hakkını korumaktan daha önemli olamaz, çünkü tarihsel bir sürece sahip olan takımın varlığının yerini hiçbir şey alamaz.
Bunu başaramayan kaptan camia için bir şey ifade etmez.
Takımı kendisi şarampole yuvarlar.
Gerisi sadece pozu-banttı…
Johan Cruyff bu yüzden Cruyff oldu.