Savaşın mağduru çocuklar ve kadınlar: Anne Frank nerede?
Fotoğraf: IMDb

Emine Uçar İlbuğa

İsrailli yönetmen Ari Folman, Anne Frank Nerede? (2021) filmiyle günümüzde müzelere ve kitaplara sıkıştırılmış Anne Frank ve ailesinin hikâyesini, Amsterdam’da Prinsengracht 263 no’lu apartmanın çatı katında 2 yıl boyunca süren korku ve endişe içindeki yaşamlarının bir ihbarla toplama kamplarında son bulmasını yeniden belleklere taşıyor.


Folman’ın filmini izlediğimde Almanya’da yaşadığım dönemde komşum olan 80’li yaşlarında bir kadının hikâyesi ile bağ kurdum. Yabancı olduğumuz için uzun uğraşlardan sonra bulduğumuz daireye taşınırken kapı zili çalmış ve iki polis, komşumuzun bizi ev taşırken kaldırıma bıraktığımız eşyalar nedeniyle insanların geçişini engellediğimiz için şikâyette bulunduğunu söylemişti. Aradan bir kaç ay geçtikten sonra kapı komşumuz kadınla önce selamlaşmaya ardından daha yakından sohbete başladık. Çünkü son dönemlerde korku atakları yaşıyordu ve yalnızdı. Artık haftanın belli günlerinde ihtiyacı olduğunda onu evinde ziyaret ediyor, onunla sohbet ediyor ve daha çok onun geçmişe dair anılarını dinliyordum. Hikâyesi çok ilginçti. Gençliğinde Nazi bir askerle nişanlı, eskrim sporu yapan ve Nazi askerlerin özel yemeklerinde piyano çalan bir genç kız olarak parlak bir yaşam sürdürürken, önce İtalya’ya savaşmaya giden nişanlısının ölüm haberi, ardından Nazi Almanya’sının eski gücünü kaybetmeye ve sonunda Nazilerin yenilgisiyle sonuçlanan savaş sonrası Hamburg’da yalnız, hamile ve evsiz bir kadın olarak verdiği yaşam mücadelesi yeniden belleğine taşınıyordu. Savaş sırasında bir asker tarafından tecavüze uğramış ve hamile kalmış, bu nedenle ayrıca zorlu bir yaşama mahkûm olmuştu. Taşındığımız apartman o sokakta bombalanan ve yıkıntılar arasında ilk yapılan evdi ve komşum hamile olduğu için çadırdan eve ilk yerleşenlerdendi. O nedenle bu apartman onun uzun soluklu evsizlikten sonra kendini güvende hissettiği mekândı ve şimdi anılarıyla baş başa kaldığı bir yerdi. Komşum bu yalnız ve sıkışmış dünyasında geçmişte yaşadıklarını bana anlatarak rahatlıyordu. Bu anlatılar Anne Frank’in günlüğünde yazdıklarının tam karşı tarafından faşizmin yükseliş ve düşüş dönemini yaşamış Alman bir Nazi kadının hikâyesiydi. Komşum “Her gün sınıfımızdan bir arkadaşımız eksiliyordu ama biz bilmiyorduk nereye gittiklerini” dedi bir gün ve devam etti: “Toplama kamplarından hiç haberimiz yoktu, her şey çok güzeldi, ama sonra evlerimiz bombalanmaya başladı, ailelerimiz dağıldı ve evsiz kaldık…” O sınıftaki birçok arkadaşının neden birden bire yok olduklarını, okula gelmediklerini hiç sorgulamamıştı. Ama bugün geçmişi ve yeni göç toplumu bir ülkenin vatandaşı olarak bugünün çelişkileriyle ve yalnızlığıyla yaşıyor ve yeniden bir sorgulamaya girmeye ihtiyaç duyuyordu. Öte yandan Anne Frank başarılı bir öğrenci olarak okuluna giderken, ergenliğin ilk dönemlerinde sınıfından gençlerle platonik aşklar yaşarken ve geleceğe ilişkin hayaller kurarken faşizmin dışlayıcı, yok edici baskısı ile okuldan alınmış ve ailesiyle önce Frankfurt’ta korkulu bir bekleyişe, ardından Amsterdam’da bir çatı katında geleceği belirsiz bir hayata mahkûm edilmişti. Peki neden? Folman için bu hikâyeyi anlatmak, sinemaya uyarlamak hiç de kolay değildi. Çünkü Holokost’tan kurtulan bir anne ve babanın çocuğu olarak, onların Nazi döneminde yaşadıkları korkunç olayları anlattıkları hikâyeleri anlamlandıramayacak kadar küçük bir çocuk olarak bu anlatılanlardan hayalinde canlandırdığı korkulu imgelerle büyümüştü. Ari Folman böylesi zorlu bir konuyu, bugün dahi anlamakta zorlandığımız faşizm dönemini, o büyük yıkımı genç kuşaklara aktarmanın zorluğuna inanarak hayal ile gerçek, geçmiş ile bugün üzerinden çizgi filmin olanaklarıyla, gerçeklikten kopmadan düşündüren, sorgulatan, masalsı ve mizahi bir dille anlatmayı başarıyor.

