Google Play Store
App Store

Prof. Dr. Mullen’a göre Trump, küresel hegemonyası buharlaşan ABD’nin emperyalist politikalarının bir semptomu ve ona karşı savaşmaktan başka çare yok. Akademik örgütlenmenin merkezindeki isimlerden biri olan Mullen, Trump’ın “karşı devrim” çabalarına karşı artan direnişin, toplumsal değişime gebe olduğunu söylüyor.

Savaşmaktan başka çare yok
Fotoğraf: BirGün

Umut Can FIRTINA

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’daki ikinci döneminde hem ülke içinde hem de uluslararası alanda söyledikleri ve attığı adımlarla dünyayı sarsmaya devam ediyor.

Krizdeki emperyalist kapitalizmi, buharlaşan Amerikan hegemonyasını tekrar tesis etmek için küresel ticaret savaşı dâhil birçok adım atarken ülke içinde de göçmenleri sınır dışı etmesi, temel demokratik haklara, devlet kurumlarına saldırıları, üniversitelere yönelik artan tehditleri, görevdeki ilk 90 günü geçmeden bile Amerika’nın çehresini değiştirdi. Beyaz Saray’ın artan baskıları, giderek büyüyen bir tepkiyi de karşısında buluyor.

Indiana eyaleti Purdue Üniversitesi Amerikan Çalışmaları’ndan, aynı zamanda ABD’deki akademik örgütlenmenin göbeğindeki isimlerden emeritus Prof. Dr. Bill V. Mullen ile Trump yönetiminin baskı politikaları ve Amerikan toplumunun tepkisini konuştuk.

Prof. Dr. Bill V. Mullen
Purdue Üniversitesi

Trump’ın ülke içinde artan baskı politikasının sebebi nedir? Trump neyi amaçlıyor?

Yani Trump rejimi, Amerikan egemen sınıfının tam güce sahip olmak ve hükümeti kendi zenginliğini artırmak için kullanmak isteyen bir kesimini temsil ediyor. Ve bunu yapmak için, gücü üzerindeki tüm sınırları silmeye çalışıyor.

Yani bu, yasaları silmek, hükümetin kurumlarını silmek anlamına geliyor. Ki bunlar gücünü yavaşlatabilir. Bu da askeri güç kullanmak anlamına geliyor. Polis, özellikle de göçmenlik hizmetlerini, bu güç girişimine direnmesin diye büyük çoğunlukla Gazze’deki soykırımı bahane olarak kullanıyor. Savaşa, soykırıma, İsrail'e karşı çıkan herhangi biri artık devlet düşmanı.

Bu durum sadece üniversiteler için geçerli değil sanırım.

Evet, bu sadece üniversiteler için geçerli değil, her ne kadar üniversiteler ana hedef olsa da.
Üniversiteler Amerikan toplumunda en çok muhalefetin olduğu sektör, özellikle de savaş konusunda. Yani üniversitelere yönelik saldırılar aslında Filistin halkına desteğe yönelik bir saldırı. Amerikan üniversitelerinin saldırı altında olmasının asıl nedeni bu.

Peki, baskı artarken direniş ne durumda?

Büyüyen bir direniş var. Size birkaç örnekle yaptığım analizi anlatacağım.

Bir yanda “burjuva demokrasisinin” direnişi var. Trump'ın kazanmasını istemeyen liberal düzenin direnişi. Trump’ın birçok girişimini engellemek için yasayı, hukuku kullanıyorlar, öğrenciler veya sınır dışı edilen Venezuelalılar gibi.

Diğer yanda ürekli olarak İsrail'in savaşını eleştiren, karşı bir örgütlenme var.
Hala birçok insan Filistin halkını desteklemek için protesto ediyor. Şimdilik bu protestolar tehditler yüzünden küçüldü. Mahmud Halil ve diğer öğrencilerin tutuklandığını gördük. Ama sürekli olarak Filistinlilere savaşa karşı konuşmalar ve küçük protestolar sürüyor.
Direnişe bir başka örnek olarak da üniversitelerde “Sığınak Kampüs Ağı” diye bir grup var.

