Lübnan’daki 1 milyon 200 bin Suriyeli sığınmacının 400 bini çocuk: Bu çocukların 300 bini okula gidemiyor. Resmi makamların bildirdiğine göre Ürdün’de bir milyon 600 bin Suriyeli sığınmacı var: 500 bini çocuk ve okula gidemiyor. Türkiye’deki bir milyon 800 bin Suriyeli mültecinin 600 bini çocuk: Diyanet başta olmak üzere cihatçı örgütlerin elindeki derneklerin kurslarında Kuran ezberletilmesini eğitimden sayamayacağımıza göre Türkiye’dekiler de eğitimden yoksun.

Türkiye’nin sığınmacıların maliyetine ilişkin açıklamasına bakıp doğru düzgün bir eğitim verdiğini sanabilirsiniz; ama değil! Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, haziranda Türkiye Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, “Bu müşterek program çerçevesinde Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa, Kilis’te çadır kentlerde 30 bin çocuğumuz Kur’an-ı Kerim’i öğrendi” açıklaması, çocukların gereksinimi olmayan fakat aynı zamanda Libya, Irak, Suriye, Afganistan ve Çad’da IŞİD, Taliban, Boko Haram kontrolündeki bölgelerde olduğu gibi Türkiye’de de sığınmacı çocukların sadece dini eğitime tabi tutulduklarını gösteriyor. Cihadi eğitiminin savaş kültürü kazandırdığı göz önüne alındığında bunu eğitimden sayamayız.

Avrupa’ya sığınmak üzere ülkelerindeki savaştan kaçan ailelerin savaş mağduru çocukları hiçbir zaman düzenli bir eğitim alamayacak. Türkiye, iç savaşa doğru giden gerilimi yatıştıracak adım atmazsa, aynı tehlike Kürt çocuklar için de geçerli olacak.

Savaş, bir sorunu çözme, onu ortadan kaldırmanın en eskisi ve riskli yollarından biri. Bir veya daha çok taraf sorununu bu informal bilginin gösterdiği yöntemle çözmeye çalışıyorsa başka bir yol olduğu bilgisinden yoksun ve alternatifi olmadığına inanıyordur. Savaş ortamında büyüyen çocuklar, insanlar arasındaki sorunların şiddet yoluyla çözülebileceği bilgisiyle donanıyorlar. Bileşeni olacağı toplulukta ortaya çıkacak sorunların çözümünde ikinci yola başvurmak bugünün savaş mağdurlarının aklına gelmeyecek. Mağdur olduklarında savaşın kötü bir şey olduğunu fark etseler de telafisinin yine şiddetle mümkün olduğuna inanacaklar. Daha da kötüsü, bir sorun çözme yöntemi olarak savaş, bu çocuklarla kendini yeniden üretebilecek.

Barış, savaşla birlikte anıldığı için pek tuttuğum bir kavram değil. Haliyle “barış eğitimi”ne de mesafeliyim. Savaşı sonlandırıp ortadan kaldıracak olan, savaş tarafından üretilmiş, savaşla birlikte anılan bir kavram olamaz. Önemli olan şiddete başvurmayı gerektirmeyecek bilinç kazandıracak bir eğitimin kurulmasıdır.

Eğitimin, eğitimden umduğunu arayana göre tanımı var. Benim beklentimi karşılayan tanımı, gideceğin yere alternatif yollar göstermesi. Buna eleştirel düşünme becerisi kazandırma da diyebiliriz. Böyle bir eğitimden yoksun kalan, problemlerini içinde bulunduğu koşulların dayatıp öğrettiği yöntemleri kullanarak çözmek zorunda kalır. Tabii bunun sonucu olarak problem çözülmez, aksine çözümsüz hale gelir.

Eğitim (tabii bilimsel olanı), sadece ortaya çıkacak problemin çözümünde yol gösterici olmakla kalmaz; aynı zamanda problemin ortaya çıkmasını da engeller. “İnsan sevgisini, kardeşliği, barışı yeniden inşa edeceğiz” diye mazlum çocuklara Kuran ezberletmek, onların ikinci yolu bulmasını engellemek ile aynı anlama gelir. Zaten din ikinci yol olmadığını söyler. Bu bakımdan Birleşmiş Milletler daha fazla oyalanmadan sığınmacı, mülteci ve göçmen durumundaki çocuklara evrensel değerleri kazanacakları eğitim ortamı hazırlamalıdır. Bu çocukları savaşın tarafı olmuş ülkelerin insafına terk etmek, sonraki savaşlara yatırım yapmak anlamına gelir.