Galatasaray, Antalyaspor deplasmanında, maçın 1 saatlik dilimi sonrası eksik kalan rakibini, bir süredir çeşitli sebeplerle ortalarda görünmeyen Mısırlı golcüsünün vuruşu ile kazandı.

Sayısal fazlalık, mental eksiklik

Podolski’nin atılmasını maçın kırılma anı olarak görmek çok sağlıklı olmayabilir. Zira Galatasaray, aynen ilk yarıda Seyrantepe’deki mücadele gibi rakip kaleyi neredeyse hiç düşünmeyen bir Antalyaspor bulmuştu karşısında. Alman futbolcunun atılmasının belki de tek farkı, sarı-kırmızılıların atak tazeleme mesafesinin 55-60. metrelerden rakip kaleden 25 metre uzaklığa kadar ilerlemesiydi. Rakibin üzerine bu kadar yüklendiğinizde yaratıcılık problemleriniz de çok fazla göze çarpmamalı ki Galatasaray zaten kaleye attığı şut sayısı açısından sezonun en zengin maçlarından birisini oynuyordu. Ancak Terim’in ekibinin bu anlarda bile göze çarpan eksikliklerini gördük. Galatasaray, hem hava toplarındaki etkinliğini, hem de rakip savunmanın arasında veya önünde duvar olma özelliğini defalarca göstermiş Mostafa Mohamed’den hala tüm özelliklerini kullanacak şekilde yararlanamıyor. Burada görülen bir başka gerçek var. Galatasaray’ın ısrarla, beklerini çizgiye indirip ceza sahasını dövmesi için rakibin 10 kişi olması gerekiyormuş, dersek herhalde haksız sayılmayız. Sezon boyunca bunu rakip 11 kişi iken ve savunma direncini gösterirken yapabilselerdi şu anda ligde bulundukları yer farklı olabilirdi. Zira Galatasaray beklerinin, Saracchi’nin çoğu zaman zamanlama hatalarıyla dolu ve ayarsız çıkışlarını saymazsak, topla buluşup karşılarında kademeli bir bek gördüklerinde, yaptıkları şey iki defansif orta saha oyuncusuna geri pas yapmak oluyor.

Antalyaspor tarafında ise fark ettiğimiz ilginç bir nokta var. Ruud Boffin, rakip oyuncular ceza sahasının etrafında veya içinde iken takım arkadaşlarını sürekli “sağ ayak” diye bağırarak uyarmaya çalıştı, yani rakibin sağını boş bırakmamaları için uyarıyordu, ancak takım arkadaşları, ligde bulundukları yer ve takımın genel taktik felsefesinin de etkisiyle o kadar konsantrasyondan uzak bir haldeydiler ki, ona pek kulak asmadılar. Ersun Yanal’ın, bu futbol anlayışı ve takımı devraldığından beri çizdiği profil ile teknik direktör kariyerine ne gibi bir halka eklemek istediği konusunda bazı soru işaretleri var. Antalyaspor her sezon yapıya bir tuğla ekleyerek ilerleyecek, somut bir hedefi olan bir takım gibi durmuyor. Tabii, sarı-kırmızılıların böyle bir takıma yarım saatten fazla 1 kişi fazla oynamalarına rağmen, maçın sonunda hala oyunu kendi sahasında kabul eder şekilde skoru korumaya çalışırken girmesi de bir başka tartışma konusu.

Galatasaray yönetim, taraftar ve teknik kadro olarak, camia halinde zirveyi hedeflemek yerine, zirvenin sahibini belirleyecek bir takım haline gelmesi (yaklaşan Beşiktaş derbisinden dolayı), pek alıştığımız bir durum değil. Ancak bu sezonun geneline bakıldığında da, yarıştan sadece 6 puan uzaktayken, mental olarak bu kadar kopuk olmaları da sürpriz değil.