Kurduğumuz, koruduğumuz her şeyin kocaman bir yalan olduğunu anlamak zorundayız. Sarılmayı ve yaralarımızı sarmayı yeniden keşfetmek zorundayız. Bugünleri asla ama asla unutmayın, unutmayalım. Şu melanet biter bitmez, uyanalım, başkaca bir çare yok! Yarınlar adına yeni bir şans yok!

Sarılmak ne güzel bir şeymiş

Alper Turgut

Yaşamın yeniden yeşerdiği ilkbahar, güzelim renkleriyle geldi nihayet, çiçekler açıyor, kuşlar cıvıldıyor, lakin insan artık evinden çıkamıyor. Kocaman başkentlerde, in cin top oynuyor, adı sükseli, hepimizin hayali şehirler, artık boş, bomboş. İnsan, insandan kaçıyor, sevdiklerine yaklaşamıyor, dokunamıyor, sokulamıyor, sarılamıyor. Ne önemliymiş değil mi, kucaklaşmalar, sevgiliyle yakınlaşmalar, kocaman ve kalabalık sofralar, omuz omuza zıplanan konserler, aidiyet duygusuyla doldurduğumuz stadyumlar, karanlıkta aynı anda kahkaha patlattığımız sinemalar, gerildiğimiz anlar, ağladığımız zamanlar, bitiminde alkışlar. Bir virüs, tüm ezberimizi bozdu işte senelerce öğrendiğimiz, tutkuyla savunduğumuz ne varsa, alaşağı etti.

Israrla can suyu taşıdığımız ‘sistem’, bir anda çöktü. Başkalarının hakkını çalarak, yoksulu soyarak, gelecek nesillere umut bırakmayarak adeta tapındığınız kapitalizm, balondu, patlamış oldu. Lüks arabalarınız ne işe yarıyor şimdi, yatlar, helikopterler, özel uçaklar, sizlere sarsılmaz bir güven veriyor, devamlı katlanan endişe ve panik halinizi azaltabiliyor mu? Param var, olası bir kriz durumunda oraya kaçarım, buraya uçarım diyordu zengin sınıfı, kurtulacak yer mi kaldı a şaşkın? Yahu, dünyaya savaş açan psikopat Hitler bile yerkürenin kasası diye tırstı, İsviçre’ye bulaşmadı, pas geçti ama bu Korona, bir orada bir burada, pasaportun şu mu, yetkili misin, kuzeyde misin, güneyde misin, batıda mısın, doğuda mısın, varsıl mısın, fukara mısın, diye sormuyor, direkt dalıyor, çoğalıyor, resmen öç alır gibi, insanlığı bitirmek ister gibi, bedel ödetmeyi arzular gibi.

Biz insanlar, hiçbir şeye saygı duymadık, üredik, tükettik, yok ettik. Hayvana, bitkiye, doğaya savaş açtık, dünyanın biricik hâkimiyiz dedik, akıllıyız lan biz dedik, zeki tek canlı biziz dedik, övündük, şişindik, semirdik, serpildik. Hatta kendi aramızda da cenk ettik, güçlü olup güçsüz kalanı ezdik, sömürdük, üstünde tepindik. Duygusal bir çıkış belki ama çok ah aldık, çok! Şu an dünyadaki vaka sayısı çeyrek milyonu aşmış durumda, ölüm sayısı da 10 bini geçti, bu küresel salgının karşısında aciz kalındığını, ‘pandemi’ durumunun hayli vahim olduğunun altını çizen uzmanlar, daha her şeyin yeni başladığını haykırıyorlar, tabii duymak isteyenlere. Güney Kore, Fransa, İran, vaka ve ölüm artışlarının asıl sebebi, dini tarikat ve oluşumların, vurdumduymaz halleriymiş meğer, bizim memlekette de Allah’tan gelenden kaçılmaz diyen de var, dinim beni korur diyen de. Şu an mabet bildiğimiz her şey, tüm dini yapılar ardı ardına kapanıyor, çözüm umudunun bilimde olduğunu kabul edecekler, en nihayetinde.

