Muammer Sun’un geniş kitlelerce sevilmesinin altında yatan en büyük neden, şüphesiz üretkenliği, çok kimlikli oluşu, eylemciliği, asla ödün vermediği kararlılığı ve direnciydi.

Sayısız güzellikleriyle belleklerimizde artık


Turgay Erdener - Orhan Veli Özbayrak

16 Ocak Cumartesi günü, Türkiye’nin müzik yaşamında derin izler bırakmış, sayısız kişiyi ve kuşağı farklı yönlerden ve birçok boyutta etkilemiş, Cumhuriyet’in kuruluşunun ardından yetişen bestecilerin üçüncü kuşağının son temsilcilerinden biri ve belki de en etkilisi olan, besteci, eğitimci, yazar ve düşünür Muammer Sun’u kaybettik.

Bir konuşmasındaki “Ben 1960’ta konservatuvarı bitirdim, 1961’de Türkiye’nin kültür, müzik ve tiyatro sorunları üzerine yazılar yazmaya başladım” cümlesi, onun kendi yaşam yolunu ve müziğe bakışını en yalın haliyle özetler niteliktedir. Bu da kendisini birçok meslektaşından ayıran, belki de hocası Adnan Saygun’dan miras aldığı, Cumhuriyet’in ve devrimlerinin ortaya koyduğu yeni bir yaşam ülküsü ve bu ülküyü besleyecek kültür ve sanatın yeşermesinin gerekliliği bilinci ve düşüncesiyle birçok farklı yönde kendisini ödevli saymasına yol açan ve onu farklı kılan bir tavır, davranış ve anlayıştı.

BİR EYLEM ADAMIYDI

Muammer Sun, bir besteci olarak sadece müzik yazmakla, bir eğitimci olarak sadece ders vermekle, Türkiye’nin kültür ve sanat sorunları üzerine düşünceler oluşturan ve yazılar yazan bir düşünür ve yazar olarak düşüncelerini sadece yazıya aktarmakla hiçbir zaman yetinmemenin adıydı. Bu yetinmeyiş, toplumcu bir dünya görüşüyle, onu her zaman daha ilerisini ve bir sonraki adımını düşünmeye, tasarlamaya ve zamanın şartlarının elverdiği olanak ve ölçülerde tasarılarını gerçekleştirmeye itti; böylece onu tam anlamıyla bir eylem adamı kıldı. Muammer Sun’un geniş kitlelerce sevilmesinin altında yatan en büyük neden, şüphesiz üretkenliği, çok kimlikli oluşu, eylemciliği ve eylemlerini gerçekleştirebilmesine olanak sağlayan, kovuşturmalara uğramasına rağmen asla ödün vermediği kararlılığı ve kendisini doğru bildiği yoldan ayırmayan direnci ve savaşımcılığıydı.

Besteci olarak Muammer Sun, geniş bir yelpazede, birbirinden farklı türlerde ve uzunluklarda çok sayıda yapıt bestelemekle yetinmedi; aynı zamanda eğitim müziği alanındaki boşluğu görerek sayısız çocuk şarkısı ve marş besteledi, düzenlemeler yaptı. Bir besteci olarak salt beste değildi derdi; kendisine ait olan “Bu ülkede her besteci kendinin müzikbilimcisi olmak zorundadır” sözünden hareketle müzikbilime önem verdi, bu alanda çalışmalar yaptı. Bu ilgi ve önemsemenin bir sonucu olarak benimsediği Kemal İlerici’nin Türk Müziği Armoni Sistemi, onun müziğinde en yetkin ve içten bir deyiş aracına dönüştü; bu sistem adeta onunla özdeşleşti. Onun bu sistemi benimseyişi öğrencileri üzerinde de önemli etkiler yarattı.

Eğitimci olarak Muammer Sun, farklı dönemlerde farklı kurumlarda aldığı görev ve yetiştirdiği yüzlerce öğrenciyle yetinmedi; müzik eğitimi alanında ders kitapları, metotlar yazdı, TRT’de programlar yaptı. “Herkes şarkı söylemeli, herkes beste yapmalı” ilkesiyle birçok kişiyi müzik eğitimine ve besteciliğe yönlendirdi. Tam bu noktada değinilmesi gerekli bir ayrıntı, Ankara Devlet Konservatuvarı’na atanmasının ardından yürüttüğü bölüm başkanlığı sırasında, Kompozisyon Bölümü Çiçek Açıyor başlığıyla, kompozisyon bölümü öğrencilerinin yapıtlarının seslendirildiği ve daha sonra her yıl yinelenip gelenek haline gelecek olan konserleri başlatmasıydı. Bu konserlere, adlarına davetiyeler hazırlatarak okul müdüründen temizlik görevlisine kadar herkesi davet etmesi, ayrıca bu konserler yoluyla öğrencileri, daha eğitim yaşamlarının başlangıcında yapıtlarının seslendirilmesi yoluyla kendi mesleklerinde canlı ve elle tutulur bir biçimde isteklendirmesi birçok kişinin belleğinde tazeliğini koruyor olmalıdır. Bütün bunlar, bir eğitimci olarak Muammer Sun’un, Türkiye’deki müzik eğitim kurumlarında okuyan bütün öğrencilerin hayatlarına bir şekilde dokunmuş olmasını sağlamıştır.

‘BEN DEĞİL BİZ’ DERDİ

Düşünür ve yazar olarak Muammer Sun, Türkiye’nin müzik eğitimi ve kültür-sanat politikaları üzerine dergilerde yazılar yazmak, bildiriler sunmak, raporlar hazırlamakla yetinmedi. Ülkemizde koroların kurulmasına, çeşitli yarışmalar düzenlenip yapıtlar ısmarlanmasına, her zaman “Ben değil, biz” ilkesiyle, herkesin meslek hak ve amaçlarını ortak bir paydada ayrım yapmaksızın gözetecek bir meslek birliği olan Besteciler-Orkestra Şefleri ve Müzikologlar Birliği Derneği’nin (BESOM) kurulmasına öncülük etti. Aynı şekilde ülkemizin müzik alanındaki yayıncılık sorununa bir yanıt aramak umuduyla Sun Yayınevi’ni kurdu. Emekliliğinde bile ülkenin kültür ve müzik sorunlarına karşı duyarlığını hiç eksiltmeden sürdürdü; inanmadığı TÜSAK yasa tasarısına karşı takındığı tutumun unutulması olası mı? Bütün bunlar, toplumcu bir düşünür ve yazar olarak Muammer Sun’un, toplumun farklı kesimleriyle her zaman canlı tuttuğu ilişkiler ve dostluklar kurabilmesini sağlamış, yakın tarihin önemli siyasal, sosyal ve kültürel olay ve etkinliklerinin içinde yer alması sonucunu beraberinde getirmiştir.

Bütün bunların toplamı olarak Muammer Sun Hoca’mız, çevresindeki insanların yaşamlarına dokundu ve hepimizin üzerinde derin izler bıraktı. Bu dokunuş ve izler, belki de en çok insani özellikleriyle belirginleşti, daha başka bir anlam kazandı. Onun, düşüncelerini açıkladığı zamanki içtenliği, dürüstlüğü ve açık sözlülüğü üzerine hemfikir olmayan var mıdır? Yaşamla ve insanla olan ilişkisinde, tek gerçeği yaşama ve insana sevgide bulmuş değerli hocamızı, her zaman sevgi ve özlemle anacak, anısını yaşatacağız.