Bugün savaş, gündelik hayatımızın içinde sıklıkla bahsedilen, haber niteliği olan bir gerçeklik halini almıştır. Akşam televizyonda herhangi bir kanalda onunla ilgili bir haber, oturum, söyleşi görmemek işten bile değil. Peki acaba çocuklar tüm bu savaş ortamından nasıl etkileniyor?

Savaşın çocukları

CEMRE SOYSAL - Klinik Psikolog

Bazı olaylar vardır, başımıza gelmese de yaşayanların neler hissettiğini az çok tahmin edebiliriz. Empati kurmak böyle durumlarda karşımızdakinin neler yaşadığını anlamak açısından geliştirilmesi gereken en önemli becerilerden biridir. İş hayatında çalışanlara en sık verilen eğitimlerden biridir, “Nasıl Empati Kurulur?” Aslına bakarsak her meslek grubunun ihtiyacı olan bir beceridir empati; öğretmenin, gazetecinin, memurun, hakemin, doktorun... Empatinin işe yaramadığını düşündüğümüz durumlar olsa da zararlı olduğunu gördüğümüz durum yoktur.

Bazı olaylar ise başımıza gelene kadar ne olduğu anlamamız zordur. Örneğin çok sevdiğimiz birini kaybetmenin acısını, çocuk sahibi olmanın mutluluğunu ya da her an zarar görebileceğini düşünmenin korkusunu anlamak hiç de kolay değildir. Başımıza gelmeden anlamakta zorlanacağımız bir diğer durum ise savaştır. Savaşın içinde yaşamanın ne olduğunu anlamak yetişkin için de çocuk için de oldukça zordur. Savaştan doğrudan etkilenenlerin yanı sıra, savaşın varlığından/ihtimalinden etkilenenlerin sayısı da az değildir.

İşte doğrudan ya da dolaylı yoldan etkilendiğimiz bu olayların her birinin travmatik etkileri olmaktadır. Travma; günlük rutini bozan, ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik yaratan, kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olaylar ya da travmatik yaşantılar olarak tanımlanabilmektedir. Yaşanmış bir trafik kazası, bir doğal afet (deprem, sel, vb.), taciz, daha zorlayıcı bir yaşantı, en güvendiğiniz dostunuzdan gördüğünüz bir ihanet, travmaya örnek oluşturabilmektedir.

Çocukların dünyasında bazen bizim hiç tahmin etmediğimiz olaylar travmatik etkiler yaratabilir. Kimi zaman da çok kötü etkileneceklerini düşündüğümüzde sapasağlam çıkıverirler o kötü anının içinden. Savaşın adını duyan çocukların neler düşünüp hissettikleri de bu açıdan önemlidir. Bugün savaş, gündelik hayatımızın içinde sıklıkla bahsedilen, haber niteliği olan bir gerçeklik halini almıştır. Akşam televizyonda herhangi bir kanalda onunla ilgili bir haber, oturum, söyleşi görmemek işten bile değil. Peki acaba çocuklar tüm bu savaş ortamından nasıl etkileniyor?

Savaşın içinde yaşayan çocuklar için cümleler kurmak hiç de kolay değildir. Amin Maalouf, Doğu’dan Uzakta1 kitabında şöyle der: “İnsan geçmişin yok olması karşısında kolay avunur; asıl kaldırılamayan, geleceğin yok olmasıdır.”
Maalouf’un cümlesi, savaşın içinde yaşayan çocukların önündeki en acı tehlikelerden biridir. Savaşı çıkartanlar kendi gelecek planlarını inşa ederken, çocuklar bugünün anlamını dahi çözmekte güçlük çekebileceğini hiç düşündünüz mü?
Onların oyunlarında yer alır bazen savaş. Gerçek hayattan gördüklerini oyunlarına yansıtırlar. Askerlerini mevzilere çekip, bombardıman için fırsat kollarlar. Ellerindeki plastik oyuncaklarla yaparlar bunları. Gerçekte kimseyi öldürmeden, kimsenin canını yakmadan. Sonra bazen kar yağar, kartopu savaşı yaparlar, yaz olur denize girer su savaşı yaparlar. Çocuklar böyledir, en acı olayları bile “oyun” yapabilecek hayal gücüne sahiptirler.

Bazı çocuk kitaplarına da konu olur savaş. Pal Sokağı Çocukları’nın meşhur arsa için Kızıl Gömlekliler’le yaptığı savaşı hatırlayalım. Herkesin arsaya sahip olmak için kendince sebebi vardır. İki grup çocuk o arsa için savaşırlar. Kitabın başlarında savaşı başlatan Kızıl Gömlekliler’den bir çocuk şöyle der: “Kıskançlıktan yapmıyoruz bunu, biliyorsunuz… Çünkü top oynayacak yerimiz yok!”2

Evet, gerçek askerleri savaşa götüren nedenler gibi onları da savaşa götüren gerekçeleri vardı.

Fakat kitabın çarpıcı kısmı, savaşı haklı olanın kazanmasına rağmen en sevdikleri arkadaşları Nemecsek’i kaybetmeleridir. Arsa için verdikleri savaş gerçekten ölüm kalım meselesine dönmüştür. Sonunda ise kazandıkları arsa, kaybettikleri dostlarının yanında anlamını yitirmiş, kuru ve yavan bir sonuçtur. Oynadıkları savaş oyunundan geriye, yüreklerine kazınmış bir dost acısı kalır.

Oyunlarda ya da kitaplarda kalmayan gerçek savaşın etkileri ise Pal Sokağı’nda yaşananlardan daha ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Savaşın kendisi ve hatta ihtimali dahi çocuklardaki endişe, korku ve tedirginlik duygularını canlı tutar. Sorular sormaya başlarlar kendilerine: Savaş çıkarsa annem ölür mü? Babamı ya bir daha hiç göremezsem? Onlara bir şey olursa ben ne yaparım?

Bu soruları aklından geçiren çocuğa savaşın haklı gerekçelerinden bahsetmenin ne kadar anlamlı olacağı tartışılmalıdır. Onlara güvenli, yaşam haklarının korunduğu bir dünya sunmamız gerekirken anlaşmazlıkların sebep olduğu tehlikeleri açıklamak için uzun ve dikkatli konuşmalar yapmamız gerektiği açıktır.

Kim bilir, sorulacak sorulara verilebilecek en iyi yanıt William Golding’in Sineklerin Tanrı’sında çocukların arasında geçen şu diyalogda verilmiştir belki de:

“(Simon) Duraksaya duraksaya, ‘Belki’ dedi, ‘bir canavar vardır belki.
…. ‘Demek istediğim şu… Bizden başka canavar yok belki…”3

1 Maalouf, A. (2012) Doğu’dan Uzakta. Ali Berktay (Çev.). Yapı Kredi Yayınları
2 Molnar, F. (2017) Pal Sokağı Çocukları. Tarık Demirkan (Çev.) Yapı Kredi Yayınları
3 Golding, W. (2008) Sineklerin Tanrısı. Mina Urgan (Çev.) Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları