Kulağımız meteorolojide, gözümüz havada, aklımız hep yağmurda bu aralar. Artık biliyoruz, 10-15 dakika yağacak, ortalığı sel götürecek, Valilik açıklama yapıp zarar ziyanı sayacak: “Etimesgut, Yenimahalle, Gölbaşı ve Çankaya ilçelerinde 51 işyeri, konut, 9 araç, 3 yol ve altgeçit zarar gördü, Polatlı ilçesi Adatoprakpınar, Sinanlı, Özyurt ve Türktaciri mahallelerinde ise tarımsal alanlarda hasar meydana geldi.”

Ankara’dan bahsediyorum; Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinden. Neredeyse çeyrek yüzyıldır aynı anlayışla yönetilen bir kentten…

Yukarıdaki açıklama Salı gününe ait. Dün ne oldu, siz bu yazıyı okurken neler oluyor, bilmiyorum. Artık, “Şükür can kaybı yok” diyemiyoruz ama!

Bala’nın Yöreli Mahallesi’nde eşiyle birlikte sele kapılan 62 yaşındaki Naciye Çalışan yaşamını yitirdi. Evleri su bastı, çok sayıda küçükbaş hayvan telef oldu, yollar kapandı, ekili araziler zarar gördü.

Başkent’te bunlar yaşanırken, alışverişe girdiğim marketin kapısında orta yaşlı iki kişinin tartışmasına tanık oluyorum:

Yağmur suyu orucu bozar mı?

Eh, aylardan ramazan ve günlerimiz artık can da alan yağmurla geçiyor, vatandaşın tartışması normal! Memleket, tarihinin en kritik seçimi için geri sayıma geçmişken, kimi vatandaşlar için neyin orucu bozup neyin bozmayacağı tartışması çok şeyden önemli.

Böyle bir tartışmanın içine düşersem cahil görünmeyeyim diye, ben de sık sık dini konuları tartıştığımız Bolulu Hoca’yı arayıp sordum. Onun formülü net: “Vücuttan çıkan bozmaz, vücuda giren bozar” diyor. Kan verirsen bozulmuyor ama sana kan verirlerse, serum takarlarsa bozuluyor.

“Yağmur Hocam, bak şakır şakır yağıyor; ağzına kaçtı, yuttun?”

“O milyonda bir olur” diyor, “Ağzını yağmura açar da yutarsan bozar, kazara bir damla girdi, bozmaz.”

Meğer bu soru öyle ayaküstü market önünde tartışanlardan duyduğum sadece bu günlere ait bir soru değilmiş. Yıllardır tartışılırmış. Hocalardan, “Ağza kaçan su kasıtlı değilse bozmaz” diyen de var, “Bozar” diyen de. “Bozar ama keffaret gerektirmez, kaza yeter” diyen de…

Geçen gün televizyonda, İzmir’in Bayraklı ilçesinde sokak aralarına kurulan Özkanlar Pazar Yeri’nin kapatılmasına karşı pazarcıların protestosuna dair haberi izliyorum. Pazarcılar belediyeye yürümek istiyor. Polis yürütmüyor. Derken coplar falan konuşmaya başladı ve biber gazı… Pazar esnafından biri bağırdı: “Hepimiz oruçluyuz, biber gazı sıkmayın!”
Copa bir şey dediği yok eylemci esnafın da, gaza itiraz ediyor, “Oruçluyuz” diye.

Biber gazı oruç ilişkisi de çok tartışılan bir konu. 2015 Haziranında, yine bir ramazan günü Taksim İstiklal’de polis müdahalesinde gaza maruz kalan AK LGBTİ grubu çok şaşırmış, grubun kurucularından Melih Meşeli; “Sonuçta ben vücuduma bir şeyin girmesini istemiyorum. Yağmur gibi düşünelim. Orucumuz bozulmamıştır” demişti. Belli ki, o da istemsiz yutulan yağmurun oruç bozmayacağını düşünenlerden.

2009 Eylül ayı… Erzurum Adliyesi’nde bir cinayet davası görülüyor. Davanın tarafları, 30-40 kişi birbirine giriyor. Taşlı sopalı, silahlı kavga… Gazeteler 12 kişinin yaralandığını, 31 yaşındaki Asiye Kaya’nın silahla öldürüldüğünü yazdı. Bir de; “Takviye için adliyeye giden Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü ekipleri(nin), ‘oruç bozar’ düşüncesi ile olaylara biber gazıyla müdahale etmedi”ğini. Müftülük; “Vatandaşın can güvenliğini sağlayan polisin, kavgayı ayırmak için sıktığı biber gazının etkisi ile bazı kişilerde meydana gelen kusma, orucu kesinlikle bozmaz” diye fetva vermişti ama iş işten geçtikten sonra.

Ben şimdi buradan Sayın Muharrem İnce’ye sesleniyorum; 25 yıldır AKP zihniyetinin yönettiği Ankara’da “Yağmur oruç bozar mı bozmaz mı?” tartışılıyor, kulaklarımla duydum. O da başkenti 25 yıldır ranta talana açarak yönetenlere miting meydanlarında sorsun; ömürlerinin kalanında her yıl 365 gün oruç tutsalar, 15 dakikalık yağmurun yolları nehre döndürmesinin, evleri dükkânları basıp canlar almasının hesabını verebilirler mi?