Her iki tarafta elinde silah bulunduran otoriteler o üstenci tavırlarıyla bizi savaşa davet ediyorlar, bize ölüme alışın diyorlar ve bunu derken hiç utanmıyorlar

Savaşan erkekler, barışan kadınlar

> CEM KERTİŞ cemkertis@hotmail.com

Bir ülke düşünün ki barışı orada dillendirmek ve inşa etmek yasaklansın, büyük şehirlerinde bombalar patlasın, tarihi şehirleri devlet eliyle harabeye çevrilsin ve bütün bunlardan sonra ülkenin gençlerine şanlı şehitlikler reva görülsün… Taraf olmayanlar terörist olmakla itham edilip bertaraf edilmekle tehdit edilsin. Diğer taraf da, savaşı şehirlere indireceğiz, deyip gözdağı versin. Peki, siz kimi tehdit ediyorsunuz? Birbirinizi mi? Barış isteyen insanları mı?
Elinde silah bulunanlar ve siyasi güç sahiplerinin yurdum insanını sunduğu tek seçenek: SAVAŞ! At yarışından farksız eğitim sisteminden bunalıp sevgilinizle bir bardak çay içmek için şehre indiğinizde ikinizin de hayatı kendini kahraman sanan bir zavallının bedenine sardığı bombalar yüzünden parçalanabilir, parçalandı da… Bütün gün iş aramış ama bulamamış biri olarak bir banka oturup biraz soluk almak isterseniz aman ha şehir merkezinde soluklanmayın, parçalanabilirsiniz, parçalandınız da… Evine ekmek götürmek isteyen bir anne, baba ya da nine olabilirsiniz, siz en iyisi mi vergilerinizle inşa edilen metrolara da binmeyin, parçalanabilirsiniz…

Belki de büyük şehirlerin birinde yaşamıyor sokağa çıkma yasaklarının olduğu illerin birinde ailenizle birbirinize sokulmuş silah seslerini aç karnına dinleyip dedenizin size getireceği ekmeği hayal ederken, onun, evinizin önünde vurulduğuna şahit oluyorsunuz. Ölüm en yakınınızda orada öylece size bakıyor. Siz bakamıyorsunuz belki de, ama bu defa da ölümün kokusu evinize sızıyor. Ve o kokuya dayanamadığınız için kızınızın körpe cesedini dondurucuda saklamak zorunda kalıyorsunuz.



Kötü talih uğramadıysa hanemize, bu defa da birbirimize nasihatler veriyoruz. Aman ha dikkatli ol çocuğum, sakın şuralarda dolaşma, parçalanırsın; kardeşim sakın metroyu kullanma, ölürsün; sevgilim Amerikalı bir arkadaşıma mesaj gelmiş sakın sakın hafta sonu oraya gitme, yanarsın... Demem o ki, yakın çevremizi koruyup kollayarak mutlu olacağımızı sanacak kadar aciziz.

Her iki tarafta elinde silah bulunduran otoriteler o üstenci tavırlarıyla bizi savaşa davet ediyorlar, bize ölüme alışın diyorlar ve bunu derken hiç utanmıyorlar. Aslında daha garibi bizim onlarda bir parça da olsa utanç duygusu aramamız. Gaddar ve bencil ‘baba’yı sembolik olarak öldürememiş bir toplumun üyelerinin azımsanmayacak oranı kaçınılmaz olarak gaddardır ve bu sebeple bu insanlarda insanlık aramak da bir çeşit hezeyandır. Peki, babalar bu kadar gaddarken anneler ne âlemde?

Saçları çocukları için süpürge olan, evinin kadim hizmetçisi, evladı vatan- evladı kurtuluş uğruna ölen anneler… Onlar için de erkek ağzının bir sözü var: Analar ağlamasın! Ne güzel ne duygulu laf! Oysa analar ağlamaktan başka şeyler de yapamaz mı? Mesela bu hafta sonu milyonlarca Türk, Kürt, Laz, Çerkez anası ağlamak yerine sokaklara çıksa ve barış, özgürlük diye haykırsa. Savaşlara ağlamak yerine savaşlara çocuklarını göndermese? Hem benim çocuğumun ölümüne sebep olup hem de bana ağlama diyemezsin, diye bağırsa?

Evet, analar belki o zaman ağlamak yerine gülebilir, barış umudunu yeşertebilir; çünkü bizim savaşan erkeklere değil barışan kadınlara ihtiyacımız var.