“Sayın Erdoğan şimdi kulaklarını aç ve Elazığ’dan bizi dinle. Artık iyice anlaşılıyor ki, sende şeref ve mertlik işportaya düşmüş, hurdaya çıkmış” (Devlet Bahçeli, 2 Haziran 2015). Umarım başlığı okuyunca bu iki sözcük nasıl bir araya gelir demediniz. Gördüğünüz gibi Devlet Bahçeli 7 Haziran genel seçim konuşmasında bir tümcede iki sözcüğü de kullanmış. “Sayın”la “şerefsiz”in en sık ve rahat kullanıldığı yer Türkiye Büyük Millet Meclisi. Tartışmalı oturumları gözünüzün önüne getirin bana hak vereceksiniz.

Rakibine hakaret etmek için Meclis kürsüsüne çıkan milletvekili konuşmasına “sayın” diye başlamak zorundadır. Sayın, kullanımı zorunlu olduğu için TBMM’de hitap edilen kişinin niteliklerine değil hukuki konumuna, resmi statüsüne vurgu yapan bir ifade oluyor. Yani kişi hiçbir halt olmasa, berbat, boktan biri olsa bile milletvekili olduğunda birden bire sayın olabiliyor. Bundan ötürü Meclis üyesinin “sayın”la başlayan tümcesine “şerefsiz”le devam etmesi bir çelişki oluşturmuyor.

Bir saygı sıfatı (önad) olan sayın, milletvekili seçildikten sonra TBMM tarafından kişiye verilen asıl ad oluveriyor. Hatta bir süre sonra milletvekili olan kişinin asıl adı kullanılmaz; o artık “sayın milletvekili”, “sayın bakan”, “sayın başbakan”, “sayın genel başkan”, “sayın başkan”dır. Sanırım milletvekilliğinin pahası sayınlığın satın alınan bir unvan olmasından kaynaklanıyor. Gerçi sayın biri olmak için yüklü bir maliyet ödedikten sonra “şerefsiz” denilmek de var ama olsun. Bedel fayda arasındaki ilişkiye bakışınız tolere edebiliyorsa sorun yok. Maddi getirisi tatmin ediciyse şerefsiz olabilirsiniz!

BEŞ YÜZ ELLİ SAYIN

İşyeri kumar masaları olan faizci biri milletvekili olmak istemiş. Ona göre parti önemli değil; iç karışıklık yaşayan, içinden para gücüyle çıkabileceği bir parti. Bulması zor olmamış, adını sürmüş ortaya. Birkaç gün içinde de diğer adaylarla birlikte anılmaya başlanmış. Öyle ki yılların politikacısı adaylar için zorlu bir rakip olduğu konuşulur olmuş. Rakipler bu durumda, çaresiz insanların canını yakan faizci biri olduğunu dillendirmek zorunda kalmışlar. O güne dek kendini nakit sıkıntısı çeken insanların sorununu çözen biri olarak gören bu kişinin kısa sürede faizci, fırsatçı, alçak, şerefsiz biri olduğu konuşulmaya başlanmış. Kendisine şerefsiz dendiğini duyunca hiç gocunmamış; Kendine bu sıfatı yakıştıranların içinde bulunduğu kalabalık bir ortamda “bana şerefsiz diyormuşsunuz, şerefsizlik nasıl bir şey yazın şuraya göreyim” demiş. İlgiyi topladıktan sonra kalemini çöp olarak kullanıp kocaman harflerle yere “şerefsiz” yazmış. Sonra da cebinden çıkardığı büyük boy banknotlarla yazının üzerini kapatmış. Kendisine şerefsiz diyenlere dönerek “okuyun bakalım ne yazıyor” diye sormuş.

Anlattığım anekdottaki kişi milletvekili olamadı; engeli şerefsiz olması değildi, seçtiği partinin o ildeki varlığının gittikçe erozyona uğramasıydı. Seçilseydi satın alınmış saygı ifadesi olarak 550 “sayın”dan biri olacaktı.

Son söz: Devlet Bahçeli bu kez çok ileri gitti; Meclis üyelerinin dışına çıkarak bana, benim gibi milyonlarca kişiye şerefsiz dedi. Ne diyelim, terbiyesizlik!