Dünyanın her köşesinde kadınlar, sadece kadın oldukları, kadın doğdukları için türlü sorunlarla başa çıkmak zorunda kalıyor

Dünyanın her köşesinde kadınlar, sadece kadın oldukları, kadın doğdukları için türlü sorunlarla başa çıkmak zorunda kalıyor (bırakılıyor). İsyan edenlerin, ölümü seçenlerin yanında kaderlerine boyun eğenler de var.
Türkiye’de ise sanki dünyada, farklı coğrafyalarda  yaşayan kadınların bir ülkede toplanmış hali mevcut. Batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine farklı sorunlarla boğuşuyor, birbirine çok da benzemeyen hayat koşullarında yaşıyor, ölüyor ya da öldürülüyorlar. Başkaları tarafından çizilen hayatlarına hangi tarafından tutunmya kalksalar olmuyor bazen. A&G araştıma şirketi’nin Diyarbakır'da yaptığı bir araştırmaya göre evliliklerinde şiddet gören kadınların yarısından fazlası bir daha dünyaya gelseler, kadın olmak istemediklerini söylüyor

Ülkemizde kız çocukları alenen satıldığı bir gerçek. Doğu ve Güneydoğu bölgemizde bulunan sehirlerde bazı erkekler,  kız çocuklarını satın alarak “evleniyor”. Bu çocukların çoğu şiddet ve cinsel istismara maruz kalıyor. Yaşıtları oyuncaklarla oynarken, onlarla da bir oyuncak gibi oynanıyor. Bazılarının ‘namus’ dedikleri parayla satın alınabilen birşey yani. Parası olan erkek, kaç yaşında olursa olsun, daha çocuk yaştaki kızlara “sahip olabiliyor”. Yasaya aykırı olan , onların evlilik diye adlandırdıkları bu zorbalıkların sayısı hiç de az değil. Erkek doğmadıkları için türlü acılar yaşatılan bu kız çocukları, hamile kalıp da bir erkek çocuk doğurmadıklarında da üstüne kuma alınmalarına isyan edemiyor ve başka kadınlarla aynı çatı altında yaşamak zorunda kalıyorlar.

Siz bu insanlara kadın haklarından bahsedebilir misiniz ? Kadına bir eşya, satılık bir mal, üreyen bir canlı gözüyle bakan bu zihniyetle ne konuşabilir, onlara  neyi nasıl anlatırsınız? Nasıl ortak bir yol bulabilirsiniz ? Sömürülen, dövülen , öldürülen, tecavüz edilen başka hiçbir seçeneği olmadığı için kendisine dayatılan hayatı yaşamaktan başka çare bulamayan bu kadınların tek suçu yanlış yerde doğmak diye düşündük hep içten içe ama böyle düşünmenin de bir çözüm yolu olmadığını gördük. Zaten biz burda düşündükçe orda birşeyler değişmeyecek. Kaldı ki kadınlar sadece doğudaki illerimizde sorunlar yaşamıyor. Sorunu tamamen çözmede yeterli olmasa da dernekler, kuruluşlar şiddete maruz kalan kadınlara daha fazla yardımcı oluyor. Kadınların karşılaştıkları sorunlar artık sadece 8 Mart’ta  dile gelmiyor. Victor Hugo’nun  “kadınlar zayıftır, ama analar güçlüdür” sözüyle de yola çıkılınca  belki de birşeyleri değiştirmek mümkün olabilir. Bu süreçte de en zor rolü yine kadınlar üstlenecek çünkü değişimi gerçekleştiren onlar olacak.