Önce İnegöl, ardından Dörtyol... ‘Sen açıldıkça analarımız ağlıyor’ diyenler, öyle anlaşılıyor ki  Kürt vatandaşların analarını ağlatma


Önce İnegöl, ardından Dörtyol... ‘Sen açıldıkça analarımız ağlıyor’ diyenler, öyle anlaşılıyor ki  Kürt vatandaşların analarını ağlatma peşinde.. Elbette bunu yaparken malum derin devlette boş durmuyordur. Zira bu tür eylemlerin sayısı arttıkça bir arada yaşama şansı giderek zayıflamakta. Bir arada yaşama şansının kalmayacağı, Kürt ve Türk milliyetçiliğinin tırmandığı bir ortamın oluşması ne gibi sonuçlar doğurur? Bu soruya yanıt bir hayli uzun olup bu köşeye sığmayacak boyuttadır. Yine de birkaç noktaya dikkat çekmekte yarar var. AKP’nin bilinçli ya da bilinçsiz yarattığı açılım fiyaskosunun (ki bu köşede birkaç hafta önce İnegöl’e değinmiştim) yaşananlarda payı olduğu sabittir. Açılım deyip ortaya koyduğu tasfiye uygulamaları yaşananların  nedenlerinden biridir. Yine yaşananlar gösteriyor ki; Ergenekon, cemaatin tek taraflı bir eylemi olup derin devletin bir kısmına ancak dokunmuş/dokunabilmiştir. Yani kertenkelenin sadece kuyruğu kesilmiş görünüyor. Her iki olayda da görünen o ki kertenkele faaliyetlerini sürdürüyor.
Senaryo değişmiyor, hep aynı. Önce meydana gelen küçük bir olay (İnegöl’de yaşanan minibüs ve kahve kavgaları gibi) provoke edilip kulaktan kulağa büyütülerek işleniyor. Yok, böylesi bir olay mevcut değilse yaratılıyor (geçmişte Maraş vb yerlerde olduğu gibi). Sonra katliama hazır faşist tosuncuklar (Maraş, Çorum vb pek çok yerde olduğu gibi) ya da gerici, islami unsurlar (Sivas’ta olduğu gibi) sahnede yer alıyor.
Yaşanan olaylara devletin müdahalesi (ya da müdahalesizliği) de hep aynı. Saldırıya maruz kalanlar ile saldıranların arasında değil de, geride olayı izleme ve saldırganlara karşı ricacı olma durumu. Son iki olayda da bunun böyle olduğu görülüyor. Ardından içinde mağdurlarında yoğun olarak bulunduğu tutuklamalar ve hazırlanan iddianamelerde saldırganların saldırılarını mazur gösterecek, onları aklamaya yönelik ifadeler. Ve bu tarzın medyanın büyük bir kısmı tarafından beslenmesi.
İşte son iki olayda da değişen bir şey yoktu. Yani  ezber bozulmadı.
Mülki amirlerin, savcıların ve diğerlerinin gerici ve faşist güruhu koruyucu söylemleri yine ortalığa döküldü. Bursa Valisi Harput’un, saldırganların aslında vatanını milletini seven insanlar olduğunu ancak yüksek oranda alkollü olduklarına değinip; "sarhoş kalabalığın ayılmaları durumunda 'Ya biz ne yaptık, bize hizmet eden devletimizin aracına nasıl saldırdık' diyeceklerdir'' diyerek bir nevi aklama içine girmesi ne ilk ne de son örnektir.
Haa bu arada bu sarhoşluk meselesi de temel bir savunma biçimine dönüştü son zamanlar.
Sarhoştum, hatırlamıyorum…
Anımsayın! Akdeniz Üniversitesi’nde iki yıl önce karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan kavgada silahla rastgele çevreye ateş etmesi nedeniyle aldığı 5 yıl 9 ay cezası temyiz edilen, 26 Mayıs’ta da sevgilisinin evinin önünde havaya ateş eden ve karakolda cumhurbaşkanı ile başbakana küfür ettiği gerekçesiyle tutuklanan Ömer Ulusoy'un “Sarhoştum hatırlamıyorum” diye ifade verdiğini anımsayın..
Anımsayın, çıktığı barış yolculuğunda tecavüze uğrayıp öldürülen Giuseppina Pasqualina Di Marineo’nun (Pipa Bacca) katili de, ifadesinde, “Olay günü hem alkol hem de uyuşturucu almıştım. Onun için olayla ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum “ dememiş miydi?
Anlaşılan milliyetçilik şarabından/kımızdan fazla kaçırıp ne yaptığını bilmeyen faşist tosuncuklar gün batımıyla birlikte yıldızlar gökte yerlerini alır almaz, ellerine sopayı, bıçağı ne geçirirse sokaklara dökülüp;
Benim gönlüm sarhoştur
yıldızların altında
linç etmek  ne hoştur
yıldızların altında
şarkısını söyleyip sanat icra etmekteler. Valiler ve emniyet müdürlerinin; “olur böyle şeyler, sanatsal bir faaliyettir, hoş görmek lazım, ayılınca nedamet getirirler, olur biter” türünden söylemleri devam ettikçe bu tosuncukların daha da cesaretlenip önümüzdeki günlerde daha da azacakları bir öngürü olmasa gerek.
Öte yandan, bu sarhoşluk muhabbetine takılanların, Topkapı Sarayı’ndaki İdil Biret konserinde şarap servisi yapılıyor diye Topkapı Sarayı kapılarına dayanıp protesto etmeleri olayı var ki bu da bir başka trajikomik durum aslında.
Bu, ‘Sarhoştum hatırlamıyorum’ eylemlerinde bulunanlara; Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta sen, Edirne’de, Selendi’de, Bozüyük’te, İzmir’de, İnegöl’de ve şimdi de Dörtyol’da da sen; “Yahu ne zaman ayık oldun ki?” demekten öte yapılacak pek çok şey var elbette. Bunu da haftaya ele alalım deyip son bir cümlede Bahçeli’ye göndermeden edemeyeceğim. Başbakan’a 50 NC kamyon dolusu mendil gönderecekmiş, eli değmişken bir kamyon da kendine tahsis ediversin! Bakarsınız gün olur ayılır da kına yaktığı yerleri için... kullanma ihtiyacı duyar…