Jeopolitik hesapların, küresel dünyada yeniden şekillendiği buhranlı bulanık zamanlardayız. Kapitalist zihniyetin örgütlediği barbarlığın hüküm sürdüğü yüzyılımızda, karanlık tekinsiz günler, korkulu bir düş gibi. Aklın yıkımı adım adım gerçekleşmekte. 
   
Robert Bober’ın “Savaştan Beri Ne Var Ne Yok” adlı romanı, İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan derin savaş acılarını ve savaş sonrasında insanların yeniden yaşama sımsıkı tutunuşlarını anlatır. Dostluk ve barışın her şeye üstün gelebileceğini aktarır. Bu yapıt Fransız yönetmen Charles Tordjman’ın parıltılı uyarlamasıyla sahneye taşınır, yapıt başta Fransa olmak üzere tüm dünyada tanınır. Umut ilkesi oyunun ana damarıdır.   
   
Metin, değerli oyuncu Françaois Clavier’in yorumuyla bin dokuz yüz doksan bir yılında Fransa’da sahnelenmiş, İstanbul Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle sekiz yıl sonra Türkiye’de  izlenebilmişti.
   
Eski tip bir dikiş makinesinin bulunduğu terzi atölyesinde geçen oyun, Raphael ve Betty adlı iki kardeşin üzerinden anlatılır. Mektuplar aracılığıyla örülen dramatik yapının canlı eğretilemeleri bizleri derinlere, kökümüze indirebilir.  “…olmadı, öyküye yeniden başlamak istiyorum. Bu, iyi bir başlangıç olmadı. Öykülere doğru bir başlangıç bulmak çok önemlidir.” Clavier ilk sahneyi bu repliklerle bitirir.

Üzerimde büyük bir etki yapan oyunun bu ilk sahnesi uzun yıllar zihnimde asılı kaldı. Doğru bir başlangıç… bulabilmek. Tezahürü katliam, işkence olan politik geçmişimizi, koşar adım gittiğimiz cehaletten doğan etnik temizlik takıntısını kayda geçirme işi. Yıllardır dillendiremediğimden ya da dillendiremediğimizden,  hangi cümleyle başlayacağımızı bilemediğimizden, korku ülkesi/dünyası inşa edilmişti.  Ve trajik bir haldeydik. Günümüzde barış için atılacak o ilk cümle kayıp. Ölüm karşısında, çeşitli sebepler sıralayarak bombaların düşüşünü olumlayabiliyor, yüzleşmek adına tek bir doğru başlangıç cümlesi kuramıyorduk.

Yahudi soykırımının dehşetini belleklerden silmeye çalışan bir yaz kampında gelişen DOSTLUK, oyunun ana aksı. Raphael ve Betty’nin tanıştıkları yaşıtları ile birlikte yürüdükleri yol. Bir arada okunan Aragon, Paul Eluard şiirleri, aktarılan direniş öyküleri, sanatın sağaltıcı gücü. Toplama kampının karanlığında çökmüş, yaraları sarılan çocuk ruhların yeniden mevcudiyeti.

Betty’e aktarılan insanlık hikayesi. Barışa giden yol. “buralara ulaşmakla olağan üstü bir iş başardın; çünkü, hangi kuşaktan olursa olsunlar bu yolu kat etmeyi başaranların sayısı o kadar az ki. Üstelik, asıl mucize buraya kadar gelmiş olmak…” zihnimden çıkmayan başka bir sahne.

Tiyatrolarımız dilsizleştirildiği, ruhlarımızın savaş tamtamlarına kurban edildiği bu absürd çağ yangınında; belleklerimize çeki düzen vermek ve direnmek…  Özgürlüğün, insanlık gururun sorumluluğunda, bir arada yaşamanın yolunu bulmak zorundayız.    
 
Şiddet dilinden yeni bir dünya düzeni kurmaya çabalayan otoritelere karşı insanlığın örgütlenme gücü ve reddi; zorlu, imkânsız olmayan dikenli bir yol.

Not: Metin, bin dokuz yüz doksan dokuz yılında, BROY yayınevi tarafından basıldı. Sahaflarda kalmış kopyalara ulaşmak mümkün.