Berlinli müzisyen Petra Nachtmanova, 2.000 yıldır kuşakları bir araya getiren sazın, yüzyıllardır nasıl hâlâ birçok kültürün kalbinde yer aldığını öğrenmek için Berlin’den yola çıkıp yedi ülke aşarak sazın doğum yeri Horasan’a gidiyor. Yönetmen Stephan Talneau’nun bir yol belgeseli haline getirdiği “Saz” filmi, dünya prömiyerini 38. İstanbul Film Festivali kapsamında geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirdi. Belgeselde Nachtmanova, sazın […]

Sazın 2 bin yıllık yolculuğu…

Berlinli müzisyen Petra Nachtmanova, 2.000 yıldır kuşakları bir araya getiren sazın, yüzyıllardır nasıl hâlâ birçok kültürün kalbinde yer aldığını öğrenmek için Berlin’den yola çıkıp yedi ülke aşarak sazın doğum yeri Horasan’a gidiyor. Yönetmen Stephan Talneau’nun bir yol belgeseli haline getirdiği “Saz” filmi, dünya prömiyerini 38. İstanbul Film Festivali kapsamında geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirdi. Belgeselde Nachtmanova, sazın öyküsünü Erkan Oğur, Erdal Erzincan, Murat Ertel, Gjovali Shani, Bosnalı Saz grubu “Sevdah”, Suat Kaya, Ayşe Sewaqî, Aşık Mübariz Aliyev ve Seyed Arash Shahriyari gibi müzisyenlerle birlikte keşfediyor. Biz de Petra Nachtmanova ile film vesilesiyle konuştuk.

• Berlin’de yaşayan bir Polonyalısınız. Sizin saz ile tanışmanız nasıl oldu?

Berlin’de tanıştım. Bağlama çalan bir sürü insan var orada. Genelde pazar günleri Kreuzberg’te çocuklar saz kurslarına gidiyor, ordan gördüm ve merak ettim.

• Saz üzerine bir film çekme kararı ve ardından rotayı belirleme süreci nasıldı?

Yönetmen Stephan Talneau ile sohbet ederken bağlama ve ailesi hakkında uzun metraj belgesel çekilmediğini fark ettik. Ben arkadaşlarımla konuşurken kendime bu rotayı seçtim. Tabii gidecek daha çok yer var, biz bu kadarına gidebildik. Projemiz yolculuk, akademik araştırma değil.

• Bosna, Arnavutluk, Bulgaristan, Türkiye, Gürcistan, Azeybaycan, İran… Farklı ülkelerde sazın izini sürerken bu ülkeler arasında saz kültürü anlamında ne gibi farklılıklar gördünüz? 

Hem çalgıların çeşitleri çok fazla hem de çok farklılar. Bosna’daki Saz çok büyük 9 telli bir divan sizi gibi. 3 telli cura nerdeyse cebine sığıyor, İran’daki dotar‘ın şekli de biraz farklı. Bazı insanlar için sizi kutsal bir alet. Başkaları onunla destan ve hikâye anlatıyor. Bazen de tam eğlenceye eşlik ediyor. Bölge bölge çok farklı özellikleri vardı, ama tabii birleştiren halk çalgısı olarak noktası belli. Hep birleştiriyor, hep toplumun hizmetinde.

• “Yalnızca bir enstrümanın izini sürdüğümü düşünüyordum, ama daha fazlasını buldum” diyorsunuz. Bu yolculuktan sonra sizde ne gibi değişimler oldu? 

Yolculuk yapmak değerli bir şey, bir hal, karadan gidersen, zamanını verirsen… Böyle uçağa binip 3 saat kalıp olmuyor bu hikâye. Zaman lazım. Çok sabır, öğretici. Ve en güzel tecrübe tabii insanlarla buluşmak, konuşmak, yemeğini paylaşmak, doğada gezmek. Ben hala şehirde yaşıyorum ama doğayı simdi daha çok özlüyorum. Günümüzde o kadar uzaklaştık ki doğadan, tarımdan… Her yer bina ve televizyon… İnsan nefes alamıyor.

• Erkan Oğur, Erdal Erzincan, Murat Ertel, Gjovali Shani, Bosnalı Saz grubu “Sevdah”, Suat Kaya, Ayşe Sewaqî, Aşık Mübariz Aliyev ve Seyed Arash Shahriyari gibi isimlerle bağlantı nasıl kuruldu? Bu sanatçılarla birlikte bu işi yapma deneyimi nasıldı?

Bazı sanatçılarla ben iletişim kurdum, bazılarına arkadaşlarımın yardımıyla ulaştık. Ama Türkiye asistanımız Selcen Küçüküstel, İran asistanımız Yalda Yazdani ve Azerbaycan asistanımız Reshid Aghamaliyev olmasaydı bir sürü bağlantıyı kuramazdık. Selcen antropolog, Yalda müzik antropoloğu, Reshid de Prag’da film okulu okuyor ve aynı zamanda Azerbaycan aşık kültürü hakkında araştırmalar yapmış. Her ülkede asistanlarımız olurdu. Her ülkenin farklı kuralları var, farklı iletişim yolları… Dışardan her şeyi anlayamazsın, yapamazsın. Sonra müzisyenlerle buluşmak ve çalmak tabii harika bir tecrübeydi. Üstatlarla tanıştık, sohbet ettim, soru sorabildim… Acayip şanslı hissediyorum.

• Dersim’e gidip, saz yapımı izliyorsunuz. O toprakların sazla ilişkisine dair gözlemleriniz nedir?

Aleviler için tabii bağlamanın başka bir anlamı var. Berlin’de Cem Evi’nde ilk saz kursuna gittiğim için bana yabancı gelmedi.

• Sazın isyanın enstrümanı olduğu söyleniyor. Türkiye siyasi tarihinde sazın yeri nedir sizce?

Söze eşlik eden enstrüman olarak saz çok önemliydi tarih boyunca. Sözler tatlı olabilir ama eleştirici de olabilir. Pir Sultan Abdal‘dan 70‘lere kadar bağlama çalan ozanların sözü önemliydi. Sonra bir şeyler oldu, bütün dünyada… Artık zamanımız yok dinlemeye. Televizyona bakıyoruz….

• Avrupa’da son dönemde anadolu kültürlerine artan bir ilgi var. Sazın geleceğini bu bağlamda nasıl görüyorsunuz?

Evet, insanlar nihayet kulaklarını açmaya başlıyor. Başka müzikler var, başka kültürler var, yan yana yaşıyoruz. Avrupa göçmen dolu. Birbirimizi dinlememiz lazım. Berlin’de yaşayan Türkler de mesela Polonya müziklerini merak etsin. Herkes bir farkında olsun. Benim bildiğim şeyler dışında başka şeyler de var dünyada. Merak etmek çok güzel bir şey, kapıları açıyor.

• Berlin’de saz festivali planı ve albüm planınız varmış. Biraz bahseder misiniz? 

Bir festival düzenlemek hayalimiz. Daha sponsorumuz yok, bu kadar ülkeden sanatçı getirmek kolay şey değil. Kendi albümümü de yılın sonuna kadar bitirmeyi düşünüyorum.