Trump terörist ilan ettiği Süleymani’nin kendi emriyle öldürülmesinden bu yana attığı tivitlerle, “savaş da savaş” diyor.

“İran kültürü açısından çok önemli” yerler dahil 52 hedefi vuracağını ilan etmesine dönük tepkileri de önemsemedi, kültür falan tanımıyor.

Barbarlık yalnızca eski çağlara, ilkellere ait bir özellik, yalnızca taş ve baltalarla gerçekleştirilen şiddet değil. Barbarlık; en son teknolojiyle ve en modern uçakların kanadında da gelip patlayabiliyor tepenizde. Bilgi ve kültürün birbirinden ayrıldığı, bilginin barbarca bir iştahla kültüre saldırdığı zamanlarda yaşıyoruz.

Uluslararası toplumun korunmaları yolundaki bütün çabasına meydan okuyarak Bamiyan Vadisi’ndeki binlerce yıllık dev Buda heykellerini havaya uçuran Taliban’ınki de barbarlıktı; İran’ın önemli kültürel merkezlerini vururum demek de barbarlık.

Trumpgiller dünyanın Süleymani’nin öldürülmesinden sonra çok daha güvenli bir yer olduğunu söyleseler de buna kendi vatandaşlarını bile ikna edemediler.

Süleymani’nin hedef seçilmesinin yanlış olduğunu, bir devletin bu düzeydeki yetkilisinin seçilmesinin cevapsız kalmayacağını Erdoğan da söyledi.
Cevapların cevapları, misillemelerin misillemeleri izlediği ve belki de bölgesel bir savaşa doğru tivit dizgin gittiğimiz şu günlerde dünya asla daha güvenli bir yer değil.

Saddam’ı devirerek Irak’a “demokrasi götüren” ABD, demokrasi getirdiği ülkede demokrasinin en temel kurallarından birini, bir parlamento kararını dikkate almayacağını ilan ediyor, Başkan’ının ağzından.

Irak parlamentosu “çık git” dedi ABD’ye! Trump “Parasını vermezseniz gitmem” diyor. Savaş kararını ancak kendi parlamentosunun onayıyla alabilecekken, “Bize sormadan savaş adımları atamazsın” diyen kendi kongresini de umursamıyor. Bu da barbarlık!

Belli ki, İran’la gerilimi tırmandırıp “savaş da savaş” diyerek seçime gidecek Trump. Süleymani’nin vurulmasının böyle bir iç politika boyutu da var.
Barbarlık aptallıkla beraber ilerler!

Trump, Süleymani’nin vurulmasını emrederek, İranlı generalin sağlığında başaramadığını başarmasını da sağladı.

Tahrir Meydanı’nda Irak yönetimini protesto eden muhalifler, şimdi en az İran’ın ülkedeki varlığına karşı oldukları kadar, ABD’nin varlığına da karşılar. Hatta daha fazla! Süleymani suikastı bölünmüş Irak halkını ABD’nin derhal ülkeyi terk etmesi noktasında birleştirdi.

Barbarlık aptallıkla birlikte ilerler!

İran rejimi, başta Tahran olmak üzere pek çok kentte muhaliflerin baskısını hissediyor ve ülke “rejim değişikliği” beklentisi içindekilerin iştahını kabartan bir bölünmüşlük yaşıyordu. Şimdi, Süleymani suikastı sonrası, ABD’nin yıkmayı hedeflediği İran rejimi daha güçlü ve Trump muhalefetle rejimi birleştirmeyi de başardı.

Süleymani’yi vurup ve ardından geliştirdiği söylemle İran’ı birleştirirken, kendi ülkesindeki iktidar muhalefet çatlağını ise büyüttü. “ABD haklı” diye atlayan Birleşik Krallık ve İsrail dışındaki Batılı ve Arap müttefiklerini bile huzursuz etti.

Trump vurmak için belirledikleri hedef sayısının neden 52 olduğunu açıklarken, İran Devrimi’nin ardından Tahran’daki ABD Elçiliği’nde 444 gün boyunca rehin tutulan 52 Amerikalıya işaret etmişti. John Limbert, o 52 kişiden biri, Süleymani’nin öldürülmesinden memnun olsa da şunu eklemeden edemiyor: “Bu işin sonu iyi olmayacak!”

Şimdi, barbarlık aptalca “savaş da savaş” çığlıkları atarken, insanlığın onlardan çok daha güçlü bir sesle “barış” diye haykırması gerekiyor. ABD sokaklarından yükselmeye başlayan barış sesleri dünyanın her yerinde yankılanmaz ve barbarlık durdurulamazsa, “sonu iyi olmayacak”!

cukurda-defineci-avi-540867-1.