Uzun süredir bu sütunlarda dikkati çekmeye çalıştığım Ukrayna üzerinden savaş riski maalesef gerçeğe dönüştü. Üstelik, Biden yönetiminin tavrı ve ABD'de nükleer silahların kullanımını dahi tahayyül ederek savaşa müdahil olmak için bastıranlar varken, dünya savaşı tehdidinin bittiği söylenemez. Yapabileceğimiz, olup bitenleri anlayarak analiz etmek ve ülkemizin tarafsız kalması için çabalamak.

ABD, Ukrayna'yı Rusya Federasyonu'na karşı 'silaha dönüştürme' yolundaki ısrarlı stratejisiyle; Avrupa ise yazılarımda işaret ettiğim vasal konumuyla bugünkü tabloyu yarattı. 24 Şubat'tan beri Rusya defalarca yinelediği uyarılarında 'söylediklerini yapıyor'. ABD yönetiminin de istediği oldu.

24 ŞUBAT ÖNCESİ

Moskova, Ukrayna'nın Donbass bölgesinde 8 yıldır süren savaşta BM onaylı Minsk Anlaşmaları'nın uygulanması için ısrarcı olmuştu. Ukrayna, bilmeyenin anlaması zor, karmaşık bir dosya. 32 yıllık modern ulus devlet tarihi, SSCB'nin dağılmasından kalma 'çözülmemiş' sorunların kaşınmasıyla yüklü. Moskova, 2004'te 'güdük kalan', 2014'te tekrarlanan Kiev'deki ABD destekli hibrit darbenin ardından ortak tarih ve akrabalık bağları bulunan bu ülkeyle sorunları 1991'de oluşmuş 'devletlilik' sınırları içinde çözmeye çalıştı. NATO'nun çevreleme stratejisi ve Karadeniz'i sürekli yoklaması karşısında Karadeniz Filosuna ev sahipliği yapan Kırım'da, sosyolojik üstünlüğünü kullanarak referandum ile ihlakı gerçekleştirdi. 1954'de Hruşçov'in Kazaklarla birliğin 300'üncü yıldönümünde hediye ettiği yarımadayı geri aldı. Kiev'in kontrolünden çıkan Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetleri için ise özerklik içeren Minsk anlaşmaları formülüne yüklendi. Ancak başkanlık koltuğuna geçen Petro Poroşenko'nun "Bizim çocuklarımız okula gidecek, onların çocukları sığınaklarda yaşayacak" sözlerinde somutlanan, açıkça Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera'nın mirasçısı neonazi unsurların güvenlik aygıtlarına monte edilmesiyle şekillenen Ukrayna ile bu mümkün olmadı. Sürecin hakimi hep ABD oldu. Poroşenko nüfusun neredeyse üçte bire yakın Rus asıllı nüfusla barışmak istemedi. Ünlü oligark İgor Kolomoiskiy'nin desteğiyle Poroşenko'nun yerini alan Zelenskiy de bir iktidar projesi olarak baştan sorunluydu. Bir yandan 'AB ve NATO üyeliği', diğer yandan 'Minsk barışı' vaad eden komedyenden dönüştürülen başkan, iktidarının başında aşırı sağcıların 'Minsk'i uygularsan sadece koltuğundan değil canından olursun' tehdidi altına girdi. Bu tehdidi savuran Dimitri Yaroş sonbahardan beri Ukrayna savunma bakanlığına başdanışmanı. Kiev'de kimlerin lider olacağını 2014'ten bu yana belirleyen, 2015'ten beri başta uluslararası aşırı sağcı bağlantıları bulunan Azak taburu gibi unsurların en büyük destekçisi olan ABD, bu uğurda Ukrayna savcısını dahi kovdurdu. Biden'ın gururla ve küfrü esirgemeyerek yaptığı ifşaatın videosu, Ukrayna siyasetinin kimlerin 'hür iradesiyle' şekillendirdiğini apaçık gösteriyor. Bugün de önce 'neonaziler yok ki, evet varlar ama azlar, varlar ama onlar iyi' diye özetlenebilecek bir retorik kurulması durumun vehametini özetliyor.

