Haydi hayırlısı... Son günlerde hakikaten güzel şeyler de oluyor... Başbakan adını koyarak “Kürt sorunu”ndan söz etti ve “bütün sorunlar demokrasi...

Haydi hayırlısı... Son günlerde hakikaten güzel şeyler de oluyor... Başbakan adını koyarak “Kürt sorunu”ndan söz etti ve “bütün sorunlar demokrasi şemsiyesi altında anayasal düzen içinde ele alınmalı. Kürt sorunu demokratik bir sorundur” diye vurguladı. Ardından PKK adına konuşan Karayılan “Açıklamaları önemsiyoruz” dedi.
Tayyip Erdoğan önce şu hayati soruyu sormuştu: Kürt sorunu ne olacak, nasıl çözülecek? Cevabı ise şöyleydi: “Anayasal düzen, toplumsal bütünlük içinde daha çok hukuk, daha çok demokrasi ve daha çok refahla çözülecek. Tek millet, tek devlet, tek bayrak prensibi içinde demokrasiyle çözülecek...” Ve TC tarihinde ilk kez, bir Başbakan, geçmişteki devlet politikaları nedeniyle dolaylı olarak özür dilemiş; sorunun varlığını kabul etmiş, çözümünün demokrasi ve hukuk vurgulu yönünü öne çıkarmış ve üstelik bir de diyaloga açık bir istikamete işaret etmişti...
Ama şunu unutmamak lazım. Literatürdeki adıyla diğer “ulusal sorunlar” nasıl bir devrim meselesi değilse, Kürt sorununun çözümü için de illa ki devrimi beklemek gerekmez. Bu tür vaatlere bir süreliğine de olsa iyimser şekilde yaklaşınca, aptesimiz bozulmaz. Başbakanın sözleri belki pek alışıldık sözler değildir; ama elbette abartılmamalıdır. “Kürt realitesi, AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen samimiyetsiz Başbakanları görmüş olma tecrübesine binaen, Erdoğan’ın sözleri de kuşkuyla ve temkinli bir iyimserlikle karşılanmalıdır. Ama muhtevası itibariyle zaten “burjuva demokratik” bir sorun olan Kürt sorunu da (Kürtlerin mücadelesi, AB[D] vb.) dayatmalar sonucunda burjuvazi tarafından da çözülebilir bir düzleme pekâlâ sürüklenebiliyor işte.
Alan memnun, veren memnun ise; bu durumda sosyalistlere bu “alışverişi” (emekçi Kürtlerin hakkına vurgu yaparak) kolaylaştırmaktan başka ne düşsün? Karşılıklı atılan adımlarla, psikolojik savaş kurallarının yerini hızla psikolojik barış ortamının alması, hep birlikte en büyük temennimiz değil mi?
Öte yandan Başbakan’ın son sözleri aldatmaca dahi olsa; bir “plasebo” etkisi yaratabilir. Malum, plasebo, esas olarak tedavi edici özelliği olmayan haplara verilen isimdir. Hasta kendisini tedavi edecek bir ilaç verildiğine inanır ve böylece bazen hastalığı yenme gücüne sahip olabilir. Yani burada söz konusu olan psikolojik bir tedavi yöntemi. Ama işin elbette bir başka vahim yönü daha var. Bu yöntem öyle etkilidir ki, bazen bir şekeri bile birisine siyanür diye yutturduğunuzda, onun ölümüne yol açabilirmişsiniz. Demek ki sol güçlere düşen, bunun da önüne geçmek. Aksi halde hakikaten hapı yuttuğumuzun resmidir.
Peki, tıbbın da bazen kullandığı plasebo yöntemini bir kenara bırakalım. Derler ki, mesela “muska” da bir tür plasebodur. Molla burjuvamız, Başbakanımız, okuyup üfleyerek, herkesin (Kürtlerin, askerlerin, şehit ailelerinin, AB[D]’nin!) boynuna birer muska asarak, kendince psikolojik barış ortamına yönelmiş sayılamaz mı? Eğer bu okuyup üflemelerle, bundan böyle kafa göz kırmadan, mayın patlatmadan, kalıcı çözüm hakkında konuşma imkânı psikolojik olarak doğacaksa, bizim de “inşallah” dememizde ne sakınca olabilir ki?!
• • •
Ama ben yukarıdaki yazıyı tam dört yıl önce yazmıştım! 15 Ağustos 2005 tarihinde, “Kürt muskası ya da plasebo” başlığıyla… Gelinen nokta tarihin tekerrürü gibi… Bu hafta da pekâlâ benzer şeyler yazabilirdim. Çünkü şimdi de “inşallah” ile “maşallah” ile durumu idare ediyorlar… Umarım dört yıl sonra aynı yazıyı koyma ihtiyacı duymam.

DİPNOT: Garp cephesinde de yeni bir şey yok! Ama elbette fikir özgürlüğü var, isteyen herkes kendisini solcu, özgürlükçü ve hatta Napolyon sanabilir. Peki, bize “Çüş” diyene biz “Oha!” deyince, bu arsızlar kalkıp bir de bize “terbiyesiz, şiddet yanlısı, faşizan” diyorsa? Gerçi onlara verilecek cevap vardır ama, “Sizin seviyenize inip terbiyemizi mi bozacağız bre Pediculidae yavruları!” deyip geçeriz. Çünkü anladık, “Roni” artık “onların” kod adı. Üstelik onu biz meşhur ettik! “Roni” artık tam bir ironi: Ozan Arif’in liberal versiyonu…