Avukatlar günü, savunma günü olarak da nitelenebilir. Savunma hakkı, ‘sav+savunma+hüküm’ üçlüsünde yer alır ve adil yargının olmazsa olmaz ilkesini oluşturur.

İstanbul Barosu/ANAYASADER ve Türk Ceza Hukuku Derneği’nin işbirliği ile gerçekleştirilen ‘Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararlarının Yerine Getirilmesi’ (31 Mart) toplantısındaki sunuşumda, ‘adil yargı (hakkaniyetli dava) kuralları’nı saymadan şöyle bir uyarıda bulundum: “Adil yargının sağlanması için gerekli kuralları saymakla yetineceğim; size, hangilerinin ihlal edildiğini sormayacağım. Siz kendi kendinize, ‘hangisi ihlal edilmedi?’ diye soracaksınız…”

Adil yargının 7 ana kuralı

Mahkeme hakkı, silahların eşitliği ilkesi, bağımsız ve tarafsız yargı, açık usul ve çabukluk ilkesi, yargı kararlarının uygulanması, suçsuzluk karinesi, savunma hakları.

İHAM kararlarından hareketle derlenen ilkeler kısaca;

1-Mahkeme hakkı: Yetkili bir yargı organına etkili bir başvuru hakkı, gerekçeli karar elde etme hakkı, hukuki güvenlik ilkesi…

2-Silahların eşitliği ilkesi, uyuşmazlığın tarafları arasında adil bir dengenin gözetilmesini gerekli kılar.

3-Bağımsız ve tarafsız bir mahkeme hakkı: Bağımsızlık, yargıcın statüsüne ilişkin ölçütler ile açıklanır. Her mahkeme, yargılama görevini hiçbir iktidarın müdahalesi olmaksızın tam bir özgürlük içerisinde yapabilmeli. Adil yargı güvenceleri, sorgu yargıcından başlar ve tarafsızlık bu aşamadan itibaren gözetilir. Yansızlık, yargıcın tutum ve kanaatleri hesaba katılmaz ise sağlanabilir. Zira önyargılı olan yargılayamaz.

Şu halde bağımsızlık ve tarafsızlık, haklı olanı haksızdan ayırarak gerçeği söylemek için (jurisdictio) tanınan bir statü ve yargıcın erdemidir.

4-Açık usul (aleniyet) ve çabukluk (ivedilik) ilkesi: Yargısal sürecin açıklığı, başvurucular için güvence oluşturur ve adalette güvenin korunmasını sağlar. Hızlılık ise, ‘makul süre’ anlamında kullanılır ve bu süre, adaletin saygınlığı ve etkililiğini sağlayan bir süreçtir.

5-Yargı kararlarının uygulanması: Yargı kararlarının uygulanmaması, hukukun üstünlüğü ilkesi ile bağdaşmaz; uygulama gereği, hakkaniyete uygun dava kapsamı içinde yer alır; yükümlülük ve hak biçiminde kendini gösterir.

6-Suçsuzluk karinesi: Herkes için, her zaman ve yer yerde geçerli bir ilkedir.

7-Savunma hakları: Ceza davalarında, ‘somut ve etkili’ bir savunma söz konusu. Silahların eşitliği ilkesi ve çapraz sorgulama ilkesi, ilgilinin her aşamada kendini dinletebilmesi ilkesi önemli. Bunların sağlanabilmesi, devletin olumlu yükümlülüğünü gerekli kılar. Susma hakkı da bu çerçevede yer alır: Sessizliği koruma ve kendisinin suçlandırılmasına katkıda bulunmama hakkı, yetkililerin istismarcı yaptırım uygulamalarının önüne geçmeyi amaçlar; kişinin sessizliği, suçunu kabul ettiği anlamına gelmez...

Davasına katılma hakkı da savunma hakkı içinde yer alır:

»Sanık, her şeyden önce kendisine yöneltilen suçlamanın ne olduğu ve nedeni konusunda bilgilendirilmeli.

»Eğer dil sorunu var ise, adli yardımdan yararlanmalı.

»Sanığın davada kişisel olarak hazır bulunma hakkı vardır.

