Uluslararası Af Örgütü; "Türk Ceza Yasası'n

Uluslararası Af Örgütü; "Türk Ceza Yasası'nın 301. Maddesinin insan hakları savunucuları, gazeteciler ve diğer sivil toplum üyelerine karşı, muhalif görüşlerini barışçıl yollarla ifade ettikleri için, haklarında kovuşturma başlatmak için sıklıkla kullanılıyor olmasından derin kaygı duymaktadır"

Türkiye, AB içinde çok önemli bir role sahip olacak!"

Türkiye'de yoksulluk, sefalet giderek artıyor!

"Türkiye'yi pazarlamaktan sorumluyum".

Yoksulluğa bağlı suç oranlarında ciddi artış var, can güvenliği kalmadı...

"Galata Port'u Ofer-Global'e bu güzide şirketi sarsmayacak taksit seçenekleriyle, borcun büyük kısmını 49 yıl sonra ödeyecek şekilde satıyorum... satıyorum... sat...

" Yaşanan haksızlıklar, adam kayırmalar, yolsuzluklar tavan yaptı...

"Tüpraş'ın %51'inin sadece %14.76'lık kısmını ihale öncesi Ofer-Global'e satacaktım... satıyordum... sat.."

Satamadılar. Sattırmadılar. Pazarlama faaliyeüeri Danıştay'a takıldı. Yüzlerce sorunu hiçe sayıp, özelleştirmeye dört elle sarılan başbakan ve abisinin hevesleri kursaklarında kaldı. Bunca acı yetmezmiş gibi, bir de mal varlığı sorgulandı. Sorular karşısındaki tavrını birkaç kelime ile özetleyelim; tehdit, inkar, zoraki kabulleniş ve acındırma... Öncesinde mal beyanını açıklamak yerine diğer partilerin liderlerini tehdit etmeyi yeğledi. Sonrasında "açıklarım demedim" diyerek inkarı seçti. Zoraki bir kabullenişin ardından ortaya koyduğu gelir tablosu(!) bile dudakların uçuklamasına yetti. Açıklama sonrası, "lanet olsun" deyip ortaklık hisselerini devrettiğini, kuru bir maaşa talim ettiğini belirtti. İzleyenlerin gözyaşları sel oldu, aktı...

Bunlar ekrana yansırken, gözümün önünde bir aile fotoğrafı belirdi; Salt anne, baba ve çocuklardan oluşan bir fotoğraf değildi bu. Daha büyük ve kapsamlı. Abiler, kardeşler, yeğenler, kuzenler, aile yadigarları, iş ortakları ve destekçilerinin yer aldığı bu fotoğrafı genişletmek olası. Çocuklarının, naçizane Amerikan tarzı aldıkları eğitimlerinin bedelini ödeyenleri, ev kirasını karşılayanları, hisse senetlerini devrettiklerini, ihale öncesi pay verdiklerini, ille de Kemal abisini fotoğrafın dışında tutmak haksızlık olurdu. Bunları düşünürken, AKP'li bir kadın milletvekilinin ağzından çıkanlar, buz gibi girdi kulaklarıma; "bunca yıl ticaretle uğraşmış bir başbakanın daha çok serveti olması gerekirdi!". Belli ki bu kadın milletvekili, meclis ayrıcalığını ve son günlerde yangından mal kaçırırcasına gerçekleştirilmek istenen özelleştirme ticaretini geçiriyordu aklından, tam o sıralarda.

Kamu kurum ve kuruluşlarını, sahilleri, limanları, birbiri ardına elden çıkarma planları suya düştü. Tüpraş'ın %51'inin devrine yönelik, Danıştay Birinci Dairesi'nin aldığı kararla, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, yüzde 14.76 oranındaki hissenin içerden bilgi verilmek suretiyle borsada satıldığı yönündeki iddiaları, soruşturma kararı aldı. Danıştay kararında ayrıca, borsadaki satışla aleniyet ilkesine aykırı davranıldığı belirtilerek, "Satışın herkesin eşit koşullarda yarışabileceği biçimde gerçekleştirilmediği, böylece birim fiyatın belirlenmesinde etkili olacak en önemli unsurun gözardı edildiği görülmektedir" denildi. Yasaları, hukuk kurallarını, kamu yararını görmezden gelip, kapalı kapılar ardında "ihale önceleri" yapılan pazarlıklar bozuldu. İhalelerin "usulsüz" oldukları gerekçesiyle durdurulması, bu konudaki kaygıların ve sendikaların verdikleri mücadelenin ne denli haklı olduğunu kanıtladı. Sonuçta, yok pahasına elden çıkarılacak tesislerin, kimlerin gelir hanesine kar olarak yazılacağı belli oldu.

Bu satışların iptal edilmesi durumunda, yenileri gündeme gelecek. Değişmeyen mağdurlar ise; o işletmelerde çalışanlar, o bölgelerde yaşayanlar ve bütün ülkenin geleceğidir aslında. Halkın kullanımına açık alanları satışa sunanlar, bu ülkede "havanın bile bedava" kullanılamayacağını ispata çalışılmaktadır. Yakında musluklardan akan "acı su" özel işletmelere devredildiğinde, yoksullar için lüks tüketim olacaktır. Ez cümle, Orhan Veli'nin şiirindeki "bedavalar" bile AKP tarafından "paralı" hale gelecek yakında. Gelir uçurumlarının dibi görülemez hale gelmiştir. Ne gam! Gözlerini, kulaklarını ve tüm duyu organlarını kapayanlar, sefalete inat, trilyonluk mal varlıklarını azımsıyorlar, kameraların önünde. Bu görüntüler; mensubu oldukları partinin "kalkınma" sözcüğünü hedef eyleyip, "adalet'i unuttuklarını göstermeye yetmiyor mu sizce? Ne kadar kalkınsalar da mezar denilen yer karanlık bir çukurdan ibarettir ve kefen dışında bir şey götürülemez oraya. Geride "merhumu nasıl bilirdiniz?" sorusuna verilen sesli veya sessiz yanıtlar kalır, sadece.