Muhalif şaşkınlara ve teslimiyet çağrılarına karşı SOL Parti cesur bir açıklama yaptı: “Bu kötülük iktidarına teslim olmayan bütün ilerici, yurtsever emekçi halkımızla, geleceğin kurucusu olacak gençlerle ve kadınlarla omuz omuza vererek bu köhnemiş iktidara mutlaka son vereceğiz!”

Şaşkın ördekler

Şaşıranlara şaşırmaktayız. Çoktandır “artık bu kadarı da olmaz” demeyi unuttuk. “Olmaz olmaz deme olmaz olmaz,” hayat düsturumuz. Çünkü “daha neler olacak neler!” Biz söylemiyoruz kendileri söylüyor.

Polis yasaları ve mahkemelerin kararını uygular değil mi? Polisler, mahkemenin verdiği bir kararın uygulanmasını önlemek için bir binayı işgal etti işte. E, zaten KONDA araştırmasına göre insanların yüzde 69’u adalete güvenmiyormuş, yani polis de güvenmemiş olabilir! Şaşırmadık ki.

Fatih Altaylı’nın anlattığına göre Müge Anlı’nın programına çıkan bir şahıs, cinayet dâhil çeşitli suçlardan 24 yıla mahkûm olmuş ve 3 yıl yatıp çıkmış. Cezası infaz yasası ile yarıya düşmüş, korona sebebiyle biraz daha inmiş, 3 yılda tahliye olmuş. Osman Kavala ise neredeyse 3 yıldır içerde. Suçu ne? Bilinmiyor.
24 yıla mahkûm olan 3 yılda çıkıyor, suçunu dahi bilmeyen Osman Kavala 3 yıldır içerde. “Ve” diyor Altaylı “biz buna yargı, bu kararı verenlere de hâkim diyoruz. Çok açık ki, Osman Kavala adam öldürse idi şimdiye çoktan cezasını yatıp çıkmıştı. Kavala’nın suçu yeterince suçlu olamamak galiba.” Şaşırmadık ki.

Adalet yok. Ama iktidar varsa muhalefet de olmalı ve muhalefet iktidar olmak için çalışmalı değil mi? AKP Genel Başkanı ise “Muhalefetin ülke yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz” diyor.

Maazallah ya muhalefet de “İktidarın ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz" deseydi? Darbeci olurdu. Nitekim muhalefet sandıkta darbe yapmak istiyor bile denilmişti. Şaşırmadık ki.

Siyasi cinayetlerin konuşulduğu yerdeki bir seçim serbest olamaz değil mi? Kılıçdaroğlu, siyasi cinayetlerin olabileceğine dair kaygılarını dile getirdi.
Selahattin Demirtaş “ailemin bir ferdinin saçının kılına zarar gelirse sorumlusu sizsiniz” demek zorunda kaldı. Şaşırmadık ki.

Vergi ödemek bir yurttaşlık görevidir değil mi? Her yurttaş için değilmiş. Pandora Belgeleri’nde başta Saraylılar olmak üzere süper zenginlerin offshore şirketler sayesinde bu işten yırttıkları sergilendi. Şaşırmadık ki.

Dolar rekor üzerine rekor kırıyor, şaşırmıyoruz. Koronadan günde 300 kişi ölüyor, şaşırmıyoruz. Günlük hale gelen fiyat artışlarına şaşırmıyoruz. Sadece muktedirlere değil, bazen ana muhalefet olmaktan çıkıp üvey ana muhalefet haline gelebilen Kılıçdaroğlu’na bile şaşırmıyoruz.

Korku imparatorluğunda teslim alınmak istenen bir halka siyasi cinayet gidişatından söz edip geri çekilmek kime yarar? Cevabını biliyoruz. Çünkü 2017 Nisan referandumunun hemen ardından YSK’nin mühürsüz zarf ve pusula kararının protesto edilmesini engellerken Kılıçdaroğlu o cevabı vermişti: “Karşı taraf silahlıydı. Bu tür duyumlar aldık. Sürekli eylem, protesto gösterileri için vatandaşlarımıza ‘sokağa çıkın’ çağrısında bulunmadık. Çok vahim olaylar çıkabileceği endişesi nedeniyle, bu sorumluluğu almamaya karar verdik” demişti ve yenilgiyi kabul etmişlerdi. Oysa korkuyu körüklemek yerine (iş işten geçtikten sonra yapılan 2017 Haziran Adalet Yürüyüşündeki gibi) cesaretle öne atılmak gerekmez miydi?

İşte cümle muktedir ve muhalif şaşkınlara ve teslimiyet çağrılarına karşı SOL Parti cesur bir açıklama yaptı: “Tüm muhalefet güçleriyle dayanışma içinde ve 20 yıldır bu kötülük iktidarına teslim olmayan bütün ilerici, yurtsever emekçi halkımızla, geleceğin kurucusu olacak gençlerle ve kadınlarla omuz omuza vererek bu köhnemiş iktidara mutlaka son vereceğiz!”

Elbette! Ama şunu da ilave etmek lazım: Elimizdeki en önemli imkânlardan birisi zamandır. Bu zamanı iyi değerlendirmek lazım. İktidar en büyük gücünü artık kitleselleşmeden almıyor. Zaman kaybetmeksizin elindeki bütün imkânlarıyla kadrolaşmaktan, militanlaşmaktan alıyor. Muhalefet güçleri de zaman kaybetmeden ve gereğince örgütlenirken işte bu süreci dikkate almak zorundadır. Ve bu ise öncelikle ortak pratiğin ürünü bir ortak iradeyi örgütleyenleri örgütlemektir. Geleceğin ve birleşik bir muhalefet direniş hareketinin kurulması gerektiğine inanan herkes, böyle bir “kurma” işine, bulunduğu yerin “kurmayı” olarak katılabilmelidir. Yoksa “birileri girişsin ben de katılırım” diye beklenirse, kolektif bir bekleyiş ancak kolektif ve trajik bir hezimete neden olur. Gün, beklemeyenlerin, kararını vermiş olanların günüdür. Derhal kararını verip artık bizleri şaşırtmayanları şaşırtacak olanların günüdür. O gün gelsin artık. Saraylı Şaşkınları şaşırtma günü…

Şaşırmak, hayret etmektir. Ve artık hiçbir şeye hayret etmiyoruz. Ama şaşırmak ayrıca nasıl davranacağını kestirememek, işin içinden çıkamamaktır. Saraylı şaşkınlık şimdi böyledir.

Çok şaşırdılar ve sabrımızı çoktan taşırdılar.