Hong Kong’un ardından, rotayı yakın tarihi büyük mücadelelerle dolu, modern dünyanın sayılı sosyalist rejimlerinden Vietnam’a çeviriyoruz. 16 günlük Vietnam yolculuğunun ilk bölümüne buyurun...

Savaştan mutlulukla çıkan ülke: Vietnam

Vietnam, 1950’lilerin ortalarından itibaren 35 yıl boyunca Fransızlar, Birleşik Amerikalılar ve komşu Kamboçya ile savaştaydı ve bu savaşlarda 3,5 milyona yakın Vietnamlı hayatını kaybetti. Henüz son 25 yıldır ülkelerinde barışı hissedebiliyorlar. Bin yıllık tapınaklarının üzerine düşen bombaların yarattığı harabeleri ve çukurları gidip gördüğünüzde, ülke bu felaketleri görmeseydi bugün nerede olurdu diye düşünmemek mümkün değil.

Vietnam’ın resmi adı Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti. 1945’teki Vietnam Bağımsızlık Hareketi’nin önderi, Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’nin kurucusu, halk için “ulu önder” statüsündeki Ho Chi Minh, ya da Vietnamlıların tabiriyle “Ho Amca”, Anıtkabir’e oldukça benzeyen bir mimari eser olan mozolesinden bugün şehri gözetliyor. Ho Chi Minh, eski adı Saygon olan Vietnam’ın en büyük şehrine adını vermekle kalmamış elbette, müzikten sinemaya, resim sanatından heykellere ülkenin her köşesinde varlığını size hissettiriyor, okullardaki her sınıfta tahtanın üzerine asılı portresiyle de dahil. Sosyalizmin, iyi ve kötü yanlarıyla hayatın her alanında halen kendini güçlü biçimde hissettirdiği ülkede şehir ve köy yaşamının, 2 bölüm boyunca bahsedeceğimiz zorlukları da mevcut. Fakat Vietnam halkı geçmişindeki bunca acıya ve günlük hayattaki zorluklara rağmen hayatından memnun, stresten uzak ve hatta düpedüz mutlu. Komşu Tayland uzun yıllar turizmde pastanın büyük dilimine sahipti, Vietnam ise son 10 yıla kadar büyük kalabalıklardan uzak kalmayı başardı, ancak muhteşem doğal güzellikleri, iklim ve kültür açısından çeşitliliği ile büyük şehirlerdeki eğlenceli gece hayatı ülkenin popülaritesini giderek artırdı. Şöyle anlatalım; Tayland’a 1 yıl içinde gelen turist sayısı halen Vietnam’ın 3 katı civarında, ancak son 20 yılda Tayland’ın ziyaretçi sayısı % 450 artarken, Vietnam’ın ziyaretçi sayısı % 760 oranında arttı ve 13 milyona ulaştı. Biz de Vietnam’ın orta kısmından kuzey sınırına kadar ulaşan 16 günlük bir yolculuk yaptık. Bizi Hong Kong’dan Da Nang’a getiren Hong Kong Express uçağından inerek başlayalım.

savastan-mutlulukla-cikan-ulke-vietnam-462998-1.

Da Nang ve Sonu Gelmeyen Sahili
Da Nang, başkent Hanoi ve Ho Chi Minh’den sonra Vietnam’ın en büyük üçüncü şehri. Genelde bir endüstri şehri olarak bilinmesi onun turistler tarafından çok fazla ziyaret edilmemesine yol açmış, bu yüzden de genelde 30 kilometre güneydeki, turistlerin göz bebeği Hôi An’dan günübirlik düzenlenen turların merkezi durumunda. Ancak biz klasik turist davranışlarından ve turlardan uzak durmaya çalıştığımız için Da Nang’da 2 gece geçirmeye karar verdik ve şehirden ayrılırken bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu anladık. Vietnam’a ayak bastığımızda gözümüze ilk çarpan şey, akşam 10 sularında kafelerin tıklım tıklım olduğu ve seyyar yemek tezgâhının etrafına 5 tane plastik masa ve 20 tane plastik iskemle atan herkesin bir açık hava lokantası kurduğu. Bir de tabii, daha önce de birçok kez duyduğumuz, yiyecek-içecek fiyatlarının aşırı ucuzluğu. Şöyle diyelim, Vietnam’da orta halli bir lokantada başlangıç, ana yemek ve 2 şişe bira için ödediğiniz rakam kişi başı 30 TL (!) civarında. Eğer bu yemeği, sokak tezgâhlarında yerseniz fiyat 20 TL civarına kadar geriliyor. Hatta Vietnam’da kaldığımız 16 gün boyunca herhangi bir yemek için ödediğimiz en yüksek rakam kişi başı 200 TL idi ve onu da yolculuğun sonunun gelmesinin şerefine lüks bir otelin açık büfesine ödemiştik. Bu fiyatlara rağmen Vietnam mutfağı porsiyon konusunda da oldukça cömert. Yani oldukça cüzi rakamlara karnınızı doyurmadan sofradan kalkmanız oldukça zor.

Da Nang’ın 5 kilometre uzunluğundaki, bir zamanlar Vietnam Savaşı’nda çok önemli bir rol oynayan sahili bugün tertemiz kumsalı ve deniziyle harika bir plaja dönüşmüş durumda. Bu plajın bittiği ve şehir merkeziyle birleştiği noktada deniz ürünlerini sofralarına taşıyan lokantalar ve gece hayatını renklendiren barlar başlıyor. Da Nang’daki ikinci günümüzde istikamet, şehrin sembolü haline gelen Mermer Dağları. Birbirine yakın konuşlanmış ve en yükseği 500 metre yüksekliğindeki bu doğal yapılar içlerinde bir dolu küçük tapınak mağaza bulunduruyor. Bu mağaralardan en ünlüsü savaş zamanında hastane olarak kullanılan ve tepesine düşen bombaların açtığı delikten giren gün ışığıyla bir tapınağa dönüştürülen Hoa Nghiem. Mermer Dağları’nın en yüksekte bulunan 2 noktasından Da Nang şehrinin panoramik görüntüsünü de izleyebilirsiniz.

Renk ve Terziler Cenneti Hoi An
Ertesi gün güneydeki rengârenk Hôi An’a gitme zamanı. Ama size Da Nang’daki son gecemizde gittiğimiz harika bir lokantayı önermem lazım. Lokantalar bölgesinde, çıkmaz bir sokağın sonuna kurulmuş Thung Phi BBQ. Hem masanın üzerindeki ızgarada kendi et veya sebzelerinizi pişireceğiniz hem de kendi mutfaklarında pişirdikleri nefis şehriye (noodle) tabaklarını tadabileceğiniz Thung Phi, 16 günlük yolculuğumuzun zirve anlarından birisiydi. Burada ulaşımla da ilgili hemen bir tavsiye verelim. Vietnam’ın büyük şehirlerinde, şehir içi veya birbirine yakın iki şehir arasındaki yolculuk için tek seçeneğiniz Uber olmalı (tabii mobilet kiralamak ya da şehirler arası otobüsleri de kullanmak mümkün, ancak otobüs seçeneği 50 kilometreden daha uzak mesafeler için daha uygun). Biz Da Nang-Hoi An arasındaki 30 kilometre için Uber’e 358 bin Dong ödedik ve bu 60 TL’ye denk geliyor. Aşağıda şehirlerarası otobüslerden de bahsedeceğim.
Hôi An, aynen Da Nang gibi Vietnam’ın doğu kıyısında, turistlerin uğrak yeri pozisyonunda, tarihi kısmı UNESCO Dünya Mirası Listesinde olan, 120 bin nüfuslu bir şehir. Tam 400 otele ev sahipliği yapan bu küçük (!) şehrin sokakları, özellikle akşam saatlerinde büyük kalabalıkların sahnesine dönüşüyor. Özellikle de Thu Bộn Nehri’ne bırakılan renkli fenerlerin oluşturduğu, Işıklar Köprüsü’nden izleyebileceğiniz muhteşem görüntü ve nehrin kenarında sıralanmış tıka basa dolu barlar Vietnam’ın reklam yüzlerinden birisi. Biz nehir kenarının hemen arka sokağında, Lumpia adındaki Vietnam börekleri ile (bizdeki sigara böreğinin daha ince hamurla yapılanı) bizleri büyüleyen Nostalife’ta akşam yemeğini yedik ki bu da Vietnam yolculuğundan tavsiye vereceğimiz ikinci harika mekân. Hôi An’ın ünü Vietnam’a yayılan bir başka tarafı terzileri. Şehrin hemen her kısmında bulacağınız terziler sabah erkenden ölçülerinizi alıp, akşam saatlerinde takım elbisenizi veya bir balo kıyafetini teslim edebiliyorlar. Ancak belirteyim bu daha çok Avrupa ve Amerikalılara hitap eden bir pazar. Zira fiyatlar Türkiye ile hemen hemen aynı, tabii burada size özel yapılmış ve birkaç saat içinde teslim edilebilen kıyafetler söz konusu. Bavul veya sırt çantanızda yer varsa düşünülebilir.

savastan-mutlulukla-cikan-ulke-vietnam-462996-1.

Bombaların yıktığı tapınaklar ve eski başkent
Hôi An’dan ayrılmadan önce yolumuz 8. ve 10. asır arasında inşa edilmiş ve Vietnam Savaşı’nda üzerine düşen bombalar sebebiyle sadece birkaç binası ilk halini koruyabilmiş My Son Tapınağı var. Bombaların harap ettiği eski tapınaklar bugün üzerinde bitkilerin büyümesi ile başka bir güzelliğe bürünmüş durumda. Biz bu güzellikleri geride bırakıp eski başkent Hue’nin yolunu tutuyoruz. Vietnam otobüslerine girerken şöför size ayakkabılarınızı çıkarmanızı söyleyip onları bir poşete koyarak size teslim ediyor. Ardından 3 sıra halinde, ranza tipinde 2 katlı ve 45 derece yatabilen koltuklara uzanmış halde yolculuk ediyorsunuz. 130 kilometre ötedeki Hue’ye otobüs yolculuğunun fiyatı sadece 8 TL.
15 gün sonra ikinci bölümde sizleri, eski başkentten başlayıp bugünkü başkent Hanoi ve tarifsiz doğal güzelliklerle dolu Ninh Binh, Sapa ve Ha Long Körfezi’ne götüreceğiz.

savastan-mutlulukla-cikan-ulke-vietnam-462997-1.