Daha önce birçok farklı dile çevrilen ve çok fazla okuyucu kitlesine sahip olan Anne Frank’in Hatıra Defteri, Basel Anne Frank Vakfı’nın desteklediği bir proje ile yeniden yorumlanıyor. Ari Forman ile illüstratör Lena Guberman’ın birlikte hazırladıkları Anne Frank Nerede? adıyla Anne Frank’in Günlüğü, ilk kez çizgi roman olarak yayımlandı ve proje kapsamında kitap aynı zamanda okullarda öğrenci ve eğiticilere yönelik farklı versiyonlarla eğitim materyalleri olarak genişletildi. Böylece hızın hâkim olduğu, bilginin yüzeyselleştiği ve geçmişle bağın kopmaya yüz tuttuğu günümüz dünyasında hafızayı canlı tutmak, Anne Frank’in hikâyesini çağdaş bir dille genç kuşaklara yeniden aktarmak amacıyla Folman ve ekibi, sekiz yıllık arşiv taramaları ve araştırmalara dayanan titiz bir çalışmayla projeyi tamamladılar ve hem bir çizgi roman hem de filme uyarlanan bu proje ile Anne Frank’in Amsterdam’da her yıl binlerce insanın ziyaret ettiği müzede başlayan ve Hannover yakınlarındaki en büyük toplama kamplarından biri olan Bergen-Belsen’de son bulan hikâyesini ve faşizmin kirli tarihini bugüne yeniden taşıdı.