ABD/BATI PROJESİ OLARAK UKRAYNA

Fakat bunların hepsi hedefin Rusya Federasyonu olmasından. Küreselleşmeci Batı, kozmopolit kimlikte hayır görür, pek çok ülkede radikal gördüğü bağımsızlıkçı formlardaki milliyetçilikleri tasfiye ederken, Ukrayna'da en aşırılıkçı biçimiyle körüklemeyi seçti. 1991 sonrası antikomünist temelde devlet inşasında Rusofobik nasyonalizmi destekledi. Bunun üzerinden Rusya'yı hedefleyecek iktidarı biçimlendirdiler. ABD Dışişleri yetkilisi Victoria Nuland'ın 2014 darbesinde sızan konuşmaları yahut şu günlerde Joe Biden'ın oğlu Hunter Biden'ın 'komplo' denilip geçilen Ukrayna bağlantılarının artık doğrulanmasıyla, 'Kiev projesi' ortadadır.

Rusya Federasyonu'nun müdahalesini tetikleyen koşulların, ABD/NATO'nun Ukrayna'yı koçbaşı yapma stratejisinin kırılmayacağına hükmetmesi olduğu açık. Bunun sağlamasını aralık ayından itibaren Ukrayna'nın tarafsızlığı, NATO'nun genişlememesi, Soğuk Savaş sonrası silahsızlanma anlaşmalarından çekilmiş olan ABD ve NATO ile güvenlik garantileri anlaşmaları için bastırarak yaptılar. Reddedildi.

PARALANMIŞ HUKUK VE 1945 DÜZENİ

Rusya'nın müdahalesi verili uluslararası hukuk bağlamında teknik anlamda bir 'işgal'. Trajikomik olan, Ukrayna'da kendisini 'egemenlik' alanına çeken ABD'nin, doğrudan veya dolaylı olarak Suriye ve Yemen'de işgalci olarak uluslararası hukuku bizatihi ihlal etmesi. ABD yönetimleri son 30 yılda 'ulusal güvenlik tehdidi', 'diktatör devirip demokrasi taşımak', 'katliam ve soykırımlara karşı insani müdahale' ve 'enerji kaynaklarının kontrolü' gibi temalarla uluslararası hukuku defalarca ihlal etti. Sorunul modern ulus devlet yapıları, neoliberal ekonomiye entegre edilmek üzere seçmeci biçimde 'azınlıklar ve kimlikler' üzerinden parçalandı veya gevşetildi. Bugün bunun adını 'kurallar temelli düzen' diye koyuyorlar. Neyin ve kimin çıkarlarının 'kuralsızlığı' olduğu aşikar. 1945'te oluşmuş hukuk sistemi paralanırken, Batı'nın yerine yenisini oturtamamışlığının yarattığı zemini, Dr. Mehmet Cemil Ozansü, kısa süre önce "Rusya, 'uluslararası hukuku' ihlal mi ediyor yoksa inşa mı ediyor?" başlıklı yazısıyla çok iyi anlatıyor. Ozansü, sıranın 1945 düzeninin diğer kurucu öznesi olarak Moskova'ya geldiğine işaret ediyor. Tam anlamıyla 'okunmalık'... ( https://jurnaltr.com/rusya-uluslararasi-hukuku-ihlal-mi-ediyor-yoksa-insa-mi-ediyor-cemil-ozansu/ )

Nitekim Moskova'nın 'özel harekat' diye andığı müdahale gerekçeleri ABD'nin 'kurtarma misyonu' söylemini yankılıyor. Bir yüzünde, ABD gibi uzak coğrafyalarda değil, burnunun dibindeki akraba ülkede, kendi soydaşlarının aşırılıkçı neonazi ideoloji tarafından varlıklarına kastedilmesi ve ABD'nin çokça kullandığı R2P (Responsibility to protect-koruma sorumluluğu) ilkesi ve/veyahut sol literatürdeki 'haklı savaş' var. Moskova hedefi 'denazifikasyon' olarak koyuyor. Yani neonazilerin imhası veya yargılanması. Hukuken Yalta'ya dayanan güçlü bir temel. Diğer yüzünde, Rusya'yı 'düşman' tanımlayan ABD/NATO'nun Ukrayna'yı silahlandırıp kendisini parçalamak üzere sıçrama tahtası kılmasıyla algıladığı 'ulusal güvenlik tehdidi'. Moskova burada da hedefi, 'demilitarizasyon' ve 'tarafsızlığın temini' olarak somutluyor.

