Nobel ödüllü matematikçi Prof. John Nash on yıl önce Türkiye’ye geldiğinde, saygın bir gazetecinin sorusu üzerine “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur” demişti. Ünlü matematikçi, o yıllarda Türkiye’nin matematikte OECD ülkeleri arasında PISA sınavı sıralamasında sondan ikinci olduğunu öğrenince ciddileşerek söylemişti bunu. Geçen yıllar içinde yaşanan gerçeklikler ortada… Üniversite sınavlarında matematikten sıfır çekenler de arttı, adaletsizlikler de…


Geçtiğimiz hafta Ulaştırma Bakanı’nın, farkı Hazineden ödenmek üzere günlük 45 bin araç geçiş garantisi verilen Çanakkale Köprüsü’nden 6 bin araç geçtiğini açıklayarak, “sayılara takılmamak lazım, günü geldiğinde geçer” demesi, içine hapsedilmeye çalışıldığımız durumu nasıl da iyi açıklıyor. Ondan kısa bir süre önce Ekonomi Bakanı’nın “TL en düşük durumda, daha ineceği bir yer yok, vatandaş rahat olsun” sözleri gibi…

Oysa sayılara takılmak. yaşadıklarımızı anlamak ve en çok da değiştirebilmek için çok önemli.

SAYILARA TAKILACAĞIZ

Biz yüzde 1 pahasına yüzde 99’un cebinden alınanların rakamlarına takılacağız mesela… Vergilerimizle oluşan Hazine’den kime ne ödendiğine… İktidarın bilim dışı bir inatla milyonların üzerine yıktığı enflasyonun düzeyine… Açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edilenlerin gelir düzeyine…

Mesela şuna takılacağız. Saray rejiminin bilim dışı inadı, rantçı ve keyfi düzeni enflasyonu patlattı. Önceki gün açıklanan enflasyon, TÜİK’in makyajlı verilerinde dahi yüzde 61,14’e, gıda enflasyonu yüzde 70,33’e, üreticinin maliyetlerindeki yıllık artış ise yüzde 114,97’ye yükseldi. Halkın hissettiği enflasyon ise çok daha yüksek. Üstelik Saray, “enflasyon sorunu küresel” dese de Türkiye yüksek enflasyonda G20’de ve Avrupa’da açık ara birinci.

HALKIN YARINI ÇALINIYOR

‘’Sayılara takılmayın’’derken iktidarın halkın yaşadığı pahalılık gerçeğine takılmamayı seçtiği apaçık ortada! ”Sayılara takılmayın” diyen iktidar enflasyonla mücadele etmiyor, bunu da açıkça söylüyor. Oysa siyaset ancak halkın yaşadığı bu gerçekliği dert edinirse çözüm üretebilir. İşte onun için biz sayılara takılacağız! Halkın derdine çare olabilmek, neyi değiştireceğimizi tespit edebilmek ve çözüm üretebilmek için.

Mesela, gıda enflasyonu neden yüzde 70’i aştı? Çünkü iktidar tarımda ülkemizi ithalata bağımlı kıldı. Çiftçiyi ve küçük üreticiyi koruyacağı yerde tercihini uluslararası gıda tekellerinden yana kullanıyor. İktidar çiftçiye bütçeden ödemesi gereken milli gelirin en az yüzde 1’i oranındaki desteği ödemiyor. Sayıyla ifade edersek, çiftçinin 220 milyar liraya yakın alacağı var iktidardan. Yani bütün bu sayılar koskoca bir ülkenin, milyonların yoklukla, kıtlıkla, hayat pahalılığıyla sadece bugününün değil yarınının da çalındığını gösteriyor…

GÜNDE 11 MİLYON LİRA

Mesela şuna takılacağız. Öğrendik ki 45 bin araç geçiş garantisi verilen Çanakkale Köprüsü’nden 1 günde sadece 6 bin araç geçmiş. Sözleşmeye göre köprünün geçiş ücreti 15 avro. Üstelik bu avro bölgesi enflasyonuna göre güncellenecek. 2021 yılı sonu enflasyonuna göre köprünün KDV dâhil ücreti 17,7 avro olarak hesaplanıyor. Köprüden 6 bin aracın geçtiği 27 Mart’ta avro/TL kuru 16,08 lira idi. Buna göre geçmeyen araç başına Hazine’den ödenecek ücret 285 lira. Bu hesaba göre 27 Mart’ta köprüden geçmeyen 39 bin araç için, yani 1 gün için, Hazine’den 11,1 milyon lira çıkacak. Bu da yetmiyor. Erdoğan’ın sözleşmede 285 lira yazmasına rağmen gişe ücretini ‘200 liracık’ olarak açıklamasının ardından aradaki 85 liralık fark da ödenecek. Yani köprüden geçen 6 bin aracın “üstünü tamamlamak” için de 510 bin lira Hazine’den aktarılacak.

Böylece köprüden geçen ve geçmeyen araçların Hazine’ye bir günlük maliyeti 11 milyon 625 bin lira. Köprüden geçişler Ulaştırma Bakanı’nın açıkladığı şekilde devam ederse bunun 1 yıllık maliyeti en az 4,3 milyar lira. Bütün bu sayılar ne demek? 4 milyon aileye verilebilecek 1000 liralık doğrudan gelir desteğinin bir avuç imtiyazlının cebine konulması demek. Mesela şuna takılacağız.

KUR GARANTİSİNE 14 MİLYAR LİRA

İktidar, paramızı göz göre göre değersizleştirip emeğimizi, varlıklarımızı yabancıya ucuza pazarlamaya girişti. Ekonomiyi bile isteye dolarize etti. Döviz garantili mevduat diye bir garabetle gelir transferi yapıyor. Vatandaşların vergileriyle servet sahiplerinin döviz garantileri ödeniyor. Ülke için çok ağır maliyetle hem de! Döviz garantili mevduatta 695 milyar lira var. 47 milyar doların üstünde bir mevduata kur garantisi verildi… Bu uygulamanın sadece 24 Aralık-31 Aralık haftasındaki işlemler nedeniyle Hazine’ye yarattığı yük 14 milyar lira düzeyinde… Takılmayın dedikleri sayılardan birisi daha…

Takılmalıyız; çünkü döviz garantili mevduat sahiplerine Hazine’den sadece Mart’ın son haftasında ödenen bu 14 milyar lira, bu yıl çiftçiye verilecek olan 29 milyar liralık desteğin yarısı… Üstelik TL değer kaybı artarsa maliyet daha da artacak. Takılmayın dedikleri sayıların içindeki hayat gerçekleri bunlar…
Peki bütün bu sayılar bize ne söylüyor? Açlık ve yoksullukla mücadele ederek ayakta kalmaya çalışan milyonların cebinden alıp servet transferi yapıldığını söylüyor. Milyonlarca yoksul insanın üzerine milyarlarca liralık yük bindirildiğini söylüyor.

ÜRETENLE GASP EDENİ DEĞİŞTİRMEK

Sayılar önemli. O sayıların ne gösterdiğini anlamak da öyle. Ve değiştirmek… Değer üretenle o değeri gasp edeni tersyüz etmek…

İşte bu yüzden açıkça söyleyelim, sayılara da takılacağız, kimin cebinden alıp kime aktardığınıza ilişkin rakamlara da takılacağız, halka açık açık verdiğiniz zararı umursamayan pervasızlığınıza da takılacağız!

Ve takılmakla kalmayacağız, her birini tek tek değiştireceğiz, halkın lehine her birini tersine çevireceğiz.

Biz kim miyiz? Biz işte o umursamadığınız, cebine elinizi attığınız işsiz ve yoksul bıraktığınız işçileriz, beyaz yakalılarız, çiftçileriz, esnaflarız, emeklileriz, sadece bu günümüzü değil, yarınımızı da çalmaya kalktığınız kadın ve erkek, genç ve yaşlı milyonlarız. Biz hep birlikte yapacağız.