Savaş aygıtına, sınırlara, güvenlik duvarlarına, birbirimizi dillere, dinlere, milletlere böldüğümüz, kendi hapisliğimize bütün kaynakları döktüğümüz malum, bunu tabiatı korumak için, bunu yoksullar için, bunu bilim için ayırsaydık, belki toparlanmamız, ayağa kalkmamız, tıkışıp kaldığımız, kalacağımız evlerimizden çıkmamız daha kolay ve zahmetsiz olurdu, olamadı. Hal böyle sürerse, askerler neyle savaşacak, onca teknolojik aygıt, ekipman, silah, ne işe yarayacak? COVID-19’a nükleer füze mi atacaksınız, virüse ateş mi edeceksiniz, vay mikrop, gelsene şöyle deyip, mayınlı araziye mi çekeceksiniz? Onca yatırım, onca güç gösterisi, onca şaşa, boşaymış değil mi? Minicik bir virüs, hepimizden zeki ve güçlüymüş. Bu da bize ders olsun!

Kapalı olması gereken kahvehaneyi basan polisler, koca koca amcaları, okey ve kağıt oynarken yakalıyorlar, tepki şu, salgın mı varmış, hayda hiç duymadık. Zaten gençler evde takılıyor artık, tüm yaşlılar da dışarıda, hani neredeyse. Yanlışlık var bu işte ama neyse. Hele hele muhaliflerin, sağlık için, yayılma hızını durdurmak için sokağa çıkma yasağı çağrısı yaptığı bir tuhaf dönemdeyiz, iktidar ise yok, olmaz! Evde kalın ancak işe de gidin diyor. Hatta faturalarınızı ödemeyi de unutmayın diyor, çalışın, para kazanın diyor, ben bu kaosa hazır değildim diyor, kenara zor günler için bir şeyler koymadım diyor, başınızın çaresine bakın diyor, bakın, turist yok, otellerimiz bomboş, gidin orada kalın diyor, şimdi ev sahibi olmanın tam zamanı diyor, kalan son aklımızı da peynir ekmekle yememizi istiyor.

Taksicilerin, virüs yüzünden müşterimiz azaldı diye eylem yapması kadar trajikomik günler yaşıyoruz, gülmeyi deniyoruz, mizah ile yaklaşmayı deniyoruz, sulandırmaya, acıyı azaltmaya didiniyoruz. Oysa ağır haberler arka arkaya geliyor, acılar büyüdükçe büyüyor, evin içinde ne yapacağını bilmeyen şaşkınlar gibiyiz. Kiminin derdi aman şişmanlayıp çıkacağız şimdi evden, kiminin derdi sanal müze gezelim bari, kiminin derdi çok sıkıldım ben ya, delirmek üzereyim. İnsanlık can çekişirken takıldığımız yerler bunlar oluyor, akıl ve ruh sağlığımız için, deniyoruz işte bir şeyler, alışık olmadığımız, acemilik çektiğimiz, amatör kaldığımız anlar bunlar, elbette bir çıkış yolu bulunacak, kesinlikle buradan çıkılacak, hasar büyük olsa da yaralarımızla, yalnızlıklarımızla, yakıcı kayıplarımızla kurtulacağız.

Ancak salgından sonra ne olacak? Asıl mesele o vakit başlayacak COVİD-19’dan sonra atıyorum 20, 21. 22 diye yeni salgın belalarını bekleyecek miyiz?

İnsanca, hakça bir düzen kurmayacak mıyız? Doğaya saygı duymayacak mıyız? Unutacak mıyız, hatırlamak istemeyecek miyiz? Yine ve yeniden hatalara mı saplanıp kalacağız? Dünyanın artık eskisi gibi olamayacağını görmek zorundayız. Uygarlığımızın, medeni olmadığını fark etmek durumundayız. Kurduğumuz, koruduğumuz her şeyin, kocaman bir yalan olduğunu anlamak zorundayız. Sarılmayı ve yaralarımızı sarmayı yeniden keşfetmek zorundayız. Bugünleri asla ama asla unutmayın, unutmayalım. Şu melanet biter bitmez, uyanalım, başkaca bir çare yok! Yarınlar adına yeni bir şans yok!