2013’te Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyelerine yönelik düzenlenen operasyonda gözaltına alınan avukatların ev ve bürolarına baskın yapan polisi ilk kutlayan dönemin Başbakanı Erdoğan olmuştu. Operasyona dair kısa bir bilgilendirmede bulunarak söz konusu avukatların 11 çelik kapı ile korunan bir dairede gizlice toplandığının ve evrakların yakılma gayretine girilmiş olduğunun tespit edildiğini söylemişti. Tıpkı daha önce Kabataş’ta görüldüğü söylenen üstleri çıplak deri eldivenli o yüz kişi gibi, o 11 çelik kapının varlığı da kanıtlanamadığı için idraki zor bir fantezi nesnesi olarak tarihe geçti. Ne o kadar kapı vardı arkasına saklanılan ne de o kadar insan aynı dairede… Avukatlar, gece yarısı ‘yasadışı’ toplantı halindeyken değil, ayrı ayrı ev ve bürolardan gözaltına alınmıştı. Savcılığın tutanaklarına göre aramalarda “herhangi bir silah, mühimmat, patlayıcı madde, örgütsel doküman bulunamadı.” Ancak bu, terör örgütü üyeliği ve yöneticiliğiyle suçlanan avukatların tutuklu yargılanmasına engel olmadı. ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı, 2013’te kendisi ve meslektaşlarını mahkeme salonlarına getirenin de, hapsedenin de ölü veya sağ, yoksullarla ilgisi olduğunu söylemişti: “Biz avukatız. Kendimiz için asaleten ve konuşamayanlar için vekâleten konuşacağız.”


***

Kozağaçlı’nın ölü veya sağ dediği yoksullar bu ülkenin en kalabalık kesimi. Kim onlar? Çeşitli sebeplerle mağdur edilmiş Kürtler, Aleviler, sosyalistler, işçiler, kadınlar, erkekler, çocuklar, öğrenciler, sendikacılar, kimsesizler… Metris Cezaevi ve Beyoğlu Karakolu’nda işkenceyle öldürülen Engin Çeber ve Festus Okey; güvencesiz, tedbirsiz çalıştırılan işçi; okulunu, hocasını savunan öğrenci; kentsel dönüşüm mağduru şehirli; sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını savunan köylü; toplumsal olaylarda polis şiddetine uğrayanlar; öldürülen kadınlar, tecavüze uğrayan çocuklar; Berkin Elvan, Nuriye Gülmen, Soma ve Ermenek’te katledilen işçilerin aileleri… Avukatların ele geçirilmiş bir mühimmat deposu yok ancak bu onların ‘silahlı terör örgütü üyesi’ olmakla suçlanmasına engel değil. İddia o ki, Kozağaçlı’nın adı örgütsel yazışmalarda kod isimle geçiyor. Ancak belgeleri gören yok. Kariyerini gizli tanık olarak sürdüren, ifadeleriyle yüzlerce kişinin suçlanmasına sebep olan o kişi yine devrede. Türkiye’de somut delillere dayalı yargılama pratiğini ortadan kaldırıp mahkemelere gizli tanık ifadesiyle iddianame doldurup karar verme konforunu yaşatan yargı reformu bugün ve gelecekte AKP’nin adıyla anılacak.

***

Yargı, cemaat kumpaslarıyla da açıkça deneyimlendiği üzere uzunca süredir önceden kurgulanmış iddianameler ve bu doğrultuda eklenip çıkarılan, üzerinde oynanan delilsiz delillerle yıllarca sürdürülen ve önceki gün ÇHD üyesi avukatlara verilen onlarca yıllık cezalarla karara bağlanan tartışmalı dava süreçleriyle, siyasi iktidar tarafından kötürüm bırakılmış durumda. Sanıklar hiç yüz yüze gelemediği, haklarında perde arkasından konuşan ve her sözü nedense yekten delil sayılan gizli tanık ifadeleri ve yine üzerinde adı, sanı, imzası bulunduğu söylendiği halde hiç göremedikleri belgelerle suçlanıp cezalandırılıyor. Mağdur işçilerin, köylülerin, yoksulların hakkını savunurken, kendini sanık sandalyesinde bulan avukatların müvekkilleriyle görüşme sıklığı ve cenaze törenlerine katılmaları ‘olağan bulunmayıp’ suçlamaların temelini oluşturdu. Böylesi ciddiyetsiz gerekçelerle savunma hattı kendini savunmaya mecbur bırakıldığında bu, yargı mekanizmalarını elinde tutan siyasi iktidarın bütün hak arama mücadelelerinin üzerini çizdiğinin de kanıtı elbette.

***

2019’da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’ne göre demokrasinin güçlendirilmesi ile hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinin büyük önem taşıdığı belirtilmiş ve amaç yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve şeffaflığının geliştirilmesi; adalete erişimin kolaylaştırılması, yargıya güvenin artırılması ve savunma hakkının etkin kullanılmasının sağlanması olarak sıralanmıştı. Bu iddialı cümleler torba yasalar içerisine serpiştirilen minik düzenlenmelerden öteye gitmediği gibi hak savunucularına yönelik sistemli baskı da artarak devam ediyor. ÇHD ve HHB’den 22 avukatın yıllardır yargılandığı davanın karar duruşması önceki gün yapıldı (11 Kasım). Mahkeme avukatlara toplam 146 yıl ceza verdi. Bu süreçte adil yargılanma hakkı için ölüm orucuna başlayan avukat Ebru Timtik hayatını kaybetti. 2013’te emniyet ve yargı içindeki cemaat yapılanmasının delil ve iddianamesiyle açılan dava, devletin 13 yaşından beri kendisini bu işlerde kullandığını söyleyen birinin ifadeleriyle karara bağlandı. Baroları bölme girişimini de hatırlayarak, iktidarın savunmayı etkisizleştirme çabası, avukatlara verilen cezalarla birlikte, toplumsal muhalefete baskının artarak devam edeceğinin göstergesi.