Duayla, marşla, bayrakla, üniformayla, mehterle, hamasetle, hakikatin, yani yoksulluğun, işsizliğin, hayat pahalılığının, zamların, asgari ücretin, iş cinayetlerinin, ağır vergi yükünün, yolsuzlukların üzerini örtmeye… “Savaşa karşı çıkan herkes teröristleri desteklemektedir” diyerek, bütün bir toplumsal muhalefeti terör çuvalına koymaya, kriminalize etmeye, “iç düşman” olarak kodlamaya ve böylelikle her türlü muhalif söylem ve eylemi engellemeye, yasaklamaya, etkisiz kılmaya… Grevleri ertelemeye; sendikaları, siyasi partileri, dernekleri, örgütleri etkisizleştirmeye; sokağı çıkılamaz hale getirmeye, meydanları kapatmaya; üç kişi bir araya gelse gazla, copla, suyla “terörist bunlar” diye üzerlerine saldırmaya… “Bu bir milli mesele” diyerek kendi kişisel ikbalini ülkenin ikbali, kendi kişisel bekanı devletin bekası gibi sunmaya ve “milli olan benim”, “benim yaptığım her şey milli” diyerek icraatlarını sorgulanamaz, hesap sorulamaz hale getirmeye, buna niyetlenenleri ise “gayri milli”, “vatan haini”, “bölücü” diye yaftalamaya… Başta Kürt sorunu olmak üzere, siyasal olan ne varsa hepsini bir güvenlik sorununa indirgeyerek, bunlar üzerine düşünmeyi, konuşmayı, tartışmayı engellemeye; her türlü eleştirel bakışı, farklı düşünceyi, muhalif duruşu güvenliğe tehdit olarak sunup susturmaya, bastırmaya, geçersiz kılmaya… Hegemonyayı tesis etmede ve toplumsal rızayı üretmede giderek zorlanmaya başlamışken, referandum sonuçlarının da ortaya koyduğu üzere % 50+1’e ulaşmak öyle çok kolay görünmüyorken, ekonomide kötüye gidiş sinyalleri artık çıplak gözle dahi fark edilebiliyorken, içeride ve dışarıda sıkışma başlamışken, tüm bunları en azından bir süreliğine ertelemeye… Siyaseti “millilik kafesi”ne hapsederek siyasal alanı daraltmaya, muhalefeti bu dil içerisinden konuşmaya zorlamaya; bu daralan alanda kendin istediğin gibi dans ederken, muhalefetin elinin ayağının birbirine dolanmasını sağlamaya... Basiretsiz ve korkak ana muhalefet partisi yönetiminin; anında “hazır ol”a geçirilmesine ve söz söyleyemez hale getirilmesine, iktidarın kendi çıkarlarını milli çıkarlarmış gibi sunma algısına hizmet eden bir koltuk değneğine dönüştürülmesine… İktidardan ölümüne nefret eden geniş bir toplamın akıllarının milliyetçilikle kötürüm edilmesine ve böylelikle “bu savaş kimin savaşı, niye yapılıyor” diye sormak yerine anında hamaset kayığına binmelerine… Seçimlere birlikte girecek olan yeni milliyetçi cephenin ihtiyaç duyduğu motivasyonu sağlamasına, ortakların birbirlerine olan aşklarını sağlamlaştırmasına, “Kızıl Elma” ile “Fetih duası”nın bir araya gelmesine, yani Türk-İslam sentezini bir kez daha egemen ideoloji kılmaya… OHAL’le, KHK’lerle, anayasasız, Anayasa Mahkemesiz, parlamentosuz ve hukuksuz bir şekilde yönetmeyi normalleştirmeye, süreklileştirmeye ve sıradanlaştırmaya… Seçimlere silahların gölgesinde ve güvenlik kaygısıyla gitmeye, seçmen tercihini tam da silahlar ve güvenlik kaygısı üzerinden belirlemeye, seçimleri savaş atmosferinde yapmaya, “seçimle gitmeyecekler” algısını güçlendirmeye ve belki de güvenlik gerekçesiyle seçimleri ertelemeye… Dikkatleri başka yöne çevirerek, kendi dinsel, otoriter, neo liberal rejim inşasını hızlandırmaya, cumhuriyeti geriye hiçbir şey kalmayacak şekilde tasfiye etmeye ve rejimi değiştirmek için gereken adımları daha kolay atmaya…

•••

Evet, savaş buna yarar. “Savaş teorisi”nin kurucusu Carl von Clausewitz’in “Savaş siyasetin başka araçlarla devamıdır” sözünü ve Fransız filozof Foucault’nun bunu “Siyaset savaşın başka araçlarla devamıdır” şeklinde tersine çevirmesini hatırlayarak söyleyecek olursak, evet iktidar savaşı bütünüyle politik bir araç olarak görmekte ve politikayı da bir savaşı yürütür gibi yürütmektedir. Savaş, muhalefeti kullanışlı aptallar aracılığıyla hizaya getirmenin, hizaya gelmeyenleri susturmanın, aykırı bütün sesleri boğmanın, olağanüstü yönetim biçimini olağan ve sürekli kılmanın, siyasal alanı daraltarak siyasetsizleştirme siyasetini dayatmanın, milliyetçilikle zihinleri iğfal etmenin, Türk-İslam sentezci ideolojik tahkimatın, tabanı teyakkuz halinde tutmanın, hegemonyayı yeniden tesis etmenin, rejim inşa sürecini daimi kılmanın bir aracıdır yani.

•••

O halde, savaş böylesine kuşatıcı ve kapsayıcı bir şekilde politikleşmiş ve politika da savaş gibi icra edilir hale gelmişse, “barış” talep etmek de, “barış siyaseti” de karşı-politikanın kaçınılmaz olarak merkezine yerleşecek demektir. Barışı politikleştirmek ise onu naiflikten, sadece vicdana indirgenmiş bir bakış açısından, apolitik hümanizmden kurtarmak, içini siyasetle doldurmak ve savaş siyasetini izleyen öznenin bütün politikalarının kayıtsız şartsız karşısında durmak demektir. Çünkü savaş aslında sınırların dışına değil doğrudan içeriye ve toplumun kendisine açılmış durumdadır, toplumu savunmanın tek çaresi de budur.