Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Doğrusunu söylemem gerekirse, savcıların tutuklu birini yargıç kararı olmadan “resen tahliye” yetkisi olduğunu bilmiyordum. Ama bilmeyen yalnızca ben değilmişim! Meğer çoğu hukukçunun da bundan haberi yokmuş!
Geçen hafta bu köşede Cumhuriyet gazetesinin bir haberini eleştirmiştim. Haberde, “nitelikli cinsel saldırı” suçlamasıyla tutuklanan bir profesörün, daha sonra Cumhuriyet Savcısı tarafından salıverildiği yazılmıştı. Ben de savcının böyle bir yetkisi olmadığını, tutuklu birinin ancak yargıç kararıyla bırakılabileceğini söylemiştim.

Yazının çıktığı gün Cumhuriyet’ten Alican Uludağ arayarak sözkonusu haberin doğru olduğunu söyledi ve Cumhuriyet Savcısı Yeter Gümüş’ün imzasını taşıyan 22 Mayıs 2019 günlü “Re’sen Tahliye Kararı”nı gönderdi. Karar aynen şöyleydi:

“Cumhuriyet Savcılığımızca yürütülmekte olan adli soruşturma kapsamında tutuklu bulunan aşağıda açık kimlik bilgisi ve atılı suçu yazılı şüpheli, sabit ikametgâh sahibi olduğu, mevcut delil durumu itibariyle tutuklama tedbirine gerek bulunmadığı anlaşıldığından, 5271 sayılı CMK’nin 103/2 maddesi gereğince TAHLİYESİNE karar verildi.”

Kararın dayanağını oluşturan CMK’nin 103/2. maddesi şöyle düzenlenmişti:

“Soruşturma evresinde Cumhuriyet Savcısı adli kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re’sen serbest bırakır.”

Arapça kökenli “resen” sözcüğü, “kendi başına, bağımsız olarak” anlamına geliyor.

***

Geçen hafta deneyimli bir avukata danışarak yazmıştım o yazıyı.

Alican Uludağ’dan itiraz gelince konuyu yeniden birkaç hukukçuyla görüştüm. Hepsi de “savcının tutukluyu resen tahliye edemeyeceğini” söyledi. Onlara CMK’nin 103/2. maddesini anımsatınca, “soruşturma evresinde” böyle bir yetkiden söz edildiğini, ancak maddenin hayli “muğlak” ve “yoruma açık” olduğunu belirttiler.

Yorumlarıyla zaman zaman köşemize katkıda bulunan Av. Nuray Tülek, konuya açıklık getiren iki uzman görüşünü bizimle paylaştı.

Prof. Dr. Nur Centel’in CMK 103/2’ye ilişkin yorumu şöyle:

“Bu hüküm, hâkim tarafından verilen tutuklama kararının adli-idari süje konumunda bulunan bir makam tarafından ortadan kaldırılması niteliğinde görülmekle birlikte, bu durum şüpheli veya sanığın lehine olduğundan, AYM. 138/2 hükmüne aykırı bir davranış olarak değerlendirilmemektedir.” (https://dergipark.org.tr/download/article-file/1246)

Prof. Dr. Ersan Şen de makalesinde, savcıların bu yetkiyi genellikle kullanmama eğiliminde olduğunu söylüyor:

“CMK m.103’te, Cumhuriyet Savcısının, tutuklama kararının geri alınmasını istemesi düzenlenmekle birlikte, maddenin ikinci fıkrasında Cumhuriyet Savcısının da soruşturma evresinde gereksiz olduğu kanaatine varması halinde adli kontrol veya tutuklama tedbirini re’sen kaldırabileceği ifade edilmiştir. Bununla birlikte uygulamada, Cumhuriyet Savcılarının gereksiz olduğu anlaşılan tutuklamayı re’sen sonlandırmak suretiyle şüpheliyi serbest bırakmadığı ve mümkün olduğu kadar CMK m.103/1 uyarınca şüphelinin serbest bırakılmasına dair mütalaa ile birlikte bu işi sulh ceza hâkimliklerine havale ettikleri görülmektedir.”

Av. Nuray Tülek bu yorumları aktardıktan sonra diyor ki: “Sizi daha fazla hukuki görüşlerle yormak istemem. Sizin itirazınız oldukça rasyonel gerekçelere dayanıyor. Ceza hukukçusu değilim ama bu uygulama bence de genel hukuk mantığına aykırı. Hassasiyetiniz için okuyucunuz olarak size ayrıca çok teşekkür ederim.”

Sonuç olarak, hukukçuların bile içine sinmeyen bir hüküm, nasılsa Ceza Muhakemesi Yasası’nda yer almış. Nitekim “nitelikli cinsel saldırı” suçundan 27 yıla dek hapsi istenen bir kişinin savcılık kararıyla salıverilmesi kamuoyunda çok tepki çekti. Ceza Hukuku uzmanı dostlarımızdan bu konuda yeni yorumlar gelirse onları da paylaşmak isterim.