Filmin ana kaynağı Anne Frank’in günlüğü olsa da kahramanı Anne Frank değil, bilakis Anne’in hayali arkadaşı Kitty. Anne Frank’in günlüğünün mürekkebinden, yağmurlu ve fırtınalı bir gecede “Sevgili Kitty” yaşayan bir figüre dönüşüyor ve Prinsengracht’ta Anne Frank Müzesi’nden Bergen-Belsen toplama kampındaki mezarına uzanan Anne’in hayatı, Kitty ile bugüne taşınıyor. Filmin ilk sahnesinde kamera Anne Frank Müzesi’ne girmek için sıra bekleyen ziyaretçiler ve müzenin önünde soğuktan korunmaya çalışan mülteci bir ailenin görüntülerinden müzedeki Anne Frank’in günlüğüne uzanıyor ve günlüğün mürekkebinden canlanan Kitty, savaşın sonunda Anne’e ne olduğunu öğrenmek için günlükle beraber müzeden dışarı çıkıyor. “Anne Frank nerede?” sorusu ile Amsterdam sokaklarında dolaşıyor ve Anne Frank Okulu, Anne Frank Caddesi, Anne Frank Müzesi olarak birçok mekana verilmiş olan ismine herkesin aşina olduğunu görüyor. Anne Frank Müzesi’nin yıllık ziyaretçi sayısına bakılırsa (Anne Frank Müzesi 2018-2019 yıllarında 1 milyon kadar ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor), dünyadan birçok turist Amsterdam’a Anne Frank’in yaşadığı bu evi görmek için kilometrelerce yol kat ediyor. Ancak filmde bu ziyaretlerin çokluğu Anne Frank’in hikâyesinin derinliği ile ne kadar örtüşüyor sorusunu akla getiriyor. Bu bakımdan yönetmen Folman, filmde özellikle Anne Frank’in yaşadıklarını bugünün koşullarından ayrı, geçmiş bitmiş bir hikâye olmaktan çıkarıyor ve Kitty’nin yolculuğu ile bugünün Avrupa’sında dünyanın farklı ülkelerinden savaştan kaçan mülteci çocukların yaşam koşullarını yan yana getiriyor. Anne Frank’in her yerde isminin sembolik olarak olmasına karşın Anne Frank kimdi? Ne yaşadı? Nasıl ve neden öldü? sorularının cevabının giderek yok olduğu ve müzeye sıkıştırılmış bir göstermelik bilgiye dönüştüğü günümüzde Kitty, Anne’in çatı katısına sıkıştırılmış yaşamında yapamadıklarını yapan, soramadığı soruları soran Anne’in gölge kişiliği olarak varlık gösteriyor. Folman, filmde Anne Frank’i günlüğünden çıkarıyor ve Kitty aracılığı ile onun hikâyesini, kendisi gibi savaştan kaçan ve yerleri olmayan, geçici konumda sıkışmış mülteci çocukların hayatına taşıyor. Böylece Anne Frank’in günlüğünün hikâyesi bugünün ve Nazi döneminin ötesindeki geleceğe uzanıyor. Savaşlardan, adaletsizliklerden kaçan, gelecekleri belirsiz, her an geri gönderilecekleri kaygısıyla yaşamak zorunda kalan Malili Ava, ailesi ve diğer mültecilerin yaşamlarına dokunarak, onlara nasıl yardım edebileceği konusunda çözümler üreten aktivist biri olarak Anne Frank’in ruhu bugüne taşınıyor.

Sonuç olarak tarihin ve bugünün biraradalığını çizgi romana ve sinemaya uyarlamak hiçte kolay değil. Ancak Folman ve Guberman, Holokost gibi zorlu bir konuyu okuyucuyu/izleyiciyi karamsarlığa hapsetmeden faşizmi olmuş bitmiş ve tarihten silinmiş bir durum olmaktan öte güncel yaşama uyarlayarak ve mikro ölçekte gündelik yaşamın içine nüfuz etmiş haliyle bugüne taşımayı başarıyorlar. Böylece hem çizgi roman hem de filmde, Nasyonal Sosyalizm tarihiyle gençlerin bugün üzerinden yeniden ilgilenmelerinin önü açılıyor ve gelecek kuşaklara giderek unutulmaya, unutturulmaya ve içi boşaltılmış, sembolik bir anıya dönüştürülen bir tarihin yeniden okunmasına ve izlenmesine olanak tanınıyor. Ari Folman, Beşirle Vals (2008) filminde 1982 yılında Lübnan Savaşı’nda asker olarak yer almış ve savaş döneminde yaşadığı dehşeti gördüğü kâbuslar üzerinden eski asker arkadaşlarıyla yaptığı görüşmelerle birleştirerek savaşın yarattığı travmaları hafızalara taşıyan belgesel bir animasyon filmi çekmiş ve bu filmiyle uluslararası birçok festivalden övgüler ve ödüller almıştı. Son filmi Anne Frank Nerede? (2021) ise bugünlerde Mubi’de izleyici ile buluşuyor.