Yaz sıcağı Türkiye’yi kavururken, genel olarak Fransa’da, özellikle de Paris’te serin, yağmurlu bir yaz sürüyor.  Bu keyifli serinlik Fransız

Yaz sıcağı Türkiye’yi kavururken, genel olarak Fransa’da, özellikle de Paris’te serin, yağmurlu bir yaz sürüyor.  Bu keyifli serinlik Fransız iç politikasının yüreğine su serpmeye yetmiyor. Dahası, devlet başkanının fütursuzca telaffuz ettiği sözler, eşitlikten, toplumsal adaletten yana olan herkesin öfkeden ateş saçmasına neden oluyor.
Birkaç haftadır bu köşeden sırasıyla Fransa’yı çalkalayan Bettencourt-Woerth mali/siyasi skandalını ayrıntılarıyla aktarmış, iktidarı ciddi biçimde sarsan bu olayın Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin 2012’de yeniden seçilmesine önemli bir darbe olabileceğini eklemiştim. Ardından geçen hafta Sarkozy’nin Romanlar ve göçerleri hedef göstermesini eleştirirken, bir hafta sonra Fransız siyasi tarihine geçecek boyutta ırkçı bir sapma sergileyeceğini öngörmemize imkân yoktu.
İktidarını zayıflatan skandalların üzerini örtmek için bir kez daha gündem saptıran Sarkozy, yine “güvenlik” sopasını göstermeyi tercih ediyor. 30 Temmuz günü Grenoble kentinde yaptığı konuşmada, bu bölgede son haftalarda yaşanan şiddet olaylarını “50 yıldır uygulanan göç yasalarının ve uyum politikalarının başarısızlığıyla” açıklıyordu.
Ancak bu sefer inanılması güç bir cüretle doğrudan “suç” ile “göçmenleri” aynı kefeye koyuyor.  Büyük kentler ve banliyölerinde yaşanan şiddetin suçlularını böylece göçmenlere indirgeyen Cumhurbaşkanı, “Bir polis, bir jandarma veya devletin herhangi bir yetkilisini öldüren yabancı kökenli Fransızların vatandaşlıktan atılmasını” talep ediyordu. Bu talep ve söylem Fransız Anayasası’nın birinci maddesine tümüyle aykırı. 1. madde “Fransız Cumhuriyeti hukuk önünde, kökeni, ırkı veya dini ne olursa olsun tüm vatandaşlarının eşitliğinin teminatçısıdır” diyor.
İçişleri Bakanı ve Sarkozy’nin sadık başçavuşu Brice Hortefeux ertesi gün daha da ileri giderek, “kadın sünneti, insan ticareti yapan veya  benzeri ağır suç işleyenlerin de” Fransız vatandaşlığından çıkarılmasını istiyor. Bardağı taşıran son damla, “suç işleyen gençlerin ebeveynlerini hapse atma” fikrini öne süren iktidar partisi UMP milletvekili Eric Ciotti’den geliyordu. Sarkozy ve çevresinin bu cüretkârlığı nasıl gösterdiklerini anlamak mümkün değil. “Devlet ağzıyla suç” bu olsa gerek !
Fransız solunun tümünden aynı ses yükseliyor. Sosyalistler Sarkozy ve iktidarını “Cumhuriyet ilkelerine aykırı davranmakla” suçlarken, Anayasa uzmanları “Anayasa ve Cumhuriyet çizgisinden sapmakla” eleştiriyor.
Bu sapmaların en acıklı yanı Devlet Başkanı’nın işine geldiği zaman Macar göçmenliğini hatırlamasına karşın, bu konuşmayı yaparken ikinci nesil göçmen olduğunu unutuvermesi değil. Daha vahim olan, bu söylemiyle İçişleri Bakanlığı yaptığı 2002 yılından beri sürdürmekte olduğu baskı politikasının başarısızlığını itiraf etmesi. Anayasa Mahkemesinin bu tehlikeli önerileri reddedeceği konusunda herkes hemfikir. Ancak şu bir gerçek ki, son haftalardaki sapmaları sayesinde Sarkozy 2012’de yeniden seçilmesine önemli katkıda bulunacak aşırı sağ oyları garantilemek üzere. Fakat geleneksel ve liberal eğilimli Fransız sağının bu yaşananlardan sonra Sarkozy’ye ne kadar oy vereceği çok kuşkulu.