Tarık Şengül

Nereden çıktı şimdi bu sarı? Kırmızıyı/kızılı içeriden, maviyi muhafazakârlığı temsil etmesinden biliriz de, sarı bize biraz sürpriz oldu. Sarı denilince bizim aklımıza en fazla sarı sendika gelir!

O yüzden midir bilinmez Fransa’da her şeyi altüst eden Sarı Yelekliler hareketlenmesi ortaya çıkar çıkmaz, Türkiye’de de bir kesimin kuşkucu değerlendirmelerine konu oldu. Benzer değerlendirmeler başka ülkelerde de yapıldı. Bu eleştiriler bir miktar dinse de anlaşılan o ki, Sarı Yelekliler, Avrupa’da olduğu gibi Fransa’da da yükselen sağcı-faşist dalgayla ilişkilendiriliyor.

Açık bir siyasi liderlik olmadan ortaya çıkan Sarı Yelekliler’in toplumsal tabanı kaçınılmaz olarak heterojen bir yapıya sahip; sağdan olduğu kadar soldan da destek buluyorlar. Daha da önemlisi, siyasi yelpazenin herhangi bir kanadına kendisini yakın hissetmeyen geniş bir kesim de zaman içinde gösterilere katılmaya başladı. Bugün öğrencilerin ve sendikaların da katılması, Sarı Yelekliler’in başkaldırısını(n) yeni mecralara taşınacağını gösteriyor.

Süreç bütün sıcaklığıyla sürerken ahkâm kesmenin önünde biri mekânsal ikincisi zaman(sal) olmak üzere iki önemli kısıt var. Mekânsal olarak, başka bir coğrafyadan gazel okumak, Gezi’nin topraklarından bile olsa iyi izleyemediğiniz bir süreç konusunda yüzeysel kalma riski yaratıyor. Zaman boyutundaysa devam eden bir süreci değerlendirmedeki acelecilikten doğan bir sıkıntı var.

Bu kısıtları(n) farkında olarak bir temel noktaya dikkat çekmeyi önemli buluyorum. Fransız düşünür Badiou, mevcut düzen ve yapılarda radikal bir kırılma yaratan beklenmedik nitelikteki kırılmaları “olay” olarak tanımlar. Badiou için, olayın nedenlerinin olay öncesi süreçler, yapılar ve ilişkiler üzerinden tespiti mümkün değildir. Çünkü olay ile ortaya çıkan yeni durum kendi özgün dinamiklerini yarattığından, onu oluşturan parçaların toplamından fazlasına karşılık gelir.

Fransız devrimine ilişkin değerlendirmesinde Badiou yaklaşımını biraz daha anlaşılır kılar. Badiou, devrim öncesi Eski Rejim’e ilişkin en ayrıntılı bilgilerin bile devrimi açıklamakta yeterli olmadığını söyler. Çünkü olay, gerçekleştiği yerin çok sayıda dinamiğini harekete geçirirken, kendi özgün dinamiklerini de bu sürece ekleyerek gerçekleşir. Bu tür bir değerlendirmenin olayın öznelerini tanımlama açısından da önemli sonuçları vardır. Badiou, Fransız Devrimi’nin ana aktörlerinden biri olan köylü sınıfını değerlendirirken önemli bir tespitte bulunur; devrimden önce de köylülük vardır; ama o köylüler “Büyük Korku” sırasında soyluların kır evlerini yakan köylüler olmadıkları gibi, artık geleneksel biçimlerde Eski Rejim’in parçası da sayılamazlar. Fransız Devrimi olarak adlandırılan sürecin bilinçli özneleri haline gelmişlerdir.

Kısaca ben Badiou’nun söylediğini şöyle anlıyorum; olay, sadece mücadele ettiği yapıları ve ilişkileri dönüştürmez, aynı zamanda bu mücadeleyi verenleri de dönüştürür.

Dahası Badiou’ya göre, olayı gerçekleştirenler bu süreçte özneleşirken, olaya sadakat gösterip sahiplenmeyi sürdürdükleri ölçüde yarattıkları devinim olaya dönüşür.

Olayın isimlendirilmesi ve sahiplenilmesi, öznelerin olayı sadakat olarak tanımladığı ölçüde “doğruluk” olarak tanımlanırken, doğru bilgide de yeni durumu tanımlamaya yönelik bir delik açar. Badiou’nun izini takip edersek, bunu başarabilirlerse Sarı Yeleklilerin hareketlenmesi bir isyan olmaktan çıkıp, olaya dönüşecek.

Tam da bu çerçevede olaya yönelik araştırma, tarafsız bir etkinlik değil, olaya sadakat anlamına gelen militan bir müdahaledir. Şimdi hariçten gazel okumaktan kaçınıp, olayın öznelerinin nasıl şekillenip süreci nasıl isimlendirileceğini izleyelim. Şimdi sosyolojik verilerle bilgi üretmenin, yerini siyasete bıraktığı noktadayız. Bırakalım, dövüşen anlatsın.