Guns N’ Roses’un solisti Axl Rose savaş karşıtı şarkısı ‘Civil War’da “…İhtiyacım yok sivil savaşınıza / Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır! / Başka bir savaşa daha ihtiyacım yok” diye haykırır. John Berger; ‘Bento’nun Eskiz Defteri’ kitabında, filozof Spinoza’nın yanında sürekli eskiz defteri taşıdığını, resim yapmaktan zevk aldığını, mektuplarına, elyazmalarına ve notlarına ulaşıldığını ancak […]

Guns N’ Roses’un solisti Axl Rose savaş karşıtı şarkısı ‘Civil War’da “…İhtiyacım yok sivil savaşınıza / Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır! / Başka bir savaşa daha ihtiyacım yok” diye haykırır.

John Berger; ‘Bento’nun Eskiz Defteri’ kitabında, filozof Spinoza’nın yanında sürekli eskiz defteri taşıdığını, resim yapmaktan zevk aldığını, mektuplarına, elyazmalarına ve notlarına ulaşıldığını ancak defterinin bulunamadığını anlatıyor. Berger, Spinoza’nın gözlemlediği şeylere bir de onun gözünden bakabilmek istemiş ve düşüncelerini izleyerek çizimler yapmaya başlamış.

Savaş karşıtı bir şarkının sözleriyle yazıma başlamama kitaptaki Şostakoviç’in 7. Senfoni’sinden bahsedilen bölüm vesile oldu:

“1942’de -yaz ayları olmalı- Londralılar radyodan ilk kez Şostakoviç’in kuşatma altındaki Leningrad’a adadığı 7. Senfoni’sini dinlediler. 1941’de Leningrad’da, kuşatma sırasında başlamıştı bestesine Şostakoviç. Kimimiz için bu senfoni gaipten gelen bir müjde gibiydi. Onu dinlemek, Leningrad’ı izleyen Stalingrad direnişi, Kızıl Ordu’nun sonunda Alman savunma güçlerini dize getireceği inancını uyandırmıştı bizde. Ve öyle oldu.

Savaş sırasında, yıkılmaz görünen ender şeylerden birinin müzik olması ne garip.”

Sonra savaş karşıtı başka şarkılar da çağrıştı belleğimde…

Dire Straits’den ‘Brothers in Arms’ / Deep Purple’dan ‘Child in Time’ / A Perfect Circle’dan ‘Counting Bodies Like Sheep’ ya da Hair Müzikali’inden ‘Let The Sunshine in’ / John Lennon & Plastic Ono Band’dan ‘Give Peace A Chance’ / Bob Dylan’dan ‘Blowing In The Wind’ / Metallica’dan ‘One’, Pink Floyd’dan ‘Goodbye Blue Sky’ gibi… Ya da Sabaton Grubu’nun İkinci Dünya Savaşı’nda Normandiya Çıkarması’nı konu alan ‘Primo Victoria’ şarkısı…

Şostakoviç’in 7. Senfonisi’nin öyküsüne gelince:

Leningrad Kuşatması İkinci Dünya Savaşı’nın en ağır kuşatmasıydı. 8 Eylül 1941’de başladı. Şehir, Hitler’in Sovyetler Birliği’ni istila etme planındaki üç stratejik hedeften biriydi. Kışın eksi 35 dereceyi bulan soğuklarda, Leningrad’da insanlar açlıktan kırılıyordu. Naziler, kente ve çevre yerleşimlerine ulaşan ikmal hatlarını kesmişti. Kuşatmadan bir yıl sonra bir milyon kişi hayatını kaybetmişti.

9 Ağustos 1942 akşamı, Leningrad’ın cephe hattına yerleştirilmiş hoparlörlerden bir müzik sesi duyuldu. Aynı anda cephedeki askerlerin konseri dinlemeleri için radyodan yayın yapılıyordu. Sovyet mevzilerine moral, Alman mevzilerine sıkıntı olarak tesir eden bir yayındı bu. Konser açlıktan neredeyse ölmek üzere olan müzisyenlerden oluşan bir orkestra tarafından icra ediliyordu. 7. Senfoni, psikolojik savaşın etkili bir aygıtı aynı zamanda işgale karşı başlatılan büyük ulusal direnişin en güçlü sembollerinden biri oldu.

Tam 872 gün süren kuşatma, 27 Ocak 1944’te sona erdi. Sovyetler ancak kuşatmadan bir yıl sonra Berlin’e kadar ilerleyip Nazileri bozguna uğratmayı başardı.

Şostakoviç; “Bir sanatçı için halk kitlelerinin her gün yeni başarılar elde ettiği bir çağda yaşamak ve yaratmak büyük bir mutluluktur” diyor. (Şostakoviç Hayatı ve Eserleri’, çev: Hakan Güçlü, Mehmet Kıvanç)

Devrim Kurbanlarının Anısına Cenaze Marşı’ ki yolunu şekillendiren belki de bu bestesiydi.

Sonrasında ‘devrim’in marşı oldu. Sadece klasik eserler değil, caz formunda şarkılar ve film müziklerine de yaptı.

Yazımı bir anekdotu ile bitireyim.

“Benim senfonilerimin çoğu mezar taşlarıdır. İnsanlarımızın pek çoğu ölüp gitmiş, yakınlarının bile bilmediği yerlere gömülmüşlerdir. (…) Kurbanların her biri için bir beste yapmak istiyorum ama bu olanaksız. O yüzdendir ki, müziğimi onların tümüne ithaf ediyorum.”