2016'da Trump seçilerek tüm Müslümanları yasaklamayı vaat ettiğinde, bu “sığınakları” organize etmeye başlayan insanlar vardı. Fikir şuydu: “Eğer şehrimizde yaşarsanız, Trump sizi sınır dışı etmeye veya tutuklamaya çalışırsa sizi koruyacağız.” Bu hareket şimdi yeniden canlanıyor. Hem “sığınak şehir” hareketi hem de şimdi “sığınak kampüsleri” öğrencileri Trump yönetiminin tehditlerinden korumaya çalışıyor.

ULUSAL EYLEM GÜNÜ

Perşembe günü yükseköğrenim için “Eylem Günü” dediğimiz şeyi yaptık. Bu akademik sendikalarla organize ettiğimiz bir şeydi. Biri de benim üyesi olduğum Amerikan Üniversite Profesörleri Birliği (AAUP).

İnsanları ayağa kalkıp öğrencilere, akademik özgürlüğe, ifade özgürlüğüne, yönelik saldırılara, Trump’ın baskı aracı olarak kullandığı muazzam bütçe kesintilerine karşı protesto etmeye çağırdık. ABD genelinde, 44 eyalette binlerce kişinin katıldığı 200 protesto yaptık. Çok başarılıydı ve daha organize, özellikle öğrencileri ve öğretim üyelerini birleştiren bir direnişe doğru gidecek ilk adımdı. Bu protestolar gerçekten öğretim üyeleri, öğretmenler tarafından yönetildi. Şu an bu protesto hareketinin nasıl devam edeceğini tartışıyoruz.

Sadece protesto gösterileri yeterli olacak mı? Trump’a direnişin başarılı olabilmesi için neye evrilmesi gerek?

Her şey yapılmalı. Tüm silahları kullanmalıyız. Yasayı, mahkemeleri kullanmalıyız. Halk protestolarını kullanmalıyız. İşçilerin büyük grevler organize etmesi gerek ve bu konuda hâlihazırda tartışmalar var.

Sendikalar buna nasıl dâhil olur?

Amerika'daki sendika işleri biraz karışık. Mesela, en büyüklerinden biri, yüz binlerce otomotiv işçisini temsil eden Birleşik Otomotiv İşçileri (UAW). Bu sendika çok güçlü. Ancak şu anda liderleri Trump'ın gümrük vergilerini destekliyor. Taban üyeler ile liderlik arasında fark var. Sendika liderleri bunun Amerika’ya daha fazla iş getireceğini söylüyor.
Bu çok kötü bir pozisyon çünkü Trump’ın kendisi gibi çok milliyetçi. Amerikalı işçileri, Amerika dışındaki işçileri düşmanları olarak düşünmeye teşvik ediyor. Bu, sendikaların bazen Trump'a karşı protesto etmesinin ne kadar zor olduğunun bir örneği.
Ama Trump’a çok aktif bir şekilde karşı çıkan, üyesi olduğum AAUP gibi sendikalar da var. Diğer örgütlerle birlikte Trump yönetiminin sınır dışı politikalarını, fon kesintilerini dava ettik. Muhtemelen şu anda Trump’a tam muhalefet konusunda Amerika'daki en iyi sendika.

Peki üniversiteler neden hedefte?

Gördüğümüz şeyin Amerika'da faşizme doğru bir deney olduğunu düşünenler var.

Üniversitelerde anlıyoruz ki Trump, Orban'ın Macaristan'daki veya Modi’nin Hindistan’daki taktiklerini kullanıyor.

Bu otoriter devletler, üniversite sistemini, aynı zamanda mahkemeleri kontrol etmeye veya yok etmeye çalıştılar. Bunlar, tipik olarak yeni otoriter türdeki hükümetler tarafından kullanılan iki kurum.

Diğer örnek ise İsrail yönetimi olurdu ki o da çok benzer şekilde mahkemeleri kullandı ve açıkça İsrail'deki üniversiteleri kontrol ediyor. Ayrıca Gazze'deki her üniversiteyi yok etti.

Biz, buna “scholasticide” (skolastisid-okul kırımı) diyoruz. Bu terim, bu İngiltere'deki Karma Nabulsi isimli akademisyen tarafından yaklaşık 15 yıl önce yaratıldı.

∗∗∗

Scholasticid nedir?

