Referandum sona erdi daha başından belli olan sonuçlarını getirerek. Sürpriz bir sonuç bekliyor muyduk?

Referandum sona erdi daha başından belli olan sonuçlarını getirerek. Sürpriz bir sonuç bekliyor muyduk? Kısaca hayır! Seçim haritası nerdeyse bir önceki seçimin aynısı. Ve işin kötü tarafı kısa sürede radikal bir şekilde değişeceği de yok. Referandumun en kaybedeni seçmenin evet oyu vermesini engelleyemeyen ve ardından da erken genel seçim talep ederek herkesi şaşkınlığa sürükleyen MHP oldu. En büyük sürpriz ise CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun oy kullanamaması ve seçimi boykot edenleri kendisiyle aynı çizgiye mahkum etmesiydi. Şaka bir yana solumuzda tartışma “sen şunların arkasında saf tuttun sen şuraya denk düştün” biçimlerinde hayat buldu. Durumumuzu en acıklı kılan da bu olsa gerektir. Siyaset sahnesinde, senelerdir ne o ne bu dışında var olan siyasi durumu içerisinde etkili olabilecek bir güç olmayışımızın bir kez daha yüzümüze çarpılması.

Sebeplerimiz Var!

Sorun şu ki bunun olamayışının gerçekten önemli sebepleri var:12 Eylül gibi. 12 Eylülde ve öncesinde binlercemizin öldürülmesi, hapishanelere doldurulması, işkenceden geçirilmesi kaybedilmesi, katledilmesi gibi. Ruhen ve bedenen sakatlanmış arkadaşlarımız, yoldaşlarımız, kardeşlerimiz, evlatlarımız, analarımız babalarımız gibi. Üzerimizden geçen koskoca bir silindir. Bu silindir bizi ezmekle kalmadı hem birbirimizden hem de komşumuzdan, yanı başımızdakinden, birlikte yaşadığımız mücadele ettiğimiz kim varsa ondan kopardı, toplumsal bir dışlanmaya maruz bıraktı. Bu dönemi alkışlayanlar, ondan nemalananlar, yahut sinip bir köşede sıranın kendilerine gelmesini bekleyenler bugün iktidar, evet! Ve maddi manevi iktidarlarını nerdeyse sınırsızca üzerimizde kullanıyorlar bizi güçsüz ve etkisiz kılmak için. Tümüne evet. Ama bunların dışında da sorunlarımız vardı şüphesiz, her şey bu kadar dışsal değildi. Hatalar yaptık bu sürece doğru gelirken, örgütlenirken, düşünürken, eylerken.

Bugün olduğumuz yerde bu yaptığımız hatalar üzerine düşündük, tartıştık teorik pratik karşılıklar üretmeye çalıştık fiziki yenilgimize, bir de üzerine gelen ideolojik yenilgimize.

Hesap Burada Kapanmayacak!

Bu tabloya bakan kimi arkadaşlarımız umutsuzluğa düşmekten alamıyorlar kendilerini belki de. Bu tabloya bakıp yakın bir gelecekte ezilenlerin 12 Eylül’den kendi öz örgütleri, kendi politik örgütleri ile hesap soramayacaklarını görüyorlar. Başka bir siyasi özne başka bir siyasi yarılmadan ya da bu yarılmanın iddiasından medet umuyorlar bu durumda. Daha da vahimi kendinden nefret edenlerimiz var. İçlerinde “solcu olmasaydık hayatlarının daha farklı daha iyi olurdu” hissine kapılanlarımız. Kendi kararlarının öfkesini soldan solculuktan çıkardılar referandum tartışmasında en “evetçi” safta, memlekette %1 bile olamayan sosyalistlere saldırarak. AKP’nin hegemonyasını soldan tesis ederek. Bu arada AKP ve hempaları bu desteği de kullanarak yeni bir tarih yazdılar. Zannedersiniz ki 12 Eylül darbesi yükselen toplumsal muhalefete ve bunun taşıyıcısı, bizzat örgütleyecisi, sesi olan sola karşı yapılmadı. Sanki o darbe, o darbeyi bizzat o gün alkışlayanlara karşı yapıldı. Sanki o gün, o darbe koşullarını hazırlayan ortamın aktörleri değillerdi. Kapıları işaretleyenler, silahları tutanlar, ellere tutuşturanlar, ihbarcılar, katiller, işkenceciler değillerdi bunlar, bugün 12 Eylül’den ve tüm darbelerden hesap soracakları iddiasında bulunanlar, AKP’nin ardına dizilenler. Haliyle bu hesabın burada kapanmayacağı açık.

Yalnız Darbe Değil!

Diğer yandan, sorunumuzun yalnız 12 Eylülün üzerimizde yarattığı tahribat değil. Bu referandum süreci aslında siyaset sahnesine her baktığımızda gördüğümüz şeyi bir kez daha yüzümüze çarptı. Bir toplumsal tabanımız olduğunu varsayarak, bu tabanın aniden uyanarak, aydınlanarak saflarımıza katılacağı varsayımıyla hareket etmekten vazgeçmemizin zamanı geldi ve geçiyor. Rüzgar beklemekten vazgeçmeliyiz. Ancak ezilenlerin ve onların özörgütlerinin mücadeleleri söz konusu olduğunsa gerçek bir politik seçenek olabiliyoruz. Bu seçenek halini çoğaltmak ve hayata geçirmek ezilenlerin mücadele deneyimlerinden öğrenmek ufkumuzu genişletecek ve üzerimizdeki karamsar havayı dağıtacak.

İyi bir haber!

Bu köşede kot kumlama konusunda defalarca yazdık. Bu kez iyi bir haber geldi.Lewis ve H&M bir basın açıklaması yayınlayarak 31 Aralık 2010 tarihinden başlayarak kumlanmış kot siparişi vermeyeceklerini açıkladılar. Bu şüphesiz Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi’nin ve onun uluslar arası destekleyicilerinin açık ve net bir başarısıdır. Ancak bu basın açıklaması arkasında bazı önemli soru işaretleri de barındırıyor. Bu açıklama aynı zamanda bu markaların bugüne dek kot kumlama yaptıklarının açık bir kabulü. Dolayısıyla kendi tedarik zincirleri içerisinde hangi fabrikalara ve atölyelere sipariş verdiklerini açıklamaları da bekliyoruz. Zira buralarda çalışan işçilerin tespit edilmesi, tedavilerinin sağlanması gerekli. Hayatını kaybedenlerin ve şu an silikozis olanların kendilerinin ailelerinin tazminatlarının ödenmesi de bugüne dek bu koşullar altında mallarını ürettiren markaların sorumluluğunda olmalı.