Cumhuriyet gazetesi davası ilerde üzerine kitaplar, romanlar, öyküler yazılacak zenginliğe ulaştı beş günlük duruşmalar sırasında… Ama en çok hangi dal derseniz tiyatro bu davadan çok beslenecek. 12 Mart’ın “Sakıncalı Piyadesi” Uğur Mumcu bu kadar mizahi bir metin oluşturamazdı.

Cumhuriyet gazetesi davasının 28 Temmuz Cuma günü yapılan son duruşmasında avukatlar söz aldılar. Tayfun Atay avukatları anlatırken “hukuk ordusu ve onlara öncülük eden üç ismi anmadan geçemeyeceğim” diyordu 30 Temmuz 2017 günkü Cumhuriyet’teki Seyir Defteri adlı köşesinde… Sonra da ekliyordu:

-Fikret İlkiz, Tora Pekin, Abbas Yalçın!

Tayfun Hoca, “Cumhuriyet’e yönelik operasyon karşısında biz –gazete içindekiler- ayakta kaldıysak bunda en büyük pay onlarındır. E, o zaman bize de onları ayakta alkışlamak düşer!” diye bitiriyordu sütununu…

Ayakta alkışlanacak o kadar çok şey yaptılar ki avukatlar. Sadece Cumhuriyet davasında değil, geriye doğru gidince ülkenin karanlık tarihinde ne kadar katliam, kırım, hukuksuzluk varsa avukatlar orada oldular, katillere karşı hukuk ile direndiler.
Nasıl mı?

Buyurun Fikret İlkiz’in 28 Temmuz 2017 Cuma günü davanın finalinde yaptığı savunmayı bitirirken tahliye talebini nasıl dile getirdiğine bakalım:

“Kitapsız, kanunsuz, maddesiz ama sadece ve sadece hayata dair birkaç söz söylemenin vakti geldi…

Sayın Başkan Sayın Yargıçlar,

Onlar gazeteciler…

Caretta carettaların, onların gazetecisi Hakan Kara; “o an düşünülemeyeni düşünmek” işiyle meşgul… Meşguliyetine dönsün…
Turhan Günay’ın daha fazla dava anısı olmasın mani olun… Kitaplar artık Silivri’ye gitmek, kolilerde kalmak istemiyor.

Kitaplara“çıkın kolilerinizden” diyoruz... ‘Turhan’ı almadan çıkmayız ve gitmeyiz’ diyorlar…

Güray Tekin Öz’e gönderilen okuyucu mektuplarını haddimizi ve yetkimizi aşarak okuyoruz… Telefonla Cumhuriyet okurlarına yanıt veriyoruz, siz kimsiniz diyorlar, bize inanmıyorlar… Güray gelsin işini yapsın, bize kızıyorlar…

Lütfen kendisine söyleyin; kendisiyle gurur duyduğumuzu ifade etmem gereken Murat Sabuncu iznini uzattı da uzattı… Haber masasındaki gazeteciler izin yapacak yaz geldi artık, kaytarmasın işe dönsün lütfen… Haberlerle başa çıkmakta sıkıntılarımız bir hayli arttı…

Dolar aldı başını gidiyor… Ne reklam veriyorlar ne de ilan… Biz anlamayız kâğıt, baskı matbaaları bilmeyiz, hesap bilmeyiz, anlamıyoruz. Önder Çelik’in işleri 9 aydır bekliyor, gelsin şu işleri bitirsin artık…

Kırk yılın başında bir yayın danışmanımız oldu… Dünün ve Türkiye’nin altı üstüne geldi. Kadri Gürsel bir ay bile çalışmadan çekti gitti… Cumhuriyet gazetesinin editoryal bağımsızlığı mutlaktır. Ama iş güç konusunda gazeteciler haberlere bağımlıdır. Yeter işine dönsün artık…

Ahmet Şık… Çık dışarı! Şu anda cezaevini mesken tutmaktan hiç olmazsa “şimdilik vazgeç…” Eşin var, kızın var, evin var… Haa aklında olsun işten atılma tehlikesini de göz ardı etme sakın ve işe dön artık…

Musa Kart… Bırakın kendi örgütüne gitsin… Çocukların kurduğu örgüt onu alırsa, bu örgüte yardım ve yataklıktan yargılarız…
Onlar gazetecilerdir… Gazetecilik suç değildir…

Ve Sayın Başkan, Sayın yargıçlar…

Meslektaşlarımız Av. Bülent Utku, Av. Mustafa Kemal Güngör ve Av. Akın Atalay ‘ı verin bize biz gidelim… Çağırdığınız zaman ve ne zaman isterseniz, ne zaman çağırırsanız geliriz…
Çünkü onlar savunmadır…

Saygılarımla,

Av. Fikret İlkiz”

Bir tahliye talebi ancak bu kadar mizahi olarak ifade edilebilir. Ortada bir suç olmadığından Fikret İlkiz de tahliye isterken gelecekteki tiyatro oyunlarına girebilecek incelikte bir metin oluşturup onu seslendirmiş.

Cumhuriyet davası esas itibariyle bir hukuk skandalı olması yanında üzerine doktora tezleri yazılacak kadar zengin veri tabanı oluşturdu.

Açık olarak görülen şeyi iktidar da kabul etmeli, ülkemizi daha fazla yıpratmamalı. Bu dava bir an önce geri çekilip, içerde kalan Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu ve Akın Atalay ile birlikte tutuklu tüm gazeteciler serbest bırakılmalıdırlar.