‘Uzlaşma-çatışma-müzakere’ ve ‘dayatma-barış-savaş’. Seçimle belirlenmiş yönetim, bu zıt ikilinin ilk kesiminde yer alır. Aslında, ‘uzlaşma-müzakere-barış’ süreç ve hedefleri, demokratik rejimin belirleyicileri.

‘ÇATIŞMA-DAYATMA-SAVAŞ’

AK Parti, seçim ve sonuçlarını, milli irade fetişizmi eşiğinde tutacak derecede önemsiyor ve gündemden hiç düşürmüyor. Mesela, Cumhurbaşkanı’na karşı atılan slogan ile seçim arasında hemen özdeşlik kuruveriyor ve “Seçimle belirlenmiş CB’ye hakaret edemezsin; yüzde 52 oyla seçilmiş bir kişi hakkında bunları söyleyemezsin!” sözleriyle tepki gösteriyor. Bu ne anlama gelir? Sanki CB, halk tarafından seçilmeseydi ya da yüzde 52 yerine, yüzde 50+1 oy almış olsaydı, ona hakaret etmek meşru olurdu…

Bu yaklaşım tarzının sürekli kılındığı bir ortamda, ‘uzlaşma-müzakere-barış’ üçlüsü, yerini kolayca, ‘çatışma-dayatma-savaş’ üçlüsüne bırakabiliyor.

‘HUKUK, İKTİDARIN BASKI ARACI’

Açıktır ki, ‘seçim’, her türlü ölçünün, hatta hukukun da üstünde görülüyor.

Öyle ki, seçilmiş kişi karşısında, ‘eleştiri özgürlüğü’ dahi sorgulanabiliyor: seçilmişleri eleştirmek için ifade özgürlüğü güvencesi dışlanırken; hukuk, -amacından çıkarılarak- düşünce suçu yaratmak amacıyla işletilmeye çalışılıyor.

AKP iktidarlarının özelliği, siyasal açıdan, demokrasi ile çatışan kavram ve araçlara öncelik vermesi; hukuk açısından ise, hukuku kendisi için sınırlayıcı norm, yurttaş için ise güvence olmaktan çıkarıp, yurttaşa yönelik bir ‘baskı aracı’na dönüştürmüş olması.

Demokrasi ve hukuk üzerine çelişkiler çizelgesi uzatılabilir...

Burada, bu çatışmanın anayasa açısından anlamına dikkat çekilecek.

ANAYASA BARIŞI NE DEMEK?

Önce, anayasasızlaştırma ve anayasa fetişizmi arasındaki çelişki: (yürürlükteki) Anayasa sürekli ihlal edildiği halde, (yapılması hedeflenen) anayasa, kurtarıcı olarak sunuluyor.

Sonra, Anayasa yapım yöntemi de yanlış; kurucu-kurulu iktidar ikilemi tersine çevrildiği için. Bunu da geçiyorum.

Asıl önemlisi, başlıca engel siyasal nitelikte; çünkü siyasal hayat, ‘anayasal barış’ koşullarının tamamen dışında.

Anayasa, doğası ve amacı gereği, hem ‘toplumsal barış’ için; hem de, barış ortamında ve barış diliyle yapılır.

Anayasa barışını dinamitleyen, sadece ‘saray dayatması’ değil, aynı zamanda hükümetin demokratik olmayan zihniyeti. Kendisine oy vermeyen Türkiye’nin 2. yarısının farklılığını kabul etmeyen bir anlayış... Bunda, dünyevi olmayan zihni koşullanmanın payı açık olsa da, konumuz bu değil... Burada sadece saptama ile yetiniyorum: bir savaş politikası adeta (dışa karşı olanından söz etmiyorum):

Osmanlı modernleşmesi ve Cumhuriyet rönesansı ile 20 yy. sonuna kadar toplumsal-hukuki ve siyasi kazanımlara karşı toptan savaş; bir tür sömürge yönetimi gibi. Saray vesayeti altında, parlamentarizme karşı seferberlik yoluyla TBMM’nin itibarsızlaştırılması, bu görüşü teyit ediyor...

Böyle bir ortamda, sorun, hukuk ve anayasa tekniği ötesine geçiyor; öyle ki, siyaset ve demokrasi eksiği, ‘anayasa barışı’ yerine, ‘anayasa savaşı’ için meşruluk zemini oluşturuyor.

...SAVAŞ TEKNİĞİ OLMAKTAN ÇIKARMAK İÇİN

Bu manzara-i umumiye karşısında şu sorulmalı:

Toplumsal ve siyasal muhalefet, anayasa barışı için ne ölçüde etkili olabilir? İlk akla gelenler:

  • Anayasal yanlışlar karşısında, doğruları ortaya koymak;
  • Halka bu bilgileri savaş değil, barış diliyle anlatmak,
  • Ama dayatmacı işlem ve eylemlere, toplantı ve gösterilerle gerektiğinde direnme hakkı ile karşı koymak,
  • Bunun için geniş ittifaklar kurmak. Unutmayalım: Halk anayasası, ancak halkın katılımıyla gündeme çıkarılabilir.

...VE KOMİSYON DAĞILDI

Dağıtılmasından iki yıl iki ay sonra hiçbir yöntem yeniliği yapılmadan toplanan Anayasa Uzlaşma (ya da mutabakat!) Komisyonu dağıldı. Belki de hayırlı oldu. Bu yazı çatıldıktan sonra ortaya çıkan bu durum, ‘anayasa savaşı’ ve ‘anayasa barışı’ ikilemini değiştirici bir etki yaratacak görünmüyor.

Bu vesileyle iki şey iyice anlaşıldı:

-Anayasa’ya aykırı mevzuat: AK Parti, başlıca amacı hak ve özgürlükleri bastırarak demokratik muhalefeti sindirmek olan yasalara dokunmak istemiyor.

-Halkın öne çıkması gereği: başlıca görevi yasa yapmak olduğu halde bundan kaçınıp, Anayasa yapıyor görünerek sürekli gündem saptırması kurulu iktidar karşısında seçmenler, “halkın katılımı olmadan anayasa yapılamaz; kurucu iktidar biziz” demek durumunda.

*Cerattepe için direniş neyin göstergesi? Halkın yarısını düşman gören bir iktidar anlayışı, konu ülke olunca, bütüne dönüşüyor: ‘Türkiye düşmanlığı’