Memlekette şaşırtıcı şeyler oluyor…Mesela Çarşı Davası İstanbul’da görülüyor… Kayseri ya da Nevşehir’de görülmüyor…

Şaşırıyorum…

Mesela Etyen Mahçupyan, AKP’nin, normatif hukukun dışına çıkmış olabileceğini söyledi…

Şaşırıyorum…

On yıldır torba yasalarla, kararnamelerle, genelgelerle iş gören bir hükümetin normatif hukukun dışına çıkmış olduğunun ilan edilmesi, kanımca devrim niteliğinde bir gelişmedir…

Memlekette şaşırtıcı şeyler oluyor…

Mesela son Şeyh-ül Muharririn Abdülkadir Selvi, geçenlerde Zekeriya Öz hakkında bir takım gerçekleri ifşa etti.

Meğer Savcı Bey, emniyet görevlilerine bir suç örgütünün şemasını çizmeleri için talimat vermiş. Bununla da kalmamış, şemanın en tepesine bir bakanı yerleştirmiş…

,Abdülkadir Selvi, sabahleyin yatağında, kafasında ampul yanmış gibi birden uyanıverdi herhalde…

"Bu sırrı daha fazla saklayamam, ifşa etmeliyim, ifşa etmeliyim; hatta Zat-ı Şahane’yi de tanık göstermeliyim,” diye söylenmiş olmalı…

Şaşırtıcı tabii…

Niye şaşırtıcı?

Çünkü son Şeyh-ül Muharririn, çok değil birkaç yıl önce şunları yazmıştı:

“Çünkü o sıradan bir isim değil…

“İtalya’’da Gladio operasyonunu gerçekleştiren savcı Felice Casson neyse Türkiye’’de Zekeriya Öz o…

“İtalya’’da Temiz Eller operasyonunu yürüten savcı Di Pietro neyse Zekeriya Öz de işte o…

“Ne zaman ki Zekeriya Öz diye yürekli bir savcı çıktı ortaya, işte o zaman Ergenekon operasyonunun düğmesine basıldı…”

Adamın söylemindeki iştihaya bak!

Ne kadar şaşırtıcı!

Ama asıl şaşırtıcı olan, savcıya saldırırken de aynı iştahı gösteriyor olması…

Bazı insanlar, kendilerine dikte edilmiş hayatları yaşarlar…

Mesela adam çocukluğundan beri vidanjör şoförü olmak istemiştir ama bu isteğini bir türlü dile getirememiş, açığa vuramamıştır…

Babası, dedesi “madencilik okuyacaksın,” diye dayatmış, o da boyun eğmiştir…

Evlendiği kadını kendi seçememiştir. Evine alacağı buzdolabını bile ailesi seçmiştir; kendi seçememiştir.

Dikte edilenin kişiliği yoktur.

Dikte eden ne derse o da onu der…

Hayatı boyunca dikte edenin paranoyalarını yansıtır.

Dikte eden fikir değiştirirse o da değiştirir. Bu yüzden gülünç durumlara düştüğü olur…

Dün Ahmet Şık’a terörist der, bugün “gel görüşelim…”

Aynı iştahla der…

Yarın ne diyeceğini kimse bilemez…

Aynı iştahla…

Dikte edilen olmazsa diktatör de olmaz…

Ne demiş Hoca Efendi?

“Belki bütün diktatörler kendilerini korumak, büyük güçlerle karşı karşıya gelmemek ve kendi halklarıyla savaşmamak adına kendi diktatörlüklerinden taviz vere vere, bir kısım hak ve hürriyetleri tanıya tanıya demokrasiye zemin hazırlamış olacaklardır…”

İyimserliğine kurban olduğum…

Özgürlük anlayışına, tarih bilincine, postmodern cehaletine hayran olduğum…

Ancak basına yapılan son saldırıda görüldüğü gibi, işler Hoca Efendi’nin öngördüğü zeminde yürümüyor… Diktatörlüğe özenenler, basınhak ve hürriyetlerini baltayla buduyorlar…

Bir gazete, bir televizyon, gösterişli bir biçimde basılıyor…

Hoca Efendi’nin demokratik gelişim teorisi tepetaklak oluyor…

AKP’ye karşı demokratik mücadelenin yolu bazılarının kirli iktidar yoluyla kesişirse, sahip çıkılacak, arkasında durulacak şey, herhalde kirli iktidar yolcularının kendileri değildir.

Parçalanan hukuk sistemidir. Özgürlüklerdir. Basın özgürlüğüdür…

Bu mücadeleden onların da nasipleniyor olması, nasip sahiplerini mağdur yapmaz…

Ama özgürlük isteyenleri her zamankinden daha haklı yapar.