Türkçeye “okul kırımı” olarak çevirebileceğimiz “Scholasticide” terimi, “öğretmenlerin, öğrencilerin ve personelin tutuklanması, gözaltına alınması veya öldürülmesi ve eğitim altyapısının tahrip edilmesi yoluyla bir yerde eğitimin sistematik olarak yok edilmesi” olarak tanımlanabilir. Terim ilk olarak, 2008 Aralık-2009 Ocak arasındaki “Birinci Gazze Savaşı’nda” İsrail’in Filistin’deki eğitim altyapı sistemini yok etmesi sebebiyle Oxford Üniversitesi akademisyeni karma Nabulsi tarafından ortaya atıldı.

Bu, İsrail devletinin iki şey yapma şeklini anlatıyor: Filistin'deki eğitimi yok etmek ve Filistinlilerin İsrail'deki üniversitelere gitme yeteneğini kısıtlamak. Yani bilgiyi ve eğitimi yok etme girişimi.

İsrail, Gazze'deki her bir üniversiteyi yok etti. Öğretim üyelerini, öğretmenleri, öğrencileri öldürdü.
Üniversite profesörleri olarak, savaşa karşı protestomuz aynı zamanda skolastiside karşı bir protesto çünkü bu bir evrensel insan hakkı. Trump’a karşı protestomuzun önemli bir yönü de bu.

Baskılara gerekçe olarak kullanılan “antisemitizm” ve İsrail karşıtlığı neden bu kadar ön planda? Bunda İsrail lobisinin payı ne?

İsrail'e her yıl 3 milyar dolar veriyoruz. Önce Biden yönetimi, şimdi de Trump soykırımı destekliyor. Trump soykırımı, hükümetine karşı tüm protesto ve direnişi yok etmeye çalışmak için kullanıyor. İsrail lobileri bunda çok büyük bir rol oynuyor.

Amerika'da Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) diye bir örgüt var. Amerikalı politikacılara İsrail'i desteklemeleri için muazzam miktarda para veriyorlar. Bu, Amerika'daki en etkili lobi örgütlerinden biri. Bu politikacıların çoğu AIPAC'ın istediği şekilde oy kullanıyor.

Genel olarak hükümetin İsrail devletini desteklemesinin büyük bir parçası. Uzun bir geçmişi var ancak politik bağlamda şunu söyleyebilirim:

Yani bu, bu hükümetin İsrail devletini desteklemesinin nedeninin büyük, büyük bir parçası, genel olarak konuşursak.

Uzun bir geçmişi var, ancak politik bağlamda şunu söyleyebilirim:

APAC, hakkında yazılacak, lobi faaliyeti dediğiniz şeyi tanımlayacak en önemli tek örgüt.

Diğer taraftan, Amerika'da çok güçlü bir anti-Siyonist Yahudi hareketi de var: Barış İçin Yahudi Sesi (JVP). Eylem Günü’nün bir parçası olarak kendi protestosunu organize etti bu eylem gününün bir parçası olarak.

Protesto ettikleri şey şuydu: Amerika'da Uluslararası Holokost Anma Birliği (IHRA) diye Siyonist bir örgüt var. IHRA, yaklaşık 10 yıl önce yeni bir antisemitizm tanımı yarattı.

Onların tanımı diyor ki; “Eğer İsrail'i, İsrail devletini eleştirirseniz, antisemitiksiniz.”

Bu tanım ilk olarak 5 yıl kadar önce İngiltere'deki iktidar partisi tarafından kabul edildi. Şimdi, mesela Harvard gibi birçok üniversite de IHRA’nın bu tanımını benimsedi.

Perşembe günkü protestosu, akademisyenlerin bu kuralı çiğnemesi ve İsrail'i açıkça eleştirerek IHRA tanımını reddettiklerini göstermesiydi. Bu, şu anda Amerika'da büyük bir savaş alanı. Siyonist hareketin daha fazla IHRA istediği, bizim ise buna karşı savaştığımız büyük bir savaş alanı. Amerika'da APAC yüzünden bu IHRA'yı destekleyen ve onu Filistinlileri susturmak için bir silah olarak kullanmak isteyen birçok politikacı var.

Protestoların ve davaların direnişte ilk adım olduğunu söylediniz. Bu direniş vatandaşlar arasında da yayılıyor mu?

Büyüyor.

Trump seçildikten hemen sonra, ilk haftasında, yaklaşık 130 tane başkanlık kararnamesi imzaladı. Ve birçoğu insanları susturmaya çalışıyordu. “Eğer, bizimle aynı fikirde değilseniz,
size karşı geleceğiz” diyordu. Çok korkutucuydu.