Uygun bir biçimde kendini savunma hakkı, sanığın ‘somut ve etkili’ bir savunmadan yararlanma hakkı olarak tanımlanır. Bu da, savunmayı hazırlamak için yeterince zamana ve uygun ortama sahip olma hakkını kapsamına alır.

»Kendini kişisel olarak savunma hakkı, dosyaya giriş hakkı ile suç tanıtlarının kendisine iletilmesi hakkını gerekli kılar.

»Avukat bulundurma hakkı ise, kolluk güçleri tarafından başlatılan ön işlemlerden itibaren geçerli.

»Savunma hakkının etkililiği, sanığa, avukatıyla üçüncü kişilerin gözetimi dışında iletişimde bulunma hakkını içerir.

OHAL’de de geçerli

Konuya, adil yargılanma hakkı açısından bakma gereği, OHAL’de bile korunan insan haklarının sert çekirdeği ile adil yargılanma hakkı arasındaki sıkı ilişkiden kaynaklanır.

Soru 1: Adil yargı zedelenirse, dokunulmaz haklar ne ölçüde korunabilir?

Soru 2: Daha genel olarak, yukarıda sıralanan adil yargı gereklerinden ihlal edilmeyen var mı OHAL döneminde?

OHAL uygulamasının, adil yargılama ilkelerini bütün olarak olumsuz bir biçimde etkilemiş olması ve askıya alınmış olması, ‘anayasasızlaştırma süreci’ çerçevesinde anlaşılabilir ancak.

OHAL KHK’leri, yasa sayıları verilerek kanunlaştırıldı. Bu durum, kuşkusuz onlara ‘yasa niteliği’ vermez. Olsa olsa şu söylenebilir: ‘Kişiye özgü anayasa’ mümkün ise, binlerce kişinin adının yer aldığı kanunlar neden olmasın?

Ama asıl tehlike şurada: OHAL kalksa da, -eğer AYM iptal etmez ise- KHK’leri kalacağı için ‘sürekli OHAL rejimi’ tesis edilmiş olacak.

Akkuyu’nun ‘kara’ları

Ankara, Rusya’nın federalizmden emperyalizme doğru ilerlemesine ivme kazandırdı. Putin’e ‘göstermelik seçim’ armağanının Ankara tarafından verilmesi, acı ama anlamlı. Anlamlı; çünkü ‘Ankara kriterleri’, Rusya benzeri bir seçime gitme iradesi ile örtüşüyor. Acı; çünkü S-400 füzelerinin satışının ötesinde Akkuyu’da nükleer santral inşaatı, hukukun dolanılmasıyla ‘egemenlik yetkisi’ni gölgeleyen bir sürecin başlangıcı. Konuyla ilgili şimdilik sadece şu iki yazıya gönderme yapmakla yetineceğim:

»‘Yargı Denetiminden Milletlerarası Andlaşmalar Yoluyla Kaçmak: Akkuyu Nükleer Güç Santrali Andlaşması’ (Serkan Köybaşı); ‘Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Bir Nükleer Güç Santralinin Yapımına İlişkin Antlaşmanın Hukuki Niteliğinden Hareketle 1982 Anayasası Madde 90’ın İncelenmesi’ (Ömer Gedik). Her iki makale için bkz. Anayasa Hukuku Dergisi, sy.5, 2014, s.343-373.

Bağımlı yönetimin gücü…

Türkiye’nin geleceğini ipotek altına alan Rusya’ya, yurttaşını (vizesiz) gönderemeyen Ankara’nın gücü, yurttaşlarının pasaportunu keyfi olarak iptal etmeye yetiyor ancak. Ülke içinde dolaşma özgürlüğünden aynı tarzda alıkoyma gücünü de teslim ederek, savunma günü vesilesiyle hatırlayalım bir kez daha:

-Onur Hamzaoğlu,

-Selçuk Kozağaçlı,

-Osman Kavala,

-Akın Atalay,

-Celalettin Can,

-Mehmet Altan.

Ya diğerleri? Avukatlar gününde bilmiyoruz tutuklu avukat sayısını; tıpkı daha genel olarak, ‘kurunun yanında ne kadar yaş’ın yakılmakta olduğunu bilmediğimiz gibi…