Eveeeet, sonunda zurnanın zırt dediği yere geldik.

Başımızdan eksik olmayan amirimiz, sonunda istediğini yapacak gibi.

Yapsın da hakkıdır, bunca yıldır zaten neler neler oldu, kimler kimlerle beraber kol kola, el ele beraber hangi yağmurlarda yürüdüler, hangi yağmurlarda ıslandılar... Sonra bir gün menfaatler çatışınca işler de karıştı, aydı maydı ayağım kaydı şeklinde uzun bir süre olağan üstü üstü hâller içinde yaşadık.

Sonra bir süre herkesin korku içinde yaşadığı bir zaman geçti.

Sonra bunların üzerlerinden seçimler geçti.

Ankara’daki patlama için mesela dönemin sincaplık timsali başbakanı tüm derinliğiyle “Bizim oylarımıza yaradı yeaaa” gibisinden bir açıklama yaptı.

Ya aslında tam olarak şunu dedi: “Şimdi Ankara’da ki terör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz oylarımızda bir yükseliş trendi var.”... Neyse onlar da oldu, oylar oylandı, gazlar gazlandı falan filan derken bir bakmışız terli terli bir evladımız sürekli ‘Bakın burası çokomelli’ diye diye ekonomiden al-sat’tan ondan bundan bahsediyor. Terli terli her seferinde de daha terli bir şekilde (eşi dostu yok mu kardeşimin de kimse mi söylemiyor sulu sepken terlediğini anlayamadım) sürekli ‘Bir gün önceki ekonomimiz iyiydi, bir gün sonra daha iyi olacak’ diye diye malum döviz kuru geldiğimiz noktada 5.91... Buyurun çok iyi durumdayız gerçekten de...

Sonracığıma mesela ‘Enflasyon tek haneye düştü’ -Aynı kendisini bir aileye 9 yaşında bir çocuk olarak evlatlık olarak kilitleyen 22 yaşındaki sosyopat cüce birey gibi- diye bir açıklama geldi...

İnanılmaz bir açıklama ama ne yapalım inanıyoruz işte...

Etten süre, elektrikten havaya her şeye yüzde 15 – 20 zam yağarken, enflasyonumuz o kadar beka kastı ki, bu artışlardan etkilenmedi... Neyse yerseniz işte. Yemezseniz zaten aç kalacaksınız. Otoyollara, benzine, elektriğe, verginin vergisine filan paso zam basa basa bugünlere geldik.

Geldiğimiz noktada başkanlık sistemi hava kaçıran bir şişme bot misali, oylarını kaybetmeye başladı. İşsizlik, sefillik, açlık, siyasilerin açgözlülükleri, sevimsiz makam arabaları, bitmeyen konvoyları, içi mermer kaplı özel after parti odalı belediye başkanları, kayyumlar, kayyumlara atanan kayyumlar, anlamsız bakanlıkların uzay gemisi yaptıracak bütçeleri, filan derken maymun gözünü açtı. Halk ağır vergiler altında ezilirken ne yapmak lazım? Tabii ki daha çok bellerine basarak, bellerini bükmek, iyice zorda bırakmak, iyice derbeder hale getirmek. Neyse ki çözüm çok basitti.

Şimdi 7’den 177’ye her vatandaş bir şekilde güvenlik çatısı altında toplandı. Savaşa hayır demek bile suç, o derece. O yüzden savaşa evet tabii ki. Savaşlar bitmesin, insanlar gün yüzü görmesin ki bu güzel rüyadan uyanmayalım. Rüyamda tüm dünyaya karşıymışız, nasıl dik duruyoruz belli değil. Rusya’yı zaten tokat manyağı yapmışız, Amerika ağzımızın içine bakıyor. Tramp reyiz sürekli bana menşın atıyor. Arada ben de sipiç kürsü her gün. İşte böyle bir ortamda tabii ki sonuna kadar destekliyoruz savaşı.

İşin tek olumsuz tarafı savaşa giden ben değilim. Benim yerime gençler gidiyor. Gençliklerinin baharında belki de gerçekten bir son bahar gibi.

Hayatlarımız yaşamak için mi yoksa sübjektif olarak tanımlanan değerler uğruna yitirilmek için mi?

Seçim sizin, nasıl mutluysanız öyle yaşayın.