Laf atılacak yaşı geçeli çok oldu. Yine de arada bir tanımadığım erkeklerin yüksek sesli ilgisine mazhar oluyorum.

Laf atılacak yaşı geçeli çok oldu. Yine de arada bir tanımadığım erkeklerin yüksek sesli ilgisine mazhar oluyorum. Geçenlerde bu ilginin nasıl ifade edildiği dikkatimi çekti.

Bizim memlekette erkeklerin laf atarken nasıl horozlandığını unutmuşum besbelli. Bir de tabii, insan durup düşünmüyor bile. Hep bir karşı kaldırıma geçme, yan sokağa sapma telaşı içinde olduğumuz için herhalde. Yeter ki başımız belaya girmesin. Halbuki laf atanları yaptıkları işin saçmalığı ile yüzleştirmek daha doğru bir hareket olabilir. Saçma, çünkü biraz dikkat edince görüyorsunuz ki, sizden çok kendileriyle konuşuyor gibiler.

Tanımadığınız bir kadına yaklaşırken kendinize methiyeler düzmek ister misiniz? Hep bir eylem tarifi, bir beceriklilik iddiası, iktidar tasviri. Olay üç aşağı beş yukarı bu mecrada gerçekleşiyor. Arada birisi, karşısındaki kadının eli yüzü düzgün biri olduğunu ima etse de (ki genellikle “güzelsin”den daha yaratıcı bir şey gelmiyor akıllarına), bütün bu teşebbüsler laf atan tarafın kendi erkekliğini övmesiyle nihayete eriyor.

Oysa yer değiştirince görüyor ki insan, başka şeyler gibi laf atma pratiği de kültürden kültüre büyük farklılıklar gösteriyor. Mesela Amerika’da bu tarif ve tasvir kısmı genellikle kadınlara odaklanıyor. Belli ki her milletin kendine has bir asılma ve laf atma adabı var. Hatta bu durum, ırk, etnik köken ya da sosyal sınıfa göre de değişebiliyor.

Beyaz orta sınıf Amerikalılar biraz teorik kalıyor. Genellikle yanınıza yaklaşıp sohbet açmaya çalışıyorlar, bunu yaparken de habire bir takım tespitlerde bulunuyorlar. Ama mümkün olduğu kadar evrensel ve soyut bir dille. Övülen her ne ise, onun size dair bir şey olduğunu anlamanız zaman alabiliyor. Mesela Kaliforniya’daki ilk haftamda, adamın biri sokakta yanıma yanaşıp “Kahverengi saça bayılırım,” demişti. “Peki, ben bu konuda size nasıl yardımcı olabilirim?” diye cevap vermek gelmişti içimden. Neticede adam özel olarak benim saçımla ilgili bir şey söylememişti. Durumdan pay çıkarıp, o alakayı benim kurmamı bekliyordu.

Meksikalılar ise ayrı bir hikaye. Onların da size asıldığını anlamayabilirsiniz. Çünkü bir kadından hoşlandıklarında, anlaşılabilir cümleler kurmak yerine dillerini şaklatarak bir takım acayip sesler çıkarmayı tercih ediyorlar. “Ven chica, ven!” (Gel güzelim, gel!) dediklerinde bile, vücut dillerini öyle bir şekilde kullanıyorlar ki, bir evcil hayvanı çağırdıklarını düşünebilirsiniz. Siz acaba hangi köpeğe sesleniyorlar diye sağa sola bakınırken, muhtemelen onlar da pek zeki olmadığınıza karar verip gideceklerdir. İletişim bozukluğu diz boyu.

Uzak Doğuluların beğenilerini yüksek sesle ifade ettiklerine pek şahit olmadım. Onlar bir kadını beğeniyorlarsa, herhalde telefon numarasını ele geçirip mesaj yollamayı tercih ediyorlardır. Bu da işlemezse teknolojinin diğer marifetleri ne güne duruyor? Karaokeli doğumgünü mesajı gönderenler, internet üzerinden ilan-ı aşk edenler, sevdikleri kız için film çekip yayınlayanlar gırla gidiyordur.

Laf atma adabı konusunda siyahlardan iyisini tanımıyorum. Bir defa en edebi dili tutturanlar onlar: benzetme, anıştırma, ironi, ne ararsanız var. Beğendikleri kadını önce illa ki tarif ediyorlar. Hem de ne tarif! En ince detayına kadar. Önce kılık kıyafeti anlatarak başlıyorlar ki, kime asıldıkları belli olsun. Soğuk bir günde biraz büyükçe bir kazakla dışarı mı çıktınız? Daha bir iki sokak gidemeden, caddenin karşısından “Battaniyeni evde bıraksaydın!” diye bir laf yiyebiliyorsunuz. Bazen tarifler kıyafeti geçip ruh haline doğru ilerliyor. Başınızı öne eğmiş biraz düşünceli mi yürüyorsunuz? “Hey güzelim, başını dik tut! Sahip olduğun tek şey o!” diye ayar veriyor birisi.  Bazen trafik polisi gibi istikamet belirtiyorlar: “Sarı gömlek, sarı gömlek, kenara çek! Sana diyeceklerim var.” Kendinizi tutamayıp gülüyorsunuz.

Güldüğünüz zaman da konuşulabilecek bir alan açılıyor. Başarmış oluyorlar. Bir tür iletişim kuruluyor.

Diyeceğim şu ki, laf atmak her zaman taciz etmek anlamına gelmeyebilir. Bazen bir oyuna davet de olabilir. İstemezseniz katılmayacağınız bir oyundur bu.

Sokakta gözüne ilişen her kadını hoyratça kendi erkekliğine ikna etmeye çalışan adam sanmam ki buna oyun gözüyle baksın. Onun cinselliğini belirleyenler belli ki çok daha sert koşullardır. Ama başka türlüsü de mümkün. Bunu hatırlatayım dedim.