Sivas’ta cinayet hükümlüsü Mehmet Avcı, karısı Leyla Avcı’yı öldürdü. Mehmet Avcı, karısına tecavüz eden bir erkek akrabasını öldürmekten hüküm giymişti. Karısını da “tecavüze uğradığı” için öldürdü. Hikâye buraya kadar sıradan, her gün karşılaştığımız erkek cinayetlerine benziyor. Olayın manşet olmasının sebebi, bir hükümlünün karısını, hapishanede “pembe oda” olarak adlandırılan bölümde öldürmesi. Rivayete göre, meyve bıçağıyla. Bıçağı nasıl edindiği “meçhul.” odada üç saat kalmışlar, Leyla bağırmış, kapıya gelip bakan olmamış.

Leyla Avcı cinayetinin tek faili kocası mı? Mehmet Avcı’yı görüşe çıkarken aramayan, aramadığı gibi eline de meyve bıçağı veren kimse mesela, faillerden biri de o. Leyla’ya tuzak kuran o kişinin cesaretini aldığı yer ise egemen zihniyetin ta kendisi. Ne demişti 12 yaşındaki Nihat’ı vuran polis: “Üstlendim çünkü nasılsa hiç kimse hapse girmez diye düşündük.” Bu kez gerçekten de öyle olacak gibi: Mehmet Avcı’nın cezasına birkaç yıl daha eklenecek, hafifletici sebepler devreye girecek ve hapishanede “rütbesi” biraz daha yükselecek. Leyla öldüğüyle kalacak.

Bu arada pembe oda denilen yer, “mahpusların eşleri veya sevgilileriyle birliktelik yaşaması, aileleriyle sosyalleşmesi için” kurulan ancak aslında sadece seviştikleri yer. Kuruluş amacı arasında mahpusların psikolojik durumu da var, ancak Mehmet Avcı’nın psikolojik durumuna bakarsak herhangi bir doktor/psikolog kontrolü olmadığı açık. Gardiyan da “Ben pezevenk miyim” diyerek odayla ilgili kontrol sağlamayı bile kabul etmiyor. Tüm bunların sonunda Ortadoğu’da bir cinayet hikâyesi çıkıyor.

Peki, siyasi mahpuslara ne oluyor? F tipi hapishaneye görüşçü olarak girmek için üç ayrı aramadan geçiyorsunuz. Biri kapının dışında, kayıt olunan yerde. Kadınları kadın gardiyan arıyor, arama odasında. Üstünüzü tamamen olmasa da çıkarıyorsunuz, sert komutlar eşliğinde elle arama yapılıyor. Ceplerinize, iç çamaşırınıza, ayakkabılarınızın içine, çoraplarınıza bakılıyor. Sonra X-ray aşaması var. Burası daha insani. Havalimanındakine benzer bir aramayla kurtulabilirsiniz. Üçüncüsü de en az insani olan. İlkine benziyor ama daha detaylı, ayaklarınızın altına dek bakılıyor, içeri bir kâğıt parçası bile sokmamanız için uğraşıyorlar. Son olarak kartınızı ve parmak izinizi okutup giriyorsunuz.

Bu arama, hücreden çıkan mahpuslar için de geçerli. Aramaya direnen mahpuslar zorla aranıyor, dövülerek, itilerek. Ayda bir olan toplu açık görüşte de başınızda gardiyan dikiliyor zaten. Kapalı görüşte zaten karşınızdakine dokunamıyorsunuz, camın arkasından telefonla, olduğu kadar konuşuyorsunuz. Tüm bunları toplam bir saatte halletmek zorundasınız.

Adli ve siyasiler arasındaki çifte standart malum, ki hapiste adli mahpuslar daha çok eziliyor çoğunlukla. Ama yine de aklımda, konuştuğum bir eski polisin katil zanlılarıyla ilgili “devlet memuru görüşünü” anlatışı var: “Polis de mahkeme de gardiyan da hırsızları en ‘aşağıda’ görür, en çok ‘vatan haini’ dedikleri solculardan, Alevilerden, Kürtlerden nefret ederler. Katiller hele de ‘namus için yaptım’ diyenlere ise saygıları sonsuzdur. Karakolda dövülmezler, hapishanede saygı görürler. Besin zincirinin en üstündedirler.”

Leyla Avcı’nın tek katili kocası mı?