Avukatlar, yaptıkları seçimle gerçek hukuka sahip çıktı. TBB delegeleri, Başkan Erdoğan’a İmamoğlu’nun, iki kez yaşattığı seçim yenilgilerinin üçüncüsünü tattırdı.

Savunmanın seçimi: Hukuk, yeniden!

Geçen pazar günü yapılan Türkiye Barolar Birliği (TBB) 36'ncı Genel Kurulu’nun seçim sonuçları, ülkemizde yeni bir "hukuka başlangıç" anlamına geliyor, böyle bir sürecin öncüsü olma özelliği taşıyor.

Bilindiği gibi hukuk, birey-toplum-devlet ilişkilerinin düzenidir; eşitliğin altyapısı olarak toplumsal yapının dokusudur. Yasal düzenlemeler, kurallar gelenekler bütünü olan hukukun somutlaşan biçimi yargıdır. Özel görevleri olan Danıştay ve Sayıştay’ı bir tarafa bırakırsak, yargının da üç ana öğesi var: iddia ya da sav; buna karşı savunma ve bu ikilinin bir sonucu olarak da hüküm ya da karar. Barolarla simgeleşen savunma, hukukun, çok önemli, ceza hukukunda ise en önemli öğesidir. Geçen pazar günü yapılan seçimle savunmanın ulusal örgütünün en üst yönetimi değişti.


TBB’nin yönetim değişikliği, başta hukukun evrensel nitelikleriyle yeniden kazanılması olmak üzere, birçok yönüyle önemlidir.

ŞERİATIN AYAK SESLERİ ARTARAK GELİYOR

On yılı aşan bir süredir ülke hukukunun kurumsal yapısı, uygun deyimiyle tam bir yıkım yaşıyor. Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) siyasete bağımlı yapısının bir sonucu olarak, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı neredeyse tamamıyla yok olma noktasındadır. Ayrıca, iktidarın küçük kanadı tarafından kaldırılması istenen Anayasa Mahkemesi’nin-AYM ve en üst yargı organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin-AİHM kimi kararları hiçe sayılabiliyor. Bir bütün olarak bakıldığında kolayca anlaşılır ki, iktidar, hukuku kendi siyaseti için araç yapmaya çalışıyor.

Bu durumun bir sonucu olarak hukuksuzluk, başta kamu yönetiminin ana gövdesi olmak üzere, A’dan Z’ye tüm toplumsal yapıyı sarmış bulunuyor. Ülke, dış basında bir kara para aklama cenneti ve uyuşturucu kaçakçılığı üssü olarak gösteriliyor.

Yargı, ülkenin mal varlıklarının ve doğasının yağmalanırcasına elden çıkarılmasına neredeyse tümüyle seyirci kalıyor. Dahası, yargı, iktidarın aşırı ayırımcı tutumu bağlamında, başta ifade ve örgütlenme olmak üzere hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına aracı oluyor. Giderek yaygınlaşan kadına şiddet; her gün ortalama en az bir kadının öldürülmesiyle sonuçlanan cinayetler; daha önce Türk Medeni Kanunu’nun değiştirilmesiyle doğan boşluklar, böyle bir ortamda İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması; çocuk tacizleri ve bu tür suçlarda verilen cezalarda yapılan ve halkın vicdanını yaralayan indirimler, yaşanmakta olan hukuksuzluğu daha da derinleştiriyor.

Hukuk dışı gidişin bir başka ve çok önemli boyutu daha var. Bu yıl yeni Yargı Yılı Diyanet İşleri Başkanı’nın-DİB dualarıyla açıldı. Hemen her konuda görüş belirten DİB artık ekonomiye de doğrudan el atıyor; geçen gün şöyle diyor: “stokçuluk İslam’ın yasakladığı bir davranıştır”. Son faiz-Nas örneğinde yaşandığı gibi, İslam hukukunun ya da şeriatın ayak sesleri her gün artarak geliyor. O kadar ki, geçenlerde yapılan Mili Eğitim Şûrası'nda “okul öncesi eğitimde de çocuklara din eğitimi verilmesi önerisi” kararının çıkması, gerçekte, bu gidişi doğru özetliyor.

ERDOĞAN’IN ÜÇÜNCÜ SEÇİM YENİLGİSİ

TBB seçimi böyle bir ortamda yapıldı. Savunma, daha doğrusu ülkenin avukatları, yaptıkları seçimle gerçek hukuka sahip çıktı. Yargının tamamının iktidarın uydusu durumuna gelmesinin önünü kesti.

HSK ile yargının iki ayağını kendisine bağlayan Başkan Erdoğan, geçtiğimiz yıllarda, bununla da yetinmedi. Üçüncü ayak savunmayı da, TBB’nin önceki başkanının tutarsızlığını kullanarak, baroların güçlü karşı çıkmalarına rağmen, deyim yerindeyse, biçimlendirmek istedi.

TBB seçimleri yalnızca yargının savunma ayağının da iktidara bağımlı kılınmasını durdurmakla kalmadı. TBB delegeleri, Başkan Erdoğan’a İstanbul Belediyesi seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun, üstelik iki kez yaşattığı seçim yenilgilerinin üçüncüsünü tattırdı.

Vurgulamakta yarar var; kazanılan sadece bir büyük ve tarihsel seçim zaferi değildir. Bu seçimle, ülke yargısını yürütmenin emrine alma girişiminin son halkasının tamamlanması da, bir bakıma, son anda önlendi.

OLAĞANÜSTÜ DÖNEMİN BAROSU

TBB seçimlerini kazanan Av. Erinç Sağkan ve yönetimi, bu ülkede hukukun baş aşağı gidişini durdurmak ve onu tersine çevirmek gibi çok kapsamlı ve ağır bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyadır.

TBB’nin yeni yönetimi, öncelikle, gerçek anlamlarını yitirmiş olan hak, hukuk ve adalet kavramlarının gerçek içerikleriyle, yeniden toplumsallaşması amacıyla çaba harcamalıdır. Bu çaba, iktidarın yaptığı hukuksuzlukların toplum tarafından daha açık görülmesini sağlayacağı için çok önemlidir.

AKP iktidarında yaşanan hukuk dışı olguların derli-toplu ve tutarlı bir biçimde belgelenmesi, yalnız bugünün değil, yarının Türkiye’sine de hukukun ışığını tutacaktır. Bu toplumun tarihinde, Osmanlı’dan başlayan ve Cumhuriyet ile tamamlanan hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti değerlerinin ve yaşanan deneyimlerin, özellikle laiklik ilkesinin de katkısıyla gerçekleşen bir büyük hukuk birikimi var.

O birikim, günümüzde, tanınmaz durumdadır.

Üstlenilmesi gereken onarım sürecinde, günümüzün, başta düşünce ve anlatım özgürlüğü olmak üzere, temel hak ve özgürlükler, basın-yayın özgürlüğü; üniversite özerkliği ve bilimsel araştırma özgürlüğü güçlü bir biçimde ülke gündemine getirilmelidir. Ek olarak, siyasal haklar, başta çalışma, örgütlenme ve eğitim hakları olmak üzere ekonomik ve sosyal haklar, kadın ve çevre duyarlılıkları ile tamamlanmalıdır. Eklemek gerekir ki ülkemizde sanal iletişimin hukuk altyapısının oluşturulmasında ve verilmekte olan hukuk eğitiminin bilimselliği için de TBB’nin katkı yapması gerekiyor.

Hukuk devletinin oluşması ve bunun temeli olarak, başta Danıştay ve Sayıştay olmak üzere kurumsal yapıların güçlendirilmesi ayrı bir önem taşıyor. Özellikle, öbür iki erkin, yasama ve yürütmenin, yargının bağımsız ve tarafsız bir nitelik kazanmasına uygun olarak yeniden yapılanması gereklidir. Bu bağlamda seçim güvenliğinden demokrasinin olabildiğince katılımcı bir nitelik kazanmasına uzanan geniş alanda da TBB’ne önemli görevler düşüyor. Ancak, bunun hiç de kolay olmayacağı, son zamanlarla verilen siyaset bağlantılı cezalandırma kararlarından ve hafta başında AKP Meclis sözcülerinden birinin “Parlamenter Sisteme dönmek en büyük gericiliktir" sözlerinden anlaşılıyor.

Seçilen TBB yönetiminin hukuku gerçek nitelikleriyle güçlendirme görevini yapması tarihsel bir önem taşıyor.

***

Başkan Erdoğan’ın “mandacı” saydığı iktisatçıların önde gelenlerinden A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi, 1402’lik, çok değerli dost ve başta, milli gelir, büyüme, gelir dağılımı ve istihdam konularında, bireysel ve genç bilim insanı arkadaşlarıyla birlikte yaptığı araştırmalarla tanınan Prof. Dr. Tuncer Bulutay’ı, 7 Aralık’ta yitirdik. Işıklar içinde olsun, ailesine, öğrencilerine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.