Ukrayna tarafının mart ayında Donbass'a saldırı hazırlığına dair yayınlanan belgelerin ortaya koyduğu iddialar, Zelenskiy'nin Münih konferansında nükleer silahlanma arzusunu dile getirmesi, Moskova açısından ABD tipi 'önleyici saldırı' taktiğinin gerekçesini oluşturuyor. Yine müdahale öncesinde Kiev'in Donbass'taki saldırıları, Rusya'nın Rostov bölgesine düşen füzeler ve sınırdan sızmalar üzerinden verili hukuk bağlamında BM Şartı'nın 51'inci maddesine atıf çıkarılıyor.

AMERİKAN STRATEJİSİ

ABD'nin stratejisi tartışmaya yer bırakmıyor: Ukrayna'nın NATO üyeliğini dışlayıp şimdilik uçuşa yasak bölgeyi dışlayarak doğrudan çatışmanın tarafı olmazken, silah tedariki yoluyla Rusya için bir 'bataklık' yaratmak. Ekonomik savaş yöntemi olarak yıkıcı yaptırımlarla Rusya Federasyonu'nu içerden çökertmek. Rusya ordusunun gücü karşısında en önemli araç enformasyon üstünlüğü. Görülmemiş düzeyde ağır bir sansür ve karartma ile sahada olanları anlaşılmaz kılmak. Ve buralardan olası 'yanıltma operasyonları' devşirilmek hedefleniyor.

İpin ucu kaçırılıp meselenin Ruslara ve Rus kültürüne karşı ağır ırkçılığa vardırılması, kelli felli uzmanların Putin'i şeytanlaştırmak için Hitler nazizmini aklamaları ibretlik. Almanya'nın da dahil olduğu Batı Avrupa'nı kendi liberal değerler sistemini çöpe atan bu histerinin bumeranga dönüşmesi riskini umursanmaması dehşetengiz.

SANSÜR, KARARTMA VE SAHADAKİ DURUM

Batı'nın tüm hışmıyla yüklendiği Rusya'ya bu savaşın maliyetleri kuşkusuz. Bu ve dünya sistemine etkileri ayrı yazının konusu. Fakat gelişmeleri sahada kimin kazanacağı, barışı kimin nasıl dayatacağı belirleyecek. Alternatif kaynaklardan dikkatimi çeken 25 günlük askeri değerlendirmeleri şöyle aktarayım:

"Rusya ABD'nin elinde bulunmayan hipersonik silah sistemleriyle askeri hedefleri vurarak ilk mesajlarını ancak 20'inci günde verdiği gücünün henüz çok azını kullanmışken, Ukrayna ordusunun komuta kontrol sistemi etkisizleştirildi, önde gelen askeri hedefler imha edildi, başkent dahil çeper kentler büyük ölçüde çevrelendi, gerekmeyen yerlere hiç gidilmedi, ülkenin batısıyla lojistik ve yabancı savaşçı unsurlarının vurulması dışında hiç ilgilenmedi ve Zelenskiy'le yürütülen müzakerelerde açık kapı bırakılıyor. En büyük zorluk Mariupol gibi kimi kent merkezinde sivil kayıpları zorlayan neonazi taktikleri. Sonuncusu Rusya'nın stratejisi açısından büyük riskler barındırıyor."

Ve elbette müdahalenin şapkadan çıkardığı ABD'nin 'biyolojik laboratuvarlarının' varlığı unsuru var. ABD, Pentagon'un fonladığı bu tesisleri varlığını Victoria Nuland'ın Senato konuşmasında, 'barışçı ve sivil' izahı eşliğinde doğrulamak durumunda kaldı. Rusya'nın BM onaylı biyolojik silah temizliğini tamamlamışlığına karşılık, ABD'nin tamamlamamışlığı düşünülürse, Çin'in de üzerine gittiği olağanüstü bir olay bu. Ancak Washington'ın enformasyon karartması eşliğinde Rusya'nın 'yenilgiye uğradığı' teması üzerinden kitle imha silahı kullanımı kaygısından söz etmesi, sahte bir sahneleme riski barındırıyor. O zaman ABD programı 'barışçıl ve sivil' ise, Rusya nasıl olur da 'askeri düzeyde bir saldırı yapar' sorusu akla düşüyor. Askeri gücü aşikarken neden? Ve burnunun dibinde yaşayacak insanlar ve kendi askerlerini de tehlikeye atmak söz konusuyken? Hiç ikna edici olmaz. Eğer ABD 'gösteri toplumunun ahmakları' için böylesi bir yanıltma operasyonuna girişirse, o zaman Üçüncü Dünya Savaşı'nı göze aldıklarına yorabiliriz. Korkmak için gerekçemiz çok.