ABD, en azından demokratik haklar perspektifinden bakarsak neredeyse “ifade özgürlüğü” ile tanımlanabilecek bir ülkeydi.

Doğru. Mesela, bazı muhafazakâr insanlar, hatta bazı Cumhuriyetçiler şimdi Trump'ı öğrencileri tutukladığı için eleştiriyorlar. Çünkü onlar ifade özgürlüğüne inanıyorlar. Bu da bir direniş biçimi ve bu muhafazakârlardan bile geliyor.

Örneğin Kilmar Abrego Garcia’nın sırf dövmeleri yüzünden “MS-13” çetesine üye olmakla suçlanarak sınır dışı edildiği El Salvador’daki mega hapishane CECOT’a gönderilmesi.

Kendi seçmenleri, birçok Cumhuriyetçi senatör ve Kongre üyesinden bunun hesabını soruyor, geri getirilmesini istiyorlar. Hatta hükümet bile bunun bir hata olduğunu söyledi.
O şimdi El Salvador'da hapiste ve Trump onu geri getirmeyecek.

Amerika özgürlük ve ifade özgürlüğü isteme konusunda benzersiz değil. Birçok ülke, ifade özgürlüğüne değer veriyor.

Ama şu anda Amerika'da insanlar, Trump’ın ifade özgürlüğünü yok ettiğinin farkında.
Bu, bence göreceğimiz muhtemelen en yaygın direniş konusu. Avukatların mahkemelerde bir miktar başarı elde etmesinin nedeni de perşembe günkü protestomuzun çok, çok büyük olmasının nedeni de bu.

Bu devam edecek. Hatta Trump sindirmeye çalışsa da medyada, ana akım, burjuva diyebileceğim New York Times gibi gazeteler, Trump'tan nefret ediyorlar kısmen bu ifade özgürlüğü meselesi yüzünden. Onu basının özgürlüğüne saldıran biri olarak görüyorlar.
Yani direniş var, direniş durmayacak.

Neyin gerekli olduğunu sormuştun. Hepsi, hepsi gerekli.
Medyamız olmalı, protestolarımız olmalı, mahkemelerimiz olmalı, grevlerimiz olmalı. Her bir protesto biçimi gerekli olacak. Ve başarılı olup olmayacağını bilmiyoruz çünkü Trump'ın polisi ve orduyu kullandığını gördüğümüz insanlar var.

Şu anda kimse Amerika’ya geçmesin diye Meksika sınırına orduyu gönderdi.

Yani ne kadar ileri gideceğini bilmiyoruz. Bunu daha önce görmedik. Başarılı olup olmayacağımızı da bilmiyoruz. Ama hissediyorum ki insanlar giderek daha cesur oluyorlar ve çok daha fazlası ayağa kalkacak.

Bu yaşananlar Amerikan toplumunu, siyasete bakışını nasıl değiştiriyor?

ABD iki parti tarafından domine ediliyor. Son 50 yılda olan şey, bu iki parti birbirine giderek daha fazla yaklaştı. İkisi de çok neoliberal, çok pro-kapitalist partiler. İkisi de işçi haklarını baltaladı. İkisi de emperyalist partiler. ABD’nin dahil olduğu tüm büyük savaşlar her iki parti tarafından desteklendi. II. Dünya Savaşı'ndan Vietnam'a, İsrail'deki soykırıma kadar.
Şimdi olan şey, birçok insanın bu iki partinin kendi çıkarlarına hizmet etmediğini fark etmesi.
Son seçimde milyonlarca insan oy kullanmayı reddetti. Başkanlık seçimlerinde, seçmenlerin sadece yaklaşık %35'i oy kullanıyor.
Son seçimde Demokrat Parti, öncekine göre 7 milyon oy kaybetti. Birçoğu soykırımı destekledikleri için Biden ve Harris’e kızgındı.
Yani birçok insan için her ikisi de başarısız oldu. Trump aslında bu başarısızlığın bir semptomu. Bu iki parti tarafından yaratılan bir vakuma çekiliyor.
Demokratlarda veya Cumhuriyetçilerde Trump'a karşı hiçbir direniş yok çünkü onlar aslında anlaştılar, politikalarıyla onun iktidara gelmesinin yolunu açtılar.
O sadece bu politikaların birçoğunu abartarak yansıtıyor. Ve hiçbir direniş yok. Direniş insanlardan, halktan geliyor.

Direniş ise protesto eden bizim gibi insanlardan, öğrencilerden, işçilerden, avukatlardan, göçmenlerden geliyor. Yani, Demokratlar ya da Cumhuriyetçiler için savaşmıyoruz. Farklı bir Amerikan toplumu için savaşıyoruz. Ben kendim bir sosyalistim ve sosyalist bir toplum görmek isterim. Çünkü Amerika'da yıllardır anti-sosyalist ve anti-komünist olma geleneği var.
Trump çok güçlü bir şekilde anti-komünist. Kim siyahi, kadın, trans haklarını destekliyorsa onlara saldırıyor, “Marksist” diyor.

Marksizm’in tanımından çok uzak.

Evet. Ve şimdi birçok cadı var.
Komünistler, Filistinliler, göçmenler, translar, hepsi şimdi cadı ve hepsini yakmak istiyor. İnsanlar bunun ölüm kalım meselesi olduğunun artık farkında.
“Trump yönetimi faşist olabilir, hapse girebiliriz ve savaşmaktan başka seçeneğimiz olmayabilir.”

Bu toplum içinde giderek büyüyen bir hareket. Biraz zaman alacak. Bizim sosyalist dediğimiz şeye, bir tür birleşik cepheye ihtiyacımız var. Herkesi bir araya getirip faşizmin potansiyeline karşı savaşmalıyız ABD’de. Ama aynı zamanda farklı bir toplum vizyonuna da ihtiyacımız var.
Ve sosyalist olarak biz sınıf eşitsizliği gibi şeyleri ortadan kaldırmak istiyoruz. Herkes için konut, sağlık hizmeti ve eğitim istiyoruz.

Son 20 yıla bakarsanız Amerika'da, birkaç çok büyük halk ayaklanması yaşadık. 2011’de Wall Street’in işgal edildiği “Occupy” hareketi, 26 milyon insanın polis şiddeti ve ırkçılığını protesto ettiği “Black Lives Matter” hareketi ve son olarak Filistin ayaklanması.

Öğrenciler 2024'te kamplarını kurduğunda, bu, Vietnam'dan bu yana ABD’deki açık ara en büyük savaş karşıtı, anti-emperyalist gösteriydi. Vietnam, ABD’de savaşa, emperyalist müdahaleciliğe bakış konusunda çok şey değiştirdi. Filistin hareketinin de yaptığı bu. Zihinleri değiştirdi.

Sizce aynı etkiye sahip mi?

Evet, ama Trump da “karşı devrim” için, Amerikan egemenlerini yeniden iktidara getirmek için, Amerikan emperyalizmini kurmak için, kapitalizme ve emperyalizme karşı tüm direniş biçimlerini yok etmek için gerçekten çok çalışıyor.

O, birçoklarının fark ettiği üzere gerileyen bir Amerikan imparatorluğunun bir semptomu.

Hayat birçok insan için kötüleşiyor.

Sağlık hizmetleri, altyapı kötü. İnsanlar uyuşturucuya, ağrı kesicilere bağımlı.

İnsanlar, zengin ile fakir arasındaki uçurum aşırı. Trump tüm bunların bir belirtisi. Trump'a oy veren birçok insanın korkunç hayatları var. Onların sahip olduğu tek ifade öfke ve belki de o onların kurtarıcısı olabilir umuduyla oy verdiler. Ama o bir kurtarıcı değil, açıkça düşman.

Eğer Trump’ın karşı devrimini yok edebilirsek, farklı bir toplum için bir fırsatımız olabilir.

Sosyalizm benim tercihim olurdu. İnsanları Trump’a, Demokratlara, Cumhuriyetçilere bir alternatif olduğuna ikna etmeliyiz. İşte birçoğumuzun savaştığı şey bu.

Bu bir dönüm noktası mı? Yani, Amerika geri dönecek mi? Kaynama noktasına ulaştığımızı sanmıyorum, Occupy, Black Lives Matter ve Filistin. Bu bütün bir nesil, çoğunlukla 40 yaşın altındaki insanlar ki hepsi bu protestoların birçoğuna katıldı. Yani büyük bir potansiyel var.

Ama Amerika coğrafi olarak çok büyük bir ülke, 370 milyon insan var ve dünyanın en güçlü kapitalist ülkesi. Değişim yapmak zor bir yer. Ama gördüğüm şey şu: